Türküler, Orta Asya’dan Anadolu’ya getirdiğimiz kültürel mirasımızdır. Sözlü kültür ürünlerimizin temeli olan sav, sagu, koşuk ve destanlar dörtlüklerle, hece ölçüsüyle, kafiye sıralanışıyla, şekil bakımından günümüzde türkülerde hayat bulmaktadır. Yüzlerce yıl hayatımızın içinde yer alan türküler Cumhuriyet döneminde bilimsel araştırmaların konusu oldu. Türkülerin şekil özellikleri, konuları, hangi ortamda söylenip nasıl kayda geçirildikleri bilimsel çalışmaların sonunda ortaya çıktı.
Cumhuriyet’in ilanından sonra radyonun hayatımıza girmesiyle türküler radyoda çalınmaya başladı. Muzaffer Sarısözen ve arkadaşları her yaz Anadolu’nun bir bölgesine giderek türkü derlemeleri yaptılar. Derleme konusunda Türkiye’de ilk önemli isim Macar Besteci Béla Bartók’tur . Macar kültürü ile Türk kültürünün benzer yönlerini araştırmak amacıyla Türkiye’ye gelen sanatçı, Anadolu’da birçok türkü derledi. Derleme tekniklerini gençlere öğretmesi ve derlediği türküler geniş bir arşiv oluşmasını sağladı.
Atatürk’ün müziğe verdiği önem etkisini türküler üstünde gösterdi. Atatürk’ün türküleri istemediği, yasakladığı türünden görüşler yaygın olmakla birlikte dönemin önemli bestecilerinden Ahmet Adnan Saygun’un Yunus Emre Oratoryosu ya da Diyarbakırlı Celal Güzelses’in Atatürk ile olan anıları bu görüşleri çürütür niteliktedir.
Evlerinin önü iğde / İğdenin dalları yerde / Benim yârim kara yerde / Uyan Ali’m, uyan da bir tanem sar beni
Radyoda Yurttan Sesler korosu kurulması, türkü kültürünün gelişmesinde oldukça etkili oldu. Bu koro adeta bir türkü okulu oldu. Koroya sınavla giren öğrencilere bir tür akademi eğitimi verildi. Anadolu’nun değişik bölgelerinden gelen gençlerin yöresel müzik kültürünü aşıp, ulusal müzik kültürüne geçmeleri sağlandı. Ege türkülerinden başka türkü bilmeyen genç, buradaki eğitimden sonra Karadeniz türküsü de çalıp söylemeye başlıyordu. Mademki radyoyu her yöreden insan dinliyor, hepsine hitap edecek türküler çalıp söylemek gerekiyordu. Halkın duygularını, düşüncelerini, hayallerini umutlarını, özlemlerini, nefretlerini sazla, sözle dile getiren türküler uzun yıllar radyolarda, televizyonlarda, eğlence mekânlarında, konserlerde günümüze kadar çalındı, söylendi.
Urfalı Bedii, Celal Güzelses, Muharrem Ertaş, Âşık Veysel, Mahsuni Şerif, Şeref Taşlıova, Murat Çobanoğlu, Neşet Ertaş, Şekip Şahadoğru gibi adını burada saymaya imkân olmayan, birbirinden değerli binlerce âşık türküleriyle halk kültürünü bugünlere kadar getirdiler. Âşıklar türküleriyle hem kendileri gibi müzik yapan diğer türlerdeki müzisyenleri etkilediler hem de bir yazı kültürü olan modern edebiyatı etkilediler. Yazımızın konusu olan edebi ürünlerdeki türkülere gelmeden önce türkülerin sınıflandırılmasına gelelim. Bu konuda en başarılı isimlerden biri Pertev Naili Boratav’dır. Halk Edebiyatı ve Halkbilim alanlarında birçok çalışması bulunan Prof. Dr . Pertev Naili Boratav hocamızın türküler konusunda birçok araştırması bulunmaktadır. 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı başlıklı çalışmasında türküleri değişik yönlerden şu şekilde sınıflandırmıştır: Lirik türküler, Taşlama, yergi ve güldürü türküleri, Anlatı türküleri, İş türküleri, tören türküleri, oyun ve dans türküleri.
Sınıflandırılan bu bölümlerin de kendi alt bölümleri bulunmaktadır. Şekillerine, konularına, ezgilerine, söylenilen yöreye göre sınıflandırılan türküler bulunmaktadır. Adı geçen kitaptan bir türkü örneği vermek istiyorum.
Evlerinin önü çardak/ Sol böğrümden girdi bıçak / Beni vuran benden alçak / Uyan Ali’m, uyan da bir tanem sar beni
Meşeler gövermiş varsın göversin / Söyleyin yavruya durmasın gelsin / Kötüye varmasın, gebersin ölsün / Kötü adamın var ömrünü yok eder.
Türküler üstüne araştırma yapan bir başka bilim insanımız yakın zamanda vefat eden İlhan Başgöz’dür. Âşıklar üstüne yaptığı araştırmalarda birçok türkünün tanınmasını sağladı. Karacaoğlan isimli çalışmasından bir türkü örneği:
Dinle sana bir nasihat edeyim / Hatırdan gönülden geçici olma / Yiğidin başına bir iş gelende
Anı yâd illere açıcı olma / Karac’oğlan söyler sözün başarır / Aşkın deryasını boydan aşırır
Seni bir mecliste hacil düşürür / Kötülerle konup göçücü olma
Modern edebiyatımızda, edebi metinlerimizde metin içinde yer alan türküler saymakla bitmez. Burada edebi eserlerdeki türkülerden çok azına yer verebiliriz. Sultan Su Esen’in 2009 yılında basılmış Keje Maria adlı öykü kitabında geçen bir türkü:
Denizlerin kumuyum, kumuyum / Balıkların puluyum / Kıyma bana Cevriye’m / Ben de Allah kuluyum / Moriye de Fosforlum
Battal Pehlivan’ın Pir Sultan Abdal isimli romanından bir türkü: Uyur idik uyardılar / Diriye saydılar bizi / Koyun olduk ses anladık / Sürüye saydılar bizi
Ünlü roman yazarımız Yaşar Kemal’in Bugünlerde Bahar İndi isimli kitabından bir türkü örneği: Ben derbeder bir dervişim / Abasızım abasızım / Gezeceğim dünya dünya / Dinsin sızım , dinsin sızım
Vedat Türkali’nin son romanı Bitti Bitti Bitmedi adlı eserden bir türkü: Küçüksu’da gördüm seni / Gözlerinden bildim seni / İnkâr etmem sevdim seni / Ne kadar cefa edersen / Gönül ayrılmıyor senden
Selim İleri’nin Cehennem Kraliçesi romanından bir türkü: Seher vakti göremedim / Yıldız gibi aktı geçti
Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’den bir türkü örneği: Duvarlarda kilimler / Nakışları türkülü / Köşede tahta masa / Üstü keten örtülü
Şair Ülkü Tamer’den bir türkü örneği: Kilis’e haber saldım / Hekim gelecek bildim / Kanı bir yana bırak / Revan içinde kaldım / Haber saldım kuş ile / Gagasında yaş ile / Selam gönderdim yârime / Bir sevdalı düş ile
Her şair, yazar metninin bir yerinde türkülere yer vermektedir. Metnimizi Nazım Hikmet’in Kuvâ’yı Milliye adlı eserinden bir türküyle bitirelim.
Karayılan der ki: Harbe oturak / Kilis yollarından kelle getirek / Nerde düşman varsa orda bitirek / Vurun ha yiğitler namus günüdür