Günümüzde aylık, iki aylık ya da üç aylık yayımlanan edebiyat dergilerini incelediğimde aklıma çok güzel bir soru geldi. Edebiyatın bağımsız bir sanat kolu olarak dergileşmesi nasıl gerçekleşti? Bu sorunun cevabını gelin hep birlikte bulalım. Edebiyat ürünleri geçmişten günümüze üç farklı yayın organı olarak okura ulaşmaktadır.
İlk etapta kitap olarak okura ulaşan edebi metinler sonrasında gazetelerin içerisinde okuyucuyla buluşmaya başladı. Fakat nasıl olduysa zamanla edebiyat ve gazeteler arasına mesafe girdi. Edebiyat gazetelerden yavaş yavaş uzaklaşmaya başladı. İlk Türkçe gazete bildiğiniz üzere 1 Kasım 1831 yılında yayına başlayan Takvim-i Vekayi’dir. Takvim-i Vekayi’de daima resmi konularda yayın yapılıyordu. Edebiyata yer verilmiyordu. Türk basınında edebiyata ilk kez yer veren gazete Ceride-i Havadis gazetesidir. 1840’lı yıllarda tiyatro ile ilgili makalelerin yayınlanmasıyla edebiyat, gazetelerde yer almaya başlamıştır. Türk okuyucusu ilk kez resmi konular haricinde bir gazetede sanat konularına da yer verildiğini görünce bu gazeteye ilgi göstermiştir. Bu ilgiye kayıtsız kalmayan gazete, sayfalarında hikâyelere ve tenkitlere de yer verdikten sonra yazar ve şairlerin toplanma yeri haline gelmiştir.
Ceride-i Havadis’ten yirmi yıl sonra, 1860 yılında yayına başlayan Tercüman-ı Ahval de edebiyata geniş yer vermiştir. Şinasi’nin meşhur Şair Evlenmesi isimli eseri, Tercüman-ı Ahval’de tefrika yani bölüm bölüm yayınlanmış metinlerdir. Tefrika usulü ülkemizde Tercüman-ı Ahval ile başlamıştır. Tanzimat dönemi edebiyatçıları aynı zamanda gazeteciydiler. Tanzimat edebiyatçılarının önde gelenlerinden Namık Kemal ve Ziya Paşa Londra’da Hürriyet, Yurtta İbret gazetelerini, Ahmet Mithat Efendi Devir ve Tercüman-ı Hakîkat gazetelerini, Şemseddin Sami Sabah ve Tercümân-ı Sark gazetelerini, Ahmet Cevdet de İkdam gazetelerini çıkarmışlardır.
Tanzimat dönemi şair ve yazarları fikirlerini ve yenilikleri gazeteler aracılığıyla yaymayı tercih etmişlerdir. Tanzimat’tan sonra İkdam, Peyam, Alemdar ve Türk Dünyası gibi gazeteler edebiyat ekleri vermişlerdir. İkdam gazetesinin 1894-1904 yılları arasındaki on yıllık süreçte İkdam gazetesinde Ahmet Mithat Efendi, Mehmet Rauf, Hüseyin Rahmi, Safvet Nezihi, Fatma Âliye Hanım, Recaizâde Mahmut Ekrem, Abdullah Zühtü ve Vecihi gibi önemli isimlerin 302 hikâyesi ve 52 roman tefrikası yayımlanmıştır. Gazetelerin birçoğunun yazarlarının edebiyatçı olmasından dolayı o dönemlerde gazete ve edebiyat arasında daima yakın ve sıcak bir ilişki oluşmuştur.
1880’den sonra edebiyat dergilerinin çoğalmaya başlamasıyla edebî çalışmalar kısmi olarak dergilere kaymıştır. Cumhuriyet’in ilanından beş yıl sonra yapılan harf inkılâbı ile birçok dergi ve gazete yeni harflere geçmiş, okuryazar oranı birden çok hızlı bir şekilde düştüğü için bu sektörde gerilemeler görülmüştür. Cumhuriyet’in ilk yirmi beş yıllık diliminde edebiyat-kültür-sanat dergilerinin sayısı oldukça azdır. Dergilerin edebiyata verdikleri önem açısından zayıf geçen 1928-1950 yılları arasında edebiyatla yine daha çok gazeteler ilgilenmiş, gazetelerde roman tefrikalarına devam edilmiş, birçok edebiyatçı gazetelerde köşe yazarlığı yapmış, gazeteler edebî tartışmaların alanı olmayı sürdürmüştür. Örneğin Çalıkuşu, ilk önce 1922’de Vakit gazetesinde tefrika edilerek yayımlanmıştır. Mehmet Rauf’un Kâbus’ u İkdam’da 1928’de tefrika edilmiştir. Gazete-edebiyat ilişkisi 1950’li yıllara kadar önceki yıllarla benzerdir.
1950 yılından sonra edebiyat gazeteden yavaş yavaş çekilmeye başlamıştır. Edebiyatın 1950 yılından sonra gazetelerde aldığı yer yarım sayfaya, sonra köşe yazısına, tefrikaya, fıkraya kadar düşmüştür. 1960 yılından sonra ise edebiyat gazetelerden giderek uzaklaşmıştır. Bu bilgiye Samim Kocagöz’ün 1988 yılında yayımlanan “Nerede O Eski Tefrikalar” başlıklı yazısındaki “Eskiden kitap haline gelmemiş, gazete sayfalarında kalmış çok roman vardı.” gibi yakınmalarından ulaşıyoruz. Sezai Karakoç da bu konuda sitemde bulunan yazarlardandır. 1996 yılında yayınladığı yazısında Karakoç sitemini şu satırlarla dile getiriyor:
1950’li yıllardan sonra büyük gazeteler gerçek edebî ürünlere sayfalarını kapadı. Eskiden, bir roman, önce bir gazetede tefrika edilirdi... Gazetelerde edebî makalelere ve tenkitlere rastlanırdı. Edebiyatçıların adı günlük gazetelerde sık sık geçerdi. Mizah dergilerinde onların fıkraları, esprileri, karikatürleri yer alırdı. Simdi, edebiyat, sitemizden kovuldu. Televizyon, ses sanatçılarına, sporculara, artistlere ayrıntılı bir şekilde yer verirken, bir edebiyatçıya bir kanalda birkaç dakika ayırmayı bir iltifat sayıyor. O kayırdığı edebiyatçılar da kim? Belli bir kesim.
1950 yılından sonra gazetelerdeki edebiyat köşeleri ve sütunlarının azalmasıyla edebiyatçılar dergilere kaymışlardır. Günümüzdeki gazeteler ise sayfalarında daha çok siyaset, magazin, ekonomi, spor gibi konulara ve devasa fotoğraflara yer veriyor. Kâğıt fiyatlarının ve baskı maliyetlerinin bir hayli yüksek olması nedeniyle de gazetelerin büyük bir kısmında reklamlar yer alıyor. Yapılan araştırmalarda günümüz okurlarının artık basılı gazete alma alışkanlığını yavaş yavaş terk ettiği, haber ve siyasi konuları gazetelerin internet sitelerinden takip etmeyi tercih ettiği belirlenmiştir. Gençlerin büyük bir kısmı ise günümüzde basılı ve çevrimiçi gazetelerde çok az yer verilen edebiyat konularıyla ilgilenmemektedir.
1860’lı yıllardan sonra yüz yıl boyunca gazete ve edebiyat yakın bir ilişki içinde olmuştur. 1950’li yıllardan sonra ise edebiyat gazetelerden yavaş yavaş uzaklaşarak dergilere kaymıştır. Günümüzde ise edebiyatın gazetelerdeki durumunun hiç de iç açıcı olmadığının farkındayız. Bu noktada bizlere büyük sorumluluk düştüğünün de bilincindeyiz.
Bu bilinçle ne yapabiliriz diye düşünürken, 1932 yılında sadece dokuz sayı yayımlanan Edebiyat Gazetesi ile aynı isimle yola çıkmaya karar verdik. Abdülhak Hamit’in eşi Lüsiyen Hanım Edebiyat Gazetesi başlıklı yazısında: “Edebiyat Gazetesi gazetecilik âleminde ilk adımlarını atıyor. Bu dikenli yolda benimle beraber işe başladığı için de onu beğeniyorum. Gazete herkesin muhabbetine ve teşvikine layıktır. Bu gazete sayesinde kari, tamamiyle edebiyat sahasında ne söylendiğini, ne yazıldığını, ne düşünüldüğünü öğrenecektir.” cümlelerini kaleme almış.
Aynı bilinçle tam doksan yıl sonra Edebiyat Gazetesi olarak çıktığımız yolculukta okurlarımızdan aynı iltifatlara mazhar olma niyetindeyiz. İyi niyetle çıktığımız bu yolculuğumuzda umarız edebiyat ve gazete ilişkisini eski günlerine getirmeyi başarırız.Kaynak: Selçuk ÇIKLA, Yrd. Doç. Dr., Erzincan Üniversitesi, Türkbilig, 2009/18: 34- 63