İnsan iki ayağı üzerinde doğrulduğu günden itibaren hayatta kalmanın yolları üzerine düşünmeye başladı. Bu yollar asırlar önce bir vahşi hayvan saldırısından kurtulmanın yöntemleri üzerine çeşitlenirken Ortaçağ’da vebadan, kıtlıktan ya da savaştan kaçmak üzerineydi.
Günümüzde ise ölüm nedenlerimiz kalp yetmezliği, kanser, felç ve demans gibi farklı hastalıklar yüzünden… Peki, ölüm sebeplerimiz neden bu kadar değişti? “Hastalıktan veya şiddetten ölümün herhangi bir yaşta herkesi vurabileceği ve kıtlığın sadece bir veya iki başarısız hasat uzakta olduğu bir dünyadan, birçok ülkede gıda eksikliğinden ziyade ifratının daha büyük sorun olduğu ve altmış yaşından önce gerçekleşen ölümlerin şok edici derecede genç olarak görüldüğü bir dünyaya ulaştık. Yaşam şeklimiz çok değişti ve bu, nasıl öldüğümüze de yansıdı. Bu kitabın amacı, bunun nasıl olduğunu göstermektir.” Ortalama yaşam süresi arttıkça kalp hastalığı, felç, akciğer hastalığı, diyabet ve kanser daha önemli hale gelirken, değişen yaşam tarzlarımız da onları teşvik etmede önemli bir rol oynadı. Artık çok fazla yemek, özellikle de abur cubur yiyoruz; zararlı maddeler kullanıyoruz, sigara içiyoruz, aşırı alkol tüketiyoruz ve egzersiz yapmaktan kaçınıyoruz. Yine de daha uzun yaşamaya devam ediyoruz ve bu da Parkinson, Alzheimer ve diğer demans türleri gibi yaşlılarda sıklıkla görülen nörodejeneratif hastalıkların yaygınlaşmasına yol açıyor. “Günümüzdeki yaşama ve ölme biçimlerimizi incelemenin yanı sıra geleceğe de bakacağız ve kök hücre, organ nakli ve genetik modifikasyon gibi yeni teknolojileri kullanarak mevcut ölüm nedenlerinin çoğunun ortadan kaldırılacağı bir sonraki sağlık devrimine nasıl girmekte olduğumuzu göreceğiz. Bu nedenle, insanların ölüm nedenlerinin ve bunların birçoğunun üstesinden nasıl geldiğimizin hikâyesi, aynı zamanda artan tıbbi bilginin ve daha iyi hale gelen sosyal organizasyonun, başarının ve geleceğe bakmanın, vaatlerin hikâyesidir.”