Yazar Polat Onat, Türkiye gündemine oturan konuyla ilgili yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: "Nuri Bilge Ceylan'ın yönettiği "Ahlat Ağacı" filminde, yazdığım "Taşra Mektubu"nun bana haber verilmeden, iznim alınmadan ve telif ödemesi yapılmadan kullanılması hakkında 2018 yılında bir dava açtım. Davayı kazandım. Avukatım Yasemin Arpa'yla birlikte yürüttüğümüz dört buçuk yıllık zorlu hukuki mücadelemizin başarıyla neticelenmesinden sevinç duyuyorum. Ama buruk bir sevinç... Nedeniyse şu: Gönül isterdi ki bu somut telif hakkı ihlali sorunu, dava sürecine gerek kalmadan, karşılıklı iyi niyetle, hakkaniyetli bir şekilde çözülebilseydi. Çünkü "Taşralı genç bir yazarın yaşadığı sıkıntı ve çıkışsızlıkları" anlatan önemli bir filmde, "Taşralı bir yazarın eserini izinsiz kullanarak hak ihlali yapıldığının" mahkeme kararıyla ispatlanması, acı bir çelişkiyi ve dahası tuhaf bir ironiyi barındırıyor. Mahkemenin vermiş olduğu bu adil karar, ünlü metropol yazarlarının eserlerini kullanırken telif hususunda gösterilen titizlik ve hassasiyetin, ünsüz taşra yazarları için de aynen geçerli olması gerektiğini fiilen kanıtladı. Bu dava sonucu, dünyaca meşhur ve çok başarılı bir sanatçıyla, kendi taşrasında bile tanınmayan benim gibi başarısızlığa mahkûm bir yazarın, hukuk önünde eşit olduğu gibi oldukça ütopik bir idealin kimi zaman gerçekleşebileceğini ispatlaması yönünden ilginçti.
Etik değerleri ve dürüstlüğü sadece üretilen sanat eserlerindeki içeriklerde sergilemekle kalmayıp, günlük hayatımızın içine de yerleştirip, bireysel davranışlarımızda yansıtmamız gerektiğinin çarpıcı bir örneğiyle karşılaştığımız kanaatindeyim. Bariz bir biçimde, eseri izinsiz biçimde kullanılmış benim gibi bir kişinin, hukuk önünde hak arayışına girmesini öfkeyle kınayan, yadırgayan, yönetmenin hayranı olan yüzlerce insanın önyargılı tutumlarına muhatap olmak benim için şaşırtıcı fakat öğretici bir deneyim oldu. Netice itibariyle böylesi tatsız bir olayın öznelerinden birisi olmaktan hoşnut değilim. Süreç dâhilinde böyle bir konumda bulunmaya mecbur kaldım. Fakat en azından Ahlat Ağacı filminde hakkımda iddia edildiği gibi "Toplum önünde konuşmaktan korkan toy bir genç" olmadığımı ortaya koymaktan memnunum. Haklı olduğum bir konuyu, herkes karşı olsa da ısrarla savunmayı, en az, edebiyat alanındaki mutlak sessizlik prensibim kadar değerli kabul ederim. Edebiyat hususunda münzevi bir anlayışı savunan taşralı bir yazarın, telif konusunda mevcut kanuni hakkını aramaktan kaçınacağı ön kabulünün yanlışlığını ispatlayabildiysem ne mutlu bana."