Toplumun ana değerlerindeki bu hızlı kayboluş insanı ürkütüyor. Çok değil 30-40 sene önce olmaz olamaz dediğimiz çoğu şeyi sindirdik, sindirmekle kalmadık uygular olduk. Bence işin daha korkunç yanı diyorum ki bunu bilerek söylüyorum, yeni nesli anlıyorum ancak eskiler yeni nesilden daha çabuk benimsedi bu hızlı dönüşümü.
Yani otokontrol noktası olması gereken daha gelenekçi olup yol göstermesi gereken kitle resmen kabak çiçeği gibi açmış durumda. Durum öyle olunca kitle ana merkezden, özden benlik dediğimiz; yeri geldi mi övündüğümüz, asıp kestiğimiz millilikten ve manevi değerlerinden kopuş aşırı hızlanıyor. Sokaktaki gençler kelime-i şahadet getirmeyi bilmiyor hadi inanç gitti diyelim ki çok tehlikeli koluna dövmesini yaptırdığı Mustafa Kemal’i bile tanımıyor.
Konuşurken bir kısmında anlıyorsun, cevher var ama kimse işlenmemiş. Bir yerden sonra o rahatlıkla haliyle çocuk da istemiyor. Zaten global dünya dediğimiz kavram ve bunun telefonlara indirgenmesi sonucu etkileşimin artmasının sonuçları var. Birde bizler böyle olunca sorun daha da büyüyor. Çünkü özde hâlâ millilik var, din var. Ama dini öğretmesi gereken bazı kesimler yüzünden dinden korkar hale geldik. Milli olalım dedik; tek bildiğimiz ve ana şablonda detaylı gösterilen cumhuriyet tarihi. İşin kötüsü onun da tüm değerlerini tam vermeyi beceremedik. Verilmediği için bugün liyakat kalmadı. Hırsızlık, uyanıklık hoş görülüp, iyi adamlık çöpe atıldı ve atıl kaldı. Şimdi batıya baksak yüzde yüz batılı değiliz. Doğuya baksak doğulu olanda biz değiliz. Nereye koyacağız kendimizi? Peki, bunun tedavisi ne?
Lafı çok uzatmadan diyebileceğim şu: Cumhuriyetin ilk yıllarındaki ders programları incelenerek çocuklara İngilizce, matematik verene kadar önce belki birkaç yıl vatan sevgisini, dürüst insan olmayı, değerlerimizi ve onlara en azından saygı duymayı öğretemez miyiz? Ve tabi ki bizler bu ülkeyi onlara bırakmadan önce kendimizi düzeltemez miyiz?