Okuyucularımıza kendinizi tanıtır mısınız?
1980 yılında Ankara’da doğdum. Anne ve babamın memur oluşları çocukluğumun farklı illerde geçmesine neden oldu. İlk öğrenimimi Adıyaman ve Bursa illerinde tamamladım. Trabzon Lisesinden mezun oldum. Karadeniz Teknik Üniversitesi İktisat bölümünü bitirdim. Yaklaşık sekiz yıl özel bir bankada çeşitli departmanlarda görev aldım. Ardından sancılı ve hayati deneyimleri yüksek işsizlik, arayış ve kabulleniş sürecim başladı. Bu zaman diliminde yaşamıma mutluluk getirecek ne varsa onları hedefledim ve sosyoloji eğitimi aldım. Halen İstanbul Üniversitesi Egzersiz ve Spor Bilimleri Bölümünü okumaktayım. Spora, doğaya, doğal olana, kitaplara ve elbette yazmaya vazgeçilmez bir bağlılıkla tutunmaktayım. Kesinlikle, en değerli vazgeçilmezim kızım Şiir ile yaşama değerler katarak.
Yazarlık sizin için ne ifade ediyor? Yazar olma yolculuğunuza kimler destek oldu?
Kendimi “yazan adam” olarak tanımlamayı daha çok seviyorum. Yazmak, insanın bağımsızlığını kazanması adına en değerli eylem olsa gerek. Düşündüklerimi, hislerimi metinleştirdiğimde onlara sonsuzluk katıyorum hissi beni umutlu kılıyor. Sanırım içimdeki temel duygu, acaba yazarsam ortaya ne çıkar, sorusuna net yanıtlar alabilmekti. Yazmadan da bunu asla bilemezdim. Böyle bir yeteneğe sahip olduğumun elbette çocukken farkına varamazdım. Fakat babam sanırım bu yeteneğimi gördü. Herkes okumanın kıymetini birilerine aktarmayı sürdürürken o bana yazmanın değerini aktardı. “Hayatı okumak için yazmalısın” dediğinde yazmanın tercihim veya alışkanlığım olacağı konusunda fikir sahibi olamamıştım. Fakat zaman, zihinsel ve yaşamsal birikimleri çoğaltınca yazdım. Yazdıkça daha fazla yalnızlaşsam da yazmanın kalabalıklığıyla bundan hiç gocunmadım ve yazmaya devam ettim. Yaşamıma harika dokunuşunu ve bana yaptığı kocaman iyiliği umarım hissediyordur babam.
Edebiyat yolculuğunuzu ve son kitabınızın ortaya çıkış sürecini anlatır mısınız?
Çocukluğumda şiir ve masalsı öyküler yazarak kendimi deniyordum sanırım. Günlük tutuyor ve bu günlük içerisine hayallerimi yerleştirerek kurgusal metinler de yazıyordum. Çocukluk ve gençlik çağımda tamamlanamamış onlarca metin yazdım. Çim Adam serisi bunca yıl biriken metinler arasından çıkardığım otobiyografik bir çalışma olarak okuyucularla buluştu. Bu heyecanlı süreç yüzlerce değişik hayali kurduruyor insana. Yakın arkadaşlarım yani yazdığım metinleri okuyan dostlarım metinlerimin kitaplaşması konusundaki baskıcı tavırları düşünmeyi bırakıp hissetmemin yolunu açtı. İyi ki…
Kitabınızı okuyacak okurları neler bekliyor? Okurlarınıza neler söylemek istersiniz?
Otobiyografik eser oluşu okuyuculara Çim Adam’ın bencil bir metne sahip olduğunu düşündürtmesin. Aksine yaşamımın ve yaşamıma giren insanların ancak anda bulunan, varlıklarıyla değer katan bireylerin ortak anlatısı. Kendimi ve yaşamı olabildiğince açık aktarıyor oluşum yaşamak ve yazmak eylemlerini harmanlıyor. Bu da hayatın ta kendisi, dedirtiyor. Dürüst olduğunu söylenenleri geride bıraktım bu kitapta. Hayata gelen, hayatta olan ve hayatın içerisindeki tüm duygulara sahip olduğu için kendiyle gurur duyanların toplanma alanı bence Çim Adam.
Başucu yazar ve kitaplarınız kimlerdir/nelerdir? Yazar ve kitapların hayatınızda nasıl bir etkisi oldu?
Sait Faik Abasıyanık, Mihail Bulgakov, Dostoyevski ve nicelerini sıralayabilirim. Suç ve Ceza ise hayatımın kırılma anlarında okuduğum bir eser olduğundan belki de bilinçaltımda hep var. Kitaplar, metinler, şiirler ve şarkılar asla eskimiyor. Sizi bırakıp gitmemelerini mi översiniz, sizi anlıyor oluşlarına mı şükredersiniz bilemem. Fakat bildiğim; bana zarar veren varlıklarla yaşayacağıma kitaplarla ölmeyi tercih edeceğimdir.
İlk kitabınıza dair okur ve eleştirmenlerden nasıl dönüşler bekliyorsunuz?
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde takdir edilme ve beğenilme sanırım üçüncü aşamadaydı. Elbette insan, beğenilmeyi, takdir edilmeyi ve sevilmeyi istiyor. Bunun yaptığınız işlerle, karakterinizle ve hayata neler verdiğinizle kıyaslanan bir geri dönüşü var. Ülkemizde okuyan, araştıran ve bununla ilgili konuşup, sorgulayan nüfusun azlığının farkındayım. Demografik ve sosyolojik açıdan zor dönemlere şahitlik ediyoruz. Çıkıp, kitabımı alın, okuyun, beni sevin, takdir edin demenin anlamsızlığını anlatabilmek için bunları söylüyorum. Bu kaygılarda değilim, olmadım, olmayacağım. Elbette okuma maratonu devam eden, bunu hayatında tutunabilecek en kıymetli dal yapan insanlar var. Ortak kaygılara sahibiz onlarla. Yazmaya devam eden biri olarak, bana bunun kıymetini unutturmayacak olumlu, olumsuz tüm sözcükleri hevesimin lütfu sayarım. Bir okuyucum, kitabımı okuduktan sonra, ‘bayağı şeylerin sihirbazı ve edebiyatın çıplak kralı’ olarak tanımlamıştı Çim Adam’ı. Bundan bahsediyorum, kibirlerimden arınarak söylemeliyim ki; yazmayı seven adama en büyük armağan yazmaya devam etmesi için kuracağınız birkaç cümleden öte değildir.
Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitabınız var mı?
Pandemi döneminde evlere kapanmanın kendi adıma en faydalı tarafı metinlerimi gözden geçirmek oldu. Eve kapatıldığımız günlerden birinde kiler niyetiyle kullandığım arka balkonu temizleyeme yeltendim. Koca bir koli içerisinde dosyalar dolusu kağıtlar ve defterler buldum. Hatırlamadığım, hatırlamakta zorlanıp, evet bunu da yazmıştım dediğim onlarca metinle doluydu o koli. Onların arasında dağınık ve savruk olarak yazdığım Çim Adam serisi de vardı. Önce onu derleyerek ve hatırlayıp aynı hisleri yeniden eklemeler yaparak başladım. Evet, şimdi o koliden çıkan metinler ve fikirlerle çalışmalarım devam ediyor. Ön okumalarına başlanan bir çalışmam var. Önümüzdeki aylarda Çim Adam serisine kısa bir ara vererek bu metnin okuyucularla buluşmasını umuyorum.
Son olarak okuyucularınıza söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Onca sorumluluk sahibi ve hızla akan hayata tutunma çaresizliği varken hislerime, düşüncelerime ve cümlelerime zaman ayırıp okudukları için minnettarım. Yazdıklarımız ve okuduklarımız hakkında konuşuyoruz. Konuşmaya devam da etmeliyiz. Umarım bir gün bir yerlerde karşılaştığımızda rüyalarımız ve hayallerimiz hakkında da konuşuruz.