Halk Tiyatrosu, halkın günlük yaşam alışkanlıkları içinde ortaya çıkmış geleneksel tiyatroların toplamına verilen isimdir. Kukla, Köy Seyirlik Oyunları, Karagöz, Meddah, Ortaoyunu, Tuluat tiyatrosu örnekleri bir araya gelerek Halk Tiyatrosunu oluştururlar. Orta Asya’dan Anadolu’nun içlerine kadar yayılan bu oyun türleri, köylerde yakın zamana kadar varlığını sürdürdü.
Sözünü ettiğimiz türler sözlü kültür ürünleridir. Yazılı metinleri icracıları tarafından ortaya konmamıştır. Yazılı metin olarak ortaya konmaları araştırmacılar tarafından Cumhuriyet dönemine denk gelmektedir. Özellikle Meddah, Ortaoyunu ve Karagöz oyunlarının yaygınlık kazanması Osmanlı Devleti dönemindedir. Halka açık yerlerde, parklarda, bahçelerde, kahvelerde, köylerde oynanırken sözlü oyun olarak oynanır. Divan Edebiyatı’nın ve Osmanlıca adını verdiğimiz dilin bu oyunlarla bir ilgisi yoktur. Bu oyunlar halkın günlük konuşma dili kullanılarak oynanır. Çoğunlukla okuma yazma bilmeyen halkın hem eğitim hem eğlence ihtiyacı bu oyunlarda karşılanır. Karagöz’de, Ortaoyununda okumuş aydın insanlarla okuma bilmeyen cahil halk karşı karşıya gelir. Bu insanların birbirlerinin dillerini anlamamasından gülmece ortaya çıkar. Karagöz Hacivat’ı anlamaz, Pişekâr Kavuklu’yu anlamaz, insanlar da onlara güler.
Karagöz’ün tarihi Osmanlı’da resmi kaynaklarda Yavuz Sultan Selim dönemine kadar gitmektedir. Rivayetlere göre ise Orhan Bey döneminde ortaya çıkmıştır. Bursa’nın alınması ile birlikte yapılmaya başlanan cami inşaatı, demirci ve duvarcı ustalarının kavgaları yüzünden sekteye uğrar. Duruma sinirlenen Orhan Bey ikisinin asılmasını emreder. Asılan ustalara halk çok üzülür. Şeyh Küşteri isimli bir kişi kuklalarını yaparak onları her gece canlandırır. Böylece Karagöz oyunu ortaya çıkar. Karagöz ile Hacivat’ın canlı halleri olan Kavuklu ile Pişekâr ise tarih olarak Gölge oyunundan daha yenidir. 19.yy’da ortaya çıktığı sanılmaktadır. Ortaoyunu halka açık yerlerde oynanır. Dekoru oldukça sade, taşınabilir dekordur. Adına Yeni Dünya denir. Müzik ve diyaloglar oyunun önemli unsurlarıdır. Oyunun sonunda bahşiş toplanır ve sonraki oyunun nerde oynanacağı duyurulur.
Sözün en önemli olduğu oyun türü Meddah türüdür. En az sözü olan oyunlar ise köy seyirlik oyunlarıdır. Meddah türü daha çok İstanbul’da kahvehanelerde oynanan oyundur. Meddah dediğimiz kişi hikâye anlatıcısıdır. Elinde bastonu, sandalyesi, mendili ve diğer aksesuarlarıyla taklitler yaparak insanları güldürür. Sıradan insanların hikâyelerini anlatır. Çöpçü, hamal, hizmetçi, Ermeni, Rum, Arnavut azınlıklar, akla gelebilecek herkes taklit malzemesi olabilir.
Meddah ustası halkın günlük konuşma dilini iyi bilir, konuşma diliyle halka onların hikâyelerini anlatır.
Yerine göre küfür, argo, atasözleri, deyimler, bel altı fıkralar dinleyenleri güldürecek, eğlendirecek her türlü söz Meddahın ağzından çıkar. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Meddahlar İstanbul’da oldukça yaygındı. Halide Edip Adıvar’ın Sinekli Bakkal romanındaki kahramanlardan biri Meddah Kız Tevfik’tir. Bu romanda meddahlık geleneği hakkında ayrıntılı bilgi mevcuttur. Atatürk’ün döneminde kurulan Halkevlerinin dergi ve gazetelerinde halk tiyatrosu türleri hakkında bilgiler bulunmaktadır. Köylere kadar giden halkevleri üyeleri köy seyirlik oyunları, ortaoyunu, karagöz ve meddahlık hakkında bilgiler edinip bu bilgileri topluma aktardılar.
Halk tiyatrosu konusunda önemli çalışmaları olan bilim insanımız Metin And’dır. Halk tiyatrosu alanındaki çalışmalarını Forum dergisindeki tiyatro eleştirilerinde ve kitaplarında sunmuştur. Üniversite Öğretim Üyeliği döneminde Kültür Tarihi derslerinde Halk Tiyatrosu hakkında bilgiler verdi. Türk Tiyatro Tarihi, Oyun ve Bügü isimli kitapları tanınmış eserleridir. Birçok araştırmacı ve tiyatro oyuncusu yetiştiren Metin And aynı zamanda yazar Nazlı Eray’ın kocasıdır.
Halk tiyatrosu araştırmasına emek vermiş bir başka bilim adamımız Prof. Dr. Nurhan Karadağ’dır. D.T.C.F Tiyatro Bölüm Başkanı olan Nurhan Karadağ Anadolu’yu karış karış dolaşmış ve Köy Seyirlik Oyunlarını tespit etmiştir. 70’li yıllarda kaydettiği Köy Seyirlik Oyunlarını TRT’nin yeni ortaya çıktığı yıllarda izleyicilerle buluşturdu. Yaptığı araştırmaları yazılı metinler haline getirdi. Fakültede öğrencilerine Halk tiyatrosu hakkında bilgiler verdi. Kurulmasına önayak olduğu amatör ve profesyonel tiyatrolarda halk tiyatrosu örneklerinin sunulmasını sağladı. Birçok tiyatro oyuncusu ve araştırmacı yetiştirdi. Dil Tarih Tiyatro Bölümü onun adıyla özdeşleşti. Oğulları Umut ve Ulaş Karadağ babalarının izinden gidip tiyatro sanatını icra etmektedirler. Hocamızın önemli eserleri şunlardır: Halk Tiyatrosu, Çağdaş Tiyatro ve Söyleşi, Ticaret Oyunu.
Sözlü kültür ürünleri olan halk tiyatrosu örnekleri yapılan araştırmalar sayesinde yazıya geçirilmiş ve unutulması önlenmiştir. Halk Tiyatrosu ürünleri yazarlarımızı etkilemiş ve eserlerinde bu metinlere benzer metinler yazmışlardır. Haldun Taner’in ünlü oyunu Keşanlı Ali Destanı halk tiyatrosundan esinlenerek yazılmıştır. Tuluat tiyatrosundan etkilenen Haldun Taner Devekuşu Kabare adını verdiği tiyatroda Halk Tiyatrosu ürünlerini yaşattı. Ferhan Şensoy’un Ortaoyuncular Tiyatrosu Halk Tiyatrosu geleneğine uygun oyunlar sergiledi. Ferhan Şensoy ünlü Ortaoyunu sanatçısı İsmail Dümbüllü’den kalan kavuğu Münir Özkul’dan devraldı. Halk Tiyatrosu geleneği az da olsa günümüzde devam etmektedir.
Ortaoyunu ve Karagöz’den iki metin örneğiyle yazımıza devam edelim.
Karagöz-(Kendi evinin kapısını çalar) Abla, aç kapıyı!
Karagöz’ün Karısı-(Makam ile) kapıyı açamam ninni
Uyusun oğlum ninni
Büyüsün de oğlum ninni
Karagöz-Şimdi ninninin sırası mı? Aç kapıyı!
Karagöz’ün Karısı-( makam ile)
Ben şimdi çocuğu yeni yatırdım ninni
Ben kapıyı açamam ninni
Karagöz-Çocuğun babasından başlatma. Aç kapıyı!
Karagöz’ün Karısı-(makam ile)
Herif defol oradan ninni
Şimdi başına su dökerim ninni
Ortaoyunu örneği;
Kavuklu: Sorma Tosuncuğum, bir felaket atlattım ki tarif kabul etmez…
Pişekâr: Aman, geçmiş olsun Hamdiciğim!
Kavuklu: Geçmiş olsun ki geçmiş olsun…
Pişekâr: Naklet bakayım, merak ettim.
Kavuklu: Canım, geçende fırtına çıkmadı mıydı?
Pişekâr: Evet, hatta ben korkudan evin bodrumuna kaçmıştım; sen nerede idin?
Kavuklu: Ben göklerde…
Pişekâr: Deme!
Kavuklu: Nasıl deme! Hâlâ tir tir titriyorum… Hasım hasım yanıyorum…
Pişekâr: Sakın sıtma olmasın?
Kavuklu: Sıtma kaç para eder!
Pişekâr: Vah vah Hamdiciğim, anlat bakayım
Kavuklu: İşte o fırtına sabahı idi. Rüzgâr daha pek o kadar esmiyor, yağmur azar azar çiseliyordu. Evden şemsiyeyi aldım, açtım: Fatih meydanına geldim, rüzgâr ziyadeleşti.
Pişekâr: Açık, yüksek yerde öyledir.
Kavuklu: Baktım ki şemsiye dikilmeğe başladı, nerede ise elimden kurtulacak… Sıkı sıkı sapına sarıldım.
Pişekâr: Allah vere de bocalamayaydın!
Kavuklu: Bocalamak nerede? Rüzgâr sertleştikçe sertleşti, şemsiye dikildikçe dikildi.
Pişekâr: Aman!
Kavuklu: Amanı zamanı yok… Bir aralık vücudumda bir hafiflik duydum. Dikkat ettim ki Fatih Camiinin kapısının üstü ile bir hizaya gelmişim. Kubbe kurşunları bana doğru…
Halk Tiyatrosu metinleri hem edebiyatımızın hem tiyatromuzun kaynak metinleridir. İçinde yaşadığı toplumu tanımak ve eserleriyle topluma tanıtmak isteyen yazarlarımız ve tiyatrocularımız Halk tiyatrosu metinlerini çok iyi incelemeli, metinlerdeki kişileri, kişilerin içinde bulundukları ortamı iyi tanımalı, metinlerin dilini doğru bir şekilde çözümlemeliler. Karagöz de Kavuklu da Meddahlar da bizim tarihimizdir. Tarih kitaplarında adı geçmeyen sıradan insanlar bu metinlerde yaşarlar. Türk toplumunu tanımak istiyorsak onun geçmişini iyi bilmeliyiz.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder