İki Dağ Arasında, Yazar Ali Bal'ın, Kasım 2022'de Şule Yayınları aracılığıyla okurla buluşturduğu deneme kitabı. Kitap 208 sayfa hacminde ve altmış deneme yazısı muhteviyatındadır. Yalın bir anlatımla hayata, dünyaya ve daha çokta insana dair anlatımlarda içtenliği ve yazarın fikri bakış açısını görmekteyiz. Yazı başlıklarından bir kısmını örnekleyecek olursam, içeriğe ve muhteviyata dair daha çok doyurucu malumat edinilebilir.
“Sığınma, savaş, helâlleşme, yorgunluk, içimizdeki ışık, vefa, sabır, uzlet,
samimiyet vs.” türünden konular daha çok üçer kitap sayfa hacminde
şekillendirilmiş. Kitaptan en çok etkilendiğim, duygu yüklü birazda hüzünlü
anne temalı deneme yazısıdır. (Sayfa 115) Yazarın bu eseri, annesine atfetmesi
de bu bağlamda anlamlı olmuş gözüküyor.
Yaşanmışlıklar üzerinden tecrübe edilmiş hadiseler “Gün gelince perde
kapanıyor. Ömür deniyor buna da.” (sayfa 14) Bu sözle, dünyayı özetleme,
teslimiyet, kabulleniş, inanmışlık daha çok da hayatın faniliği anlayışında
konular ele alındığı görülmektedir. İnsan hep bir arayışın, bulma isteğinin,
zarar mertebesindeki hırsın, vahşi kapitalizmin, mücadelelerin, curcunanın
hengâmesinde maalesef ki yol alındığını görmekteyiz. Bu seyrüseferdeki insanın
bütün bu meşakkatlerinin yanında “Fani olan fani olana boyun eğmez.” (sayfa 16)
anlayışındaki manifesto ile yazarın kimliğini, durduğu yeri ve daha çokta
bakışını serimlediğini görmekteyiz. Modern çağın dramını yaşayan günümüz
insanlığın karşısında merhamet yüklü vicdanı, olmazsa olmaz bir zırh gibi görmeliyiz.
Arifane ve dervişane bir bakışla dünyanın bir yorulma yeri “Çünkü her şeyi ters
yüz eden bir hakikat var; ölüm.” (sayfa 24) gibi bir gerçeğin hatırlatılmasını
görmekteyiz.
Hakkında yazılar yazdığım kitaplarda kısa da olsa alıntı yaparak yazarın anlatımını, dilini okura serimlemek isterim. Bu kitapta da “Olanlar Yanında, Sen Kalbimdesin” denemesinde Üftade Hazretleri ile müridi olan Kadı Mahmud arasındaki bir olayı buraya taşımak istiyorum izninizle.
“...Üftade Hazretleri, bir gün müritleriyle bir kır sohbetine çıkar. Emri üzerine bütün dervişler, kırın rengârenk çiçeklerle bezenmiş yerlerini dolaşarak hocalarına birer demet çiçek getirirler. Ancak Aziz Mahmud Efendi'nin elinde sapı kırılmış, solgun bir çiçek vardır. Diğer müritlerin ellerinde rengârenk güzel çiçekler vardır./…/ Kadı Mahmud edeple başını öne eğerek "Efendim! Size ne taktım etsem azdır. Lakin hangi çiçeği koparmak için elimi uzattıysam onu "Allah Allah!" diyerek Rabbimize zikreder bir halde buldum. Gönlüm onların zikirlerine mani olmaya razı gelmedi. Bu yüzden zikrine devam edemeyen, şu solgun çiçeği size getirmek zorunda kaldım." (sayfa 144) diyerek bu olayı anlatmaktadır.
Kısa bir başka misalle bu bahsi sonlandıralım. "...Fotoğraflarla konuşuyorum. Uzletteyim. Meğerse fotoğrafların da ruhu varmış! İnce bir sızı değiyor kalbime, bir yangına sebep olan ilk kıvılcım tam da kalbimden neş'et ediyor. Kerem'i kül eyleyen, beni kül eyleyen bu yangın, bu yangın...” (sayfa 177)
Yazarın arzusu, insanlığın doğru istikamet üzerinde yol olması üzerinedir. Daha doğrusu hangi yazar hangi şair, hangi sanat erbabı bu istikamet üzerinde değildir ki? İnsanın hedefinin müdanasız ve minnetsiz ilerleyebilmesi gerektiğini serdeder yazar. Asıl olan “öz”ün yanında, şuurdan mürekkep, kültürel fütuhat, intizam, letafet, iç ve dış tezyinat, medeniyet olgusu, daha çokta Müslümanca bir bakışın nişanelerini görmekteyiz. Merhum Bilge Üstat Aliya Izzetbegoviç'in “Müslümanlar ne yapacaklarsa 'şimdi ve burada' gerçekleştirmek durumundadır.” anlayışının bir yansıması gibidir bu anlatımlar adeta. Sorumluluk alma, dertlenme ve mensubiyet bilincini de bunlara dâhil edebiliriz. Yazılarda yer yer tanınan, yetkin şair ve yazarlardan alıntı sözlere de yer verilmektedir. “Melalimizi avutmak için bin türlü eğlence, bin türlü zevk icat ettik.” (Yakup Kadri Karaosmanoğlu sayfa 198) Bir de İlhan Berk şairimizden örnek bir şiir bölümüne yer verelim ve bu bahsi burada nihayete erdirelim. “Aşk ki küçük dağ köyleridir/diyorum, yüzünle çıktığım/ uzat ellerini, küçük sürgünüm/ uzat bana/ el eledir çünkü aşkla ölüm.” (sayfa 31) Dikkatimi celbeden yazı bölümlerini misallendireyim bir taraftan. “Allah imhal (mühlet verme) eder fakat ihmal etmez.”(sayfa 59) İnsan ve insanlık hakkında çok güzel bir tanımlama yapılır başka bir yerde. “İnsan şu âlemi kebirin bir misali musaggarıdır. İnsan kâinatın en mükemmel meyvesidir. Her güzellik ve özellik insanda cem edilmiştir.” (sayfa 148)
Çağımıza, insana dair olumsuz gidişata da şu şekilde dikkat çekilir; “Şu fani dünyada hatırdan başka ne kaldı ki?” (sayfa 197) sorusuyla, dünyanın önemli sorununu yüzleştirir okuru adeta. Ağırlaşan bir yabancılaşma haliyle cebelleşen insanlık, yüklerini azaltacak yeni yeni hayat bilgileri geliştirip özüne dönecek ki sıkıntılarına çözümler bulunsun. Hulasa olarak; milli ve manevi duyarlılıklarla örülü güzel bir eser okudum. Samimiyet havuzunda dostlukla, içtenlikle, huzur tasavvurunda vücut bulduğu görülüyor. Bu neviden yazılarla kültürümüze, yakın geçmişimize, insana dair mülahazalarla okurun yüreğine nüfus edilebilmenin veçhileriyle bu yazılanlar yerini bulmuş görülüyor. Yazıların encamında hem nasihat nüvelerini hem de duygusal yoğunluğu görüyoruz. Dünya durağında sahihi selamet arzusuyla buyurunuz efendim…