Yönetmen ve senaryo yazarlığını Christopher Nolan’ın yaptığı filmin, ana karakterlerini Robbert Pattionson, John David Washington, Dimple Kapadia, Michael Caine, Elizabeth Debicki, Juhan Ulfsak, Jefferson Hall ve Kennet Branagh canlandırmaktadır. Tenet filmi en iyi film dalında 3 ödül almış ve 6 ödüle aday olmuştur.
Tenet filmi, dünyanın düzenine meydan okuyarak insanlığı felakete sürükleyen bir “kötü adam” ile bu durumu bertaraf etmek isteyen bir kahramanın olduğu iyi-kötü savaşından oluşan bir aksiyon filmi. Her Nolan filmi gibi masraftan, zamandan ve senaryonun derinliğinden kaçılmadan çekilen film açıkçası Nolan filmografisinde en iyiler arasına girebilecek bir film olmasa da, 150 dakikalık süresi boyunca temponun neredeyse hiç düşmediği, hikayenin yersiz sıçramalarla ve sıkıcı tekrarlarla değerini düşürmeyen bir yapıya sahip oldukça iyi bir film olduğunu düşünüyorum.
Ajan filmleri genel yapısı itibariyle düşünsel derinlik bakımından zayıf müzikal ve görsel şölen açısından doyurucu, vurdulu- kırdılı filmlerdir. Bu filmlerin büyük çoğunluğu farklı oyuncular tarafından oynanmış aynı senaryolar gibidir. Cristopher Nolan sıradan bir aksiyon filmi hikayesini alıp onu kendi dokunuşlarıyla yeniden yaratmış. Nolan'ın zaman konusundaki fütüristik teorileri onun hemen her filmini heyecan verici kılan müthiş bir özellik. Tenet filmini de içindeki tüm bilindik klişelere (Kahraman ajan, derinliksiz saf kötü adam, kurtarılacak kişiler vs. vs...) rağmen incelenmeye değer kılan onun zaman algısıdır. Tenet filmini anlayabilmek için Young'un çift yarık deneyini ve Einstein'ın zaman konusundaki düşüncelerini bilmemiz gerekiyor. Aksi taktirde film bizi o kadar da heyecanlandırmayacaktır. Öyleyse önce Young'un deneyinden bahsedelim
Çift Yarık Deneyi ve Elde Edilen Sonuçlar:
Young'un deneyini anlamak için, öncelikle aşina olduğumuz boyutlardaki cisimlerin davranışlarını, sonrasındaysa kuantum ölçekteki parçacıkların davranışlarını anlamak gerekmektedir. Bunun için, Young tarafından geliştirilen deney düzeneğini kurarak işe başlayabiliriz. Bir duvar düşünelim bu duvarın önüne bir başka cisim koyalım ve bu cisimde iki adet çizgi şeklinde yarık olsun. Şimdi duvarın önündeki çift yarıklı cisme bir alet ile bilyeler fırlatalım. Bilye ya sağdan ya da soldan geçecektir değil mi? Eğer bildiğimiz boyutlarda düşünürsek evet. Ancak duvara bir ışık parçası gönderirsek ne olacaktır? Işığın parçacık şeklinde davranmasını bekleriz yani tek bir yarıktan geçmesi ve o yarığın hizasında duvarda bir noktaya denk gelmesini bekleriz. Ancak Young deneyinde çok ilginç bir sonuçla karşılaşır. Olağan bir şekilde parçaçık şeklinde davranmasını ve tek bir yarıktan geçmesini beklediğimiz ışık parçası tıpkı bir dalgaymış(radyo dalgası ya da su dalgası) gibi davranmaktadır. Yani kuantum düzeyinde ışığı incelediğimizde ışık sanki her iki delikten de geçmiş gibi duvarda iz bırakmaktadır.
Peki Young'un deneyi ne anlama gelmektedir ve Tenet filmi ile alakası nedir?
Paralel evrenler teorisi: Young'un deneyi ışığın bir yarıktan her geçişinde bir diğer yarıktan da geçtiğini yani her bir çarpışma ya da geçiş bir başka ihtimali de gerçekleştirmektedir. Bunun anlamı ışık sağdan da geçse soldan da geçse aslında hem sağdan hem de soldan geçecektir. Yani her bir tercih paralel bir evren oluşturacaktır. İşte biz tenet filminde tüm bu paralel evrenlerin aynı zamanda bir bütün olduğunu görüyoruz. Geçmiş, gelecek ve şimdi bir arada. Hatta film boyunca bu üç zamanı tahmin etmeye çalışıyoruz ve sonunda bunların bir bütün olduğunu kavramamız gerekiyor. Filmden bir örnek vermek gerekirse. Kahramanımızın kendisiyle kavga ettiği sahneyi düşünelim. Gelecekten gelen kendisi geçmişindeki kendisiyle kavga etmektedir. Geçmişteki kahramanımızı merkeze alırken şimdinin zamanında gelecekteki kendisiyle kavga ediyor. Peki bunu algılamakta neden zorlanıyoruz?
Biz insanlar zamanı çizgiymiş gibi algılıyoruz. Dün bugün ve yarını düşündüğümüz zaman sanki onların üçünün bir doğrusal çizgi oluşturduğunu ve bizim onun üzerinde ilerlediğimizi düşünüyoruz. Çünkü zamanı algılayış biçimimiz bu. Tıpkı her gün gün doğumunu ve gün batımını görmemiz gibi. Oysa güneş ne batıyor ne de doğuyor. Yalnızca dünya kendi etrafında ve güneşin ekseninde dönüyor. Bu sırada güneş ışınları bize ulaşıyor veya ulaşmıyor. Biz buna günün doğması ve batması adını veriyoruz. Halbuki bu bile bütünsel olarak döngüsel bir hareket. Fiziksel algılarımızın ötesine çıktığımız anda ise bambaşka bir gerçeklikle karşılaşıyoruz. Tenet filmi bu gerçekliğin fütüristik bir anlatısı. Bildiğiniz gibi Einstein zamanın düzgüsel Bir çizgi olarak ilerlemediğini söylemiştir. Uzayda zamanın bizim yeryüzünde onu doğrudan algılayış biçiminden çok daha farklı olduğundan bahsetmiştir çünkü Uzayda zaman bükülmektedir. Dört kenarından tutulmuş bir örtü düşünelim. Bu örtünün orasına bir bilye bırakırsak ne olur? O bilye örtüde bir göçük oluşturur. Dümdüz gergin duran örtüde bir göçük ne anlama gelir?
Bilye örtünün iki noktasını birbirine yakınlaştırır. Yani uzay zamanda hacmi olan her cisim zamanı bükmektedir. Onu etkilemektedir. Dolayısıyla zaman bükülmeyen bir doğrusal çizgi değil tam tersine bükülen ve hatta bir çizgi olmayandır. Yani tenet filmi bir yönüyle fantastik bir film olsa da meşhur fizik problemleri ve teorileriyle harmanlanmış bir filmdir. Kuantum fiziği ölçeğinden değerlendirildiğinde henüz aydınlatılmamış bir sürü fütüristik problemin klasik bir ajan filmine eklemlendiğini görüyoruz. Henüz aydınlatılmamış diyoruz ve filmde de bu tam olarak böyle anlatılıyor. Tenet yani geçmişle geleceği birbirine bağlayan zamanı ileri geri yönlü hareket ettirebilen teknoloji filmin geçtiği zamanda bulunmuyor. Filmden bir replikle anlatalım: Tenet geçmişte bulunmadı. Gelecekte bulundu ve bu teknoloji insanlardan saklanmak için geçmişe saklandı.
Tenet filminde gelecek kuşaklar geçmişe dönüp geçmişi yok etmek istiyorlar. Peki neden? Yine bir replikle anlatalım: …çünkü okyanuslar taştı ve nehirler kurudu. Görmüyor musun geçmişe dönmekten başka çareleri yok. Yani filmde gelecektekilerin geçmişi yok etme sebebi iklim krizi. Nolan dünyanın bir numaralı problemine tam olarak böyle değiniyor. Okyanusların taşması buzulların erimesi demek, küresel ölçekte kuraklığın yaşanmasıyla nehirler kurumuş. O noktadan sonra geçmişe dönüp düzeltmekten başka hiçbir çare kalmamış. Bizi yok etmek isteyen gelecek kuşakların bizi yok etme sebebi bizim onlara bir gelecek bırakmamış olmamız. Eğer zamanda yolculuğu ve geçmişe müdahale etmeyi tamamen bir fantezi olarak görüyorsak geleceğimizi korumak zorundayız aksi taktirde yok olup gideceğiz. Geçmişe gitmek teorik olarak mümkün. Eğer ışıktan daha hızlı hareket edebilirsek geçmişi görebiliriz ama ona müdahale etmek teorik olarak bile mümkün değil. Filmde de bunun vurgusunu Neil karakterinin olan olmuştur" repliği ile bunu sık sık göreceğiz. Filmde kıyamet senaryosunun bir nükleer savaştan, silahtan dolayı olduğunu düşünüyoruz oysa tam tersi küresel ısınma ve iklim krizinden kaynaklı bir kıyamet senaryosu izliyoruz. Dünyayı umursamadan harcayan ve geri dönülemez hatalar yapan insanlığı gelecekten ziyaret eden ve yok olma riskini göze alarak bu kör kuşağı yok etmeye çalışan geleceğimizin çocuklarının hikayesi eşittir Tenet filmi....
BİLMEK YETMEZ HİSSETMEK DE GEREK
Nolan filmleri, onun hayal ettiği yaşam ve zamanla ilgili deneylerdir. Çekilen sahneler ve ortamlar ise Nolan için birer laboratuvardır. Tarihi kazıyıp gerçekleri bilimle gün yüzüne çıkarıyor. Zamanları bir anda buluşturup pozitif bir değişim yaratıyor. Nolan, toplumsal bir çok probleme filmlerinde bilimsel çözümler arıyor.
Birinci ekip, ikinci ekip yok. Soruna aynı anda her iki grup müdahale edecek....
Yani "İyi ekipler ve iyi bir yönetimler olmalı" Mesajı veriliyor. Bilgi hissetmeyle mi anlam buluyor Zamanda Yolculuk mümkün mü? Ters Silahlar üretmek mümkün mü: Bomba Patlatma yerine bombayı etikisiz hale getirmek. Özsavunma sisteminin geliştirilmesi, kurşun atma yerine kurşunu yakalama tekniği nasıl bir fikir sizce? Başlangıç ve çıkış Aynı mı? En büyük sorun çevre sorunu mu? Dünyamızı kendi ellerimizle, egolarımız için mi yok ediyoruz? Tenet filminde Bu gibi soruların cevaplarına bizi yönelten, zaman konusundaki takıntısını her filminde seyirciyle buluşturan Cristopher Nolan’ı biraz tanıyalım.
Christopher Edward Nolan, 30 Temmuz 1970’te Londra, İngiltere‘de doğdu ve kuşağının en çok beğenilen film yapımcılarından biri olmanın yanı sıra tüm zamanların en çok hasılat yapan yönetmenlerinden biri olarak tanındı. 1998’de İngiliz neo-suç draması Following ile ilk yönetmenlik denemesinden bu yana, Nolan‘ın 11 filmi toplamda dünya çapında 4,9 milyar doların üzerinde hasılat ve 7’si galibiyet olmak üzere toplam 26 Oscar adaylığı elde etti.
Nolan‘ın film yapımcılığına olan tutkusu oyuncak aksiyon figürleriyle ilkel filmler çekmek için, babasının Super 8 fotoğraf makinesini ödünç aldığı 7 yaşında başladı. 11 yaşından itibaren isteğinin profesyonel olarak film yapmak olduğunu röportajlarda belirtti. 1978’de Star Wars‘tan etkilenerek Stae Wars (uzay savaşları) adı verilen bir stop-motion (3 boyutlu bir animasyon türü) çekmiştir, hatta Apollo roketleri için yönlendirme sistemleri kurulmasına yardımcı olan amcası sayesinde Nasa görüntülerini bile kullanabilmiştir.....
Sizce Kullanılmayan Enerjiler nereye gidiyor acaba? Kendinize bunun gibi sorular. sorun ve cevap arayışına girin, hadi size kolay gelsin. İyi seyirler.
Deniz Boyraci
denizboyraci@gmail.com
https://www.dr.com.tr/Kitap/Denizin-Gozu-ile-Film-Dunyasi/Edebiyat/Deneme-Yazin/urunno=0001994844001