Kitapta on dokuz öykü yer almakta ve seksen sayfa hacmindedir. Yazarın daha önce yayınlanmış kitapları; “Kapadokya Öyküleri, Kapadokyalı Asker, Likya Öyküleri ve Mars’a Yolculuk” olarak sıralayabilirim.
Yazar, “Korku Öyküleri'nin cesurların okumasını daha çok arzulamaktadır. Bu öyküleri okumanın, bir cesurluk göstergesi olduğuna inanılmaktadır. Korkunun da insanî bir duygu olduğu ve hayatın bir gerçeği olduğu ön kabulü üzerinden bu öyküleri okumanın daha elzem olacağı kanaatindeyim. Öykülerin bazıları yazarın kendi başından geçtiği gizemli olayları kurguyla harmanlayarak okura taşıdığını görmekteyiz. Öykü anlatımlarının, birincil tekil şahıs üzerinden yapıldığını görmekteyiz. Bu öykülerin bir kısmında yazar, hem öykü baş kahramanı hem de anlatıcısıdır. Diğer bazı öykülerde de erkek, kadın ve hatta çocuk öykü kahramanları görev yaparak öyküleri anlatmaktadır. Geçimini mezar hırsızlığı ile idame ettiren bir adam, fotoğraftaki gizemli kız, insanlara musallat olmuş başka bir ruh, mezarlıktan gelen ses, otostopçu kız, evdeki yabancı, Kıbrıs şehidinin zaman zaman köy okuluna gelmesi ve okulda yaşanan esrarengizlikler, çocuk bakıcısı, kırmızı oda, fotoğraftaki kız, mezarlıktaki gelin, kambur çoban, ruh çağırma” gibi birçok öykü ismini sıralayabilirim.
Öykülerde, isimleri geçen kahramanların bir kısmına burada yer verecek olursam; Yazarın kendisinden başka, Elif, Tekin, Zeynep, Yusuf, Gelin Tülay, Damat Ahmet, Abuzer, Mehmet, Ruşen Bey, Kemal, Hoca, üç harflilerin âşık olduğu kız gibi isimleri sıralayabilirim. Öykülerin; daha çok günümüzün öyküleri olduğunu söyleyebiliriz. Şöyle ki; “Trafik ışıkları, İstanbul trafiği, otogar, Avrupalı İnterrail’ciler (Çok yer gezmeye imkân veren biletlerin sahipleri), çocukluk dönemlerinde ısrarla seyrettirilen “Sır Kapısı” ve benzeri programlar, mobese kameraları, sosyal medya” gibi ifadelerden bunu anlıyoruz. Korku öykülerinde Nevşehir, Kapadokya, Avanos yerleri başta olmak üzere, öykülerin geçtiği başka yerler ve atıfta bulunulan yer isimleri de şöyledir; Kayseri, Tokat, Adana, İstanbul, Erzurum, Kızılırmak” gibi yer isimlerini öncelikli olarak sıralayabilirim. Bu da gösteriyor ki bu kitap için, Anadolu'nun rengini ve dokusunu taşıyan korku öyküleri diyebiliyoruz.
Korkunun işlendiği öykülerde mezarlıklar, mezar yerleri, kürekçiler diye tarif edilen mezar kazıcıları, mezarlık bekçileri, ters ayaklı olan kadın ve adamlar, üç harfliler, ölülerin mezarda yer kavgası etmeleri gibi ürpertici anlatımlar çokça yer almaktadır. Bunların yanında el feneri, karanlık, gece, aynalar, karanlık yol gibi korluyu artırıcı ifadeler de öykülerde bolca yer almaktadır.
Büyük meleklerin isimlerinin yanında, cennetin kapısında görevli olan Rıdvan meleği gibi küçük bilgi kırıntıları da gençlere ve çocuklara verilmeye çalışılmaktadır. Bununla birlikte “gazteci” gibi bazı yöresel ağızdan kelimeler de verilmektedir. “Yaşadığım bu olaydan sonra yarı zamanlı işlere tövbe ettim. Arkadaşımla birlikte ayrı eve çıkma fikrimden de vazgeçtim” (sayfa 39) diyerek hem bir tedbirli olma hali hem de mesaj verme halini görmekteyiz. Bu öykülerde ders veren, tedbirin öncelenmesi gerektiği vurgulanan bölümler de bolca yer almaktadır. “Ben yolda kalanlara yardımcı oluyordum, Yaratan da bana yardımcı oluyordu” (sayfa 5) gibi birçok öykü de gençlere, çocuklara yönelik güzel, anlamlı mesajlar içeren ifadeler de bolca yer almaktadır.
En çok dikkatimi celp eden “Evdeki Yabancı” ve “Fotoğraftaki Kız” öyküleri olmuştur. Merak duygusunu çok fazla törpülemeden, okurun merak duygusunu çok fazla gidermeden, “Fotoğraftaki Kız” öyküsünü kısaca özetlemek istiyorum izninizle. Öykü kahramanı Tekin, yerde kırmızılar giyinmiş bir kız fotoğrafı görür. Kızın, fotoğrafta eli zafer işareti konumundadır. Tekin’in bu resimdeki kızı bulma serüveni bir trafik kazasıyla sonuçlanır ve Tekin isimli genç ölür. O kazaya yol açan şoförde, Tekin’in ölüm anında elinde olan esrarengiz kızın aynı fotoğrafını görür ama bu sefer fotoğrafta esrarengiz kızın üç parmağı yukarıdadır. Bu da öykünün, şoförle beraber devam edeceğinin bir işaretidir. Bununla beraber “Hemen Odana Çık” (sayfa 55) gibi birkaç öyküde de, final bölümlerinde okurun da öyküye eklendirilmesiyle, okur da korkuya dâhil edilir ve ürperti boyut değiştirerek bir nevi okurun, korkma seviyesi yükseltilir.
Korkunun, derin psikolojik ve psikanaliz boyutları vardır elbet ama bu öykülerde daha çok yerinde, kıvamında, sıradan insanın korkabileceği, etkilenebileceği korkular işlenmektedir. Daha çok adrenalin, heyecan taşıyan öyküler desek yeridir. Anlatımlarda esrarengizlikler ve olağanüstülükler var ama daha çok tadında, kıvamında… Bu da çocuklara, gençlere yönelik bir öykü kitabı olmasından kaynaklanıyor olmalı… Yani, anlatımlarda mantık ve tahayyülde gözetilmiş diyebilirim. Hayatın içinde ki tuhaf sanrılıkların, olağanüstülüklerin varlığına hep inanılmaktadır. Ama bu olağanüstülüklere rağmen anlatımlarda insanî boyut hiç törpülenmemiş gözüküyor. İnsan, az veya çok korkularıyla yaşıyor ve yaşayacaktır da... Belki de korkularımızı daha çok bizler büyütüyoruzdur. Bu korkuların karşısında cesurluk gibi bir hasletimiz de yok değil. Korkularımızın karşısında bir set hep vardır ve var olacaktır. İyi okumalar.
İlkay Coşkun