Öykü: Sadakat

Yazar Hazım Gökçen'in Edebiyat Gazetesi'nin altıncı sayısında yayımlanan Sadakat isimli öyküsünü sizlerle paylaşıyoruz.
0

Çocuk akşam okuldan eve geldiğinde tedirgin bir ruh hali içindeydi. Sanki bir şeyi ailesine nasıl söyleyeceğini düşünüyor gibiydi. Annesi çocuktaki bu değişikliği hemen fark etti. Akşam sofraya oturduklarında anne dayanamayıp sordu, “Kızım bu akşam sende bir değişiklik var. Okulda bir şey mi oldu? Bize söylemek istediğin bir şey mi var?”. Çocuk niyetinin anlaşıldığını sezinleyince bir an için durakladı. Sonra biraz çekinerek, “Arkadaşımın babası ona bir köpek almış. Bugün hep onu anlattı. Benim de çoktan beri içimde bir köpeğe sahip olma arzusu vardı. Ama bunu size bir türlü söyleyemedim. Rica etsem bana da bir köpek alabilir misiniz?”. Anne baba birbirlerine baktılar. Böyle bir teklifi hiç beklemiyorlardı. Kısa bir süre tereddüt ettiler. Sonra baba, “Tabii kızım, neden olmasın. Bir araştıralım gereğini yaparız” dedi. 

Hazım Gökçen, Sadakat

Aile dar gelirli idi. Baba bir fabrikada işçi olarak çalışıyor, anne ise evde sipariş üzerine dantela örüyordu. Şehrin kenar mahallelerinden birinde gecekonduda oturuyorlar, yaşamlarını kıt kanaat sürdürüyorlardı. Üç çocukları vardı. İkisi okula gidiyor biri ise henüz yaşı tutmadığı için evde annesiyle beraber kalıyordu. O gece anne babanın gözüne uyku girmedi. Çocuklarının isteğini nasıl yerine getireceklerdi? Köpeği nereden bulacaklardı? Bulsalar masraflarını nasıl karşılayacaklardı? Duyduklarına göre köpeğin maması, aşısı, ilacı bir hayli para tutuyordu. Zaten beş kişi zar zor yaşamlarını sürdürüyorlardı. En sağlıklı köpek, hayvan satan mağazalarda vardı ama onlara da maddi yönden ulaşmak çok zordu. Babanın aklına birden arkadaşından duyduğu belediyenin bakım merkezi geldi. Bu merkezde sokaktan toplanan sahipsiz köpeklere bakıcı aile bulunuyordu. Birden içini tarifsiz bir sevinç kapladı. En azından ilk aşamayı halletmiş olacaklardı. Artık rahat uyuyabilirdi. Ertesi günü kahvaltıda çocuğa bu konuyu hiç açmadı. Baba heyecanla işe gitti. Arkadaşını buldu. Ondan bakımevinin nerede olduğunu öğrendi. O günün nasıl geçtiğini bilemedi. İş bitiminde hemen evine gitti. Kızına müjdeyi verdi. Ertesi gün hafta sonu idi. Birlikte bakım evine gideceklerini söyledi. Çocuğun sevinci görmeye değerdi. Babasının boynuna sarıldı. Yanaklarından öperek teşekkür etti. O gece gözüne hiç uyku girmedi. Hep köpekle geçireceği anları düşledi. Ertesi gün erkenden baba kız bir komşunun arabası ile bakım merkezinin yolunu tuttular.

Bakımevi şehrin biraz dışında ağaçlık bir yerdi. İdari binanın dışında sahipsiz kedi ve köpek kafeslerinin bulunduğu bir bölüm daha vardı.

Çocuk hemen kafeslerin olduğu bölüme koştu. Köpekler çocuğu ve babasını görünce havlıyor ve kafes tellerine patileri ile parçalarcasına vurup sanki beni sahiplenin dercesine coşkulu hareketler yapıyorlardı. Çocuğun gözü birden hafif sarımsı renkli, fazla büyük olmayan, kulakları düşük bir köpeğe takıldı. Köpek de çocuk önüne geldiğinde ona ısınmışçasına sevimli davranışlar sergilemeye başladı. Çocuk babasına heyecanla “Babacığım, işte aradığım köpek bu” diye bağırdı. Baba çocuğunu orada bırakarak sahiplenme işlemlerini yapmak üzere idari binaya yöneldi. Geçen kısa zaman içinde çocuk ve köpek birbirlerine iyice bağlanmışlardı. Baba kız köpeği arabaya koydular ve eve getirdiler.

Köpeğin gelmesiyle evde büyük bir bayram havası esiyordu. Çocuk sürekli köpeğe sarılıyor yanından bir an olsun bile ayrılmıyordu. Anne, köpek gelmeden hazırlıklarını yapmış, yemlik ve suluğunu almış,  kızının yatak odasının bir köşesinde yatması için yumuşak bir yer minderi sermişti. Köpek ilk geceyi çocuğun yatağında geçirdi. Günler birbirini kovalamış çocuk köpeğe iyice alışmıştı. Anne baba kızlarındaki olumlu gelişmeye inanamıyordu. Çocuğun hayatına alışılmadık bir düzen gelmişti. Öğlenci olduğu için sabah ve okuldan döndükten sonra akşam köpeği dışarıya çıkarıyor, evlerinin yakınındaki parkta dolaştırıyordu. Akşam eve geldiğinde ise sabunlu sularla yıkayıp temizliyordu. Aradan bir hayli zaman geçti. Köpeğin yemleri, ilaçları, aşıları, tıraşı bir hayli para tutuyordu. Kendilerini zor geçindiren aile bir de köpeğe masraf etmeye başlamışlardı. Çocuğun köpeğe ilgisi de gün geçtikçe azalıyordu. O ilk günkü hevesi kalmamıştı. Bu durum karşısında anne baba kara kara düşünmeye başladılar. Uykusuz geceler geri gelmişti. Sonunda köpeği evden uzaklaştırmaya karar verdiler. Çocuğun okulda olduğu bir gün komşunun arabasıyla köpeği oldukça uzak bir yerdeki ağaçlığa bıraktılar. Köpeğin arkalarından koşarak uzun süre arabayı takip etmesine çok üzüldüler ama başka bir çareleri de yoktu. Akşam çocuk okuldan gelip köpeği göremeyince “ Köpeğim nerede? “ diye sordu. Baba üzüntülü bir ifadeyle,“ Köpek bir an için kapıyı açık görünce evden kaçmış. Ne kadar aradıysak da bulamadık “ diye seslendi. Bunu duyan çocuk çok üzüldü ve ağlamaya başladı.

Aradan yaklaşık bir ay geçmişti. Çocuk köpeği çoktan unutmuştu. Bir gece tam yatmak üzereyken dışarıdan yarı havlama yarı inleme şeklinde bir ses duydu. Önce aldırmadı. Ses devam edince kapıyı gören pencerenin perdesini aralayıp dışarı baktı. Birden, “Köpeğim geri gelmiş“ diye bağırdı. Sese uyanan anne baba kapıyı açtıklarında karşılarında zayıflamış, kir pas içinde kalmış köpeği gördüler. Köpek onları görünce kuyruğunu sallamaya ve sevinçle etrafında dönmeye başladı. Bu arada çocuk da geldi ve köpeğe sıkıca sarıldı. Çocuk sevinçten ağlıyordu. Hemen köpeği içeri aldılar. Doğru banyoya götürüp güzelce yıkadılar. Sevinçten uyuyamıyorlardı. Köpek yorgunluktan minderinde uyuya kalmıştı. Birbirlerine sıkıca sarıldılar. Bir yandan sadık köpeklerine sevgiyle bakıyorlar bir yandan da artık hiç ayrılmayacaklarının sözünü veriyorlardı.

No comments

Post a Comment

1932-2024 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447