Merhaba Ali Bey, çoğu okurumuz sizi kitaplarınızdan tanıyor ama yine de okuyucularımıza kısaca kendinizden bahseder misiniz?
İzmir doğumluyum. Tüm öğrenimimi İzmir’de tamamladım. Ege Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu mezunuyum. Çocukluğumda kitap okumayı çok seviyordum. Bir gazetede gördüğüm çocuk sayfasındaki şiir ve öykülere özenerek yazmaya başladım. Gazeteye gönderdim. Yayımlanınca çok mutlu oldum. Okuma ve yazma hevesim daha da arttı. Yine ortaokul yıllarında, TRT İzmir Radyosu’nun çocuklar arasında düzenlediği “Atatürk ve İnkîlapları” adlı kompozisyon yarışmasına katıldım ve 1. oldum.
Gazetecilikte geçen yoğun çalışma ortamında öykü yazmaya vakit olmadı. Ancak emekli olduktan sonra yazmaya başladım. Yayımlanan kitaplarım sayesinde çocuklarla buluştuk. Yaşamımda yeni bir dönem başlamıştı. Onlarla söyleşmek ve kitaplarımı imzalamak bana inanılmaz bir keyif veriyordu. Bu arada kendimi sınamak için öykü yarışmalarına katıldım. 2010 yılında, “Sihirli Güneş” adlı öykümle katıldığım, Ömer Seyfettin Hikâye Yarışması’nda mansiyon aldım. 2011 yılında yine aynı yarışmada, “Anne Ben Geldim” adlı öykümle yine mansiyon aldım. Yazmak ve çocuklarla buluşup söyleşmek bana inanılmaz bir keyif veriyor.
Bir eğitimci olarak yazarlık sizin için ne ifade ediyor? Yazar olma yolculuğunuzdan kısaca bahseder misiniz? Bu yolculukta size kimler destek oldu?
İlk sorunuzun yanıtında söz ettiğim gibi yazarlık benim için bir yaşam biçimi oldu. Dikkatle okursanız, özellikle Alaska Yayınevi’nden çıkan kitaplarımdaki öykülerim 8 yaşından 80 yaşına kadar her okuyucunun sıkılmadan ve ilgiyle okuyabileceği konulardan oluşuyor.
Atalarımız, “Üzüm, üzüme baka baka kararır.” sözünü boşa söylememişler.
Yazar olma yolculuğum, ilk torunum Efe’nin doğumuyla başladı. Annesiyle babası çalıştıkları için Efe bizde kalıyordu. Yürümeye başladığı günden itibaren birlikte oyun parkına gitmeye başladık. Park dönüşü ben Efe ile o gün yaşadığımız ilginç olayları günlük şeklinde kaleme almaya başladım. Amacım Efe’nin çocukluğunu kayıt altına almaktı. Yazdıklarımdan iki dosya oluştu. Arada bir açıp Efe’ye okuyordum. Onun çok ilgisini çektiğini görünce kitap hâline getirmeye karar verdim. Yaz Yayınları’na gönderdim. Çok beğendiklerini söylediler ve bu günlüklerimi iki kitap olarak yayımladılar. Kedili Park ve Havada Bulut bu şekilde doğdu.
Messi’nin Bez Topu kitabınız Alaska Yayınevi’nden çıktı. Genç okurlarımıza kitabınızın konusundan kısaca bahseder misiniz?
Öykünün kahramanı Bora futbola karşı yetenekli bir çocuk. Okul dönüşü her gün arkadaşlarıyla toprak sahada buluşup futbol oynuyor. Hâliyle üstü başı ve ayakkabıları toz içinde eve dönüyor. Bu durum annesinin hiç hoşuna gitmiyor. Babası Bora’yı tanınmış bir futbol okuluna yazdırıyor. Bora’nın yeteneğiyle ve attığı gollerle antrenörünün ilgisini çekiyor ve ona “Messi Bora” diye seslenmeye başlıyor. Bu şekilde onda bir Messi hayranlığı başlıyor. Bora, katıldığı uluslararası bir turnuvanın bitiminde kendisini Messi’nin karşısında buluyor.
Sizi çocuk edebiyatına yönlendiren sebepler nelerdir?
Elbette torunum Efe. Onunla birlikte geçirdiğimiz zamanlarda çocukları gözlemleme fırsatım oldu. Öykülerimi yazarken ben de çocuk oldum ve onlar gibi düşünmeye başladım. Bir anlamda çocukluğumu yeniden yaşamaya başladım.
Türkiye’de okuma oranları çocuklar haricinde maalesef çok düşük. Her geçen gün de okuma oranları azalıyor. Yeni nesle kitap okuma alışkanlığı kazandırmak için bir eğitimci olarak önerileriniz nelerdir?
Büyükler, çocuklarının yanında cep telefonlarını bırakıp ellerine kitap almalıdır. Çocuğuna da bir kitap vererek, “Hadi yavrum, şimdi okuma zamanı.” demeleri gerekir. Atalarımız, “Üzüm, üzüme baka baka kararır.” sözünü boşa söylememişler.
Başucu yazar ve kitaplarınız nelerdir? Yazarların ve kitapların hayatınıza nasıl bir etkisi oldu?
Çocuk kitapları yazarı olarak genellikle aynı kategorideki kitapları okuyorum. Şu aralar Feyza Hepçilingirler’in “Türkü Çocuk” adlı kitabı başucumda. Miyase Sertbarut’un, “Tuna’nın Büyülü Gemisi” adlı kitabı sırasını bekliyor. Zülfü Livaneli’nin “Son Ada” ve “Arafatta Bir Çocuk” zevkle okuduğum kitaplardır. Ayrıca kuzenim, şair-yazar Ahmet Günbaş’ın “Yitik Göl” adlı gençlik kitabını okudum ve herkese de öneririm.
Şimdiye kadar yayımlanmış kitaplarınızdan okur ve eleştirmenlerden aldığınız dönüşlerden bahseder misiniz?
Kitaplarım okuyucuyla buluştukça beni mutlu eden mesajlar almaya başladım. 2009 yılının şubat ayıydı. Bir öğretmen arkadaşım aradı: “Eğitimhane.com adlı sitenin 113. sayfasına gir, bak ne göreceksin,” dedi ve telefonu kapattı. Merak edip girdim. 2. Sınıf öğretmenlerinin günlüğü, adlı bir sayfaydı. Bursa’dan ÖNCÜL rumuzlu bir öğretmen şunları yazmıştı:
“Günaydın arkadaşlar. Size bir kitap tavsiye etmek istiyorum. Öğrencim ara tatilde okumuş. Arkadaşlarına da okumamı istedi. Kırılmasın diye kitaptan bir hikaye okudum. Sınıfım çok sevdi. Her gün ne zaman bu kitaptan hikaye okuyacağımı soruyorlar. Kitabın adı: Kedili Park. Yazarı: S. Ali Ellikci” Bir yazar için bundan daha anlamlı bir ödül olabilir mi?
Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitabınız var mı? Okuyucularınıza ipucu verir misiniz?
2011 yılında Ömer Seyfettin Hikâye Yarışmasında mansiyon alan, “Anne Ben Geldim” adlı öykümü sandıktan çıkardım. Cumhuriyetin ilk yıllarında, köy enstitülerinin olduğu dönemde geçen yaşanmış bir çocuk öyküsü… Üzerinde çalışarak güncelleme yapıyorum. Bu öykümü de kitap olarak yayımlatmayı düşünüyorum.
Son olarak okuyuculara söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Son yıllarda kitaba olan ilginin azaldığını üzülerek gözlemliyorum. Bunda elbette yaşam koşullarının giderek zorlaşmasının da etkisi var. Yaşamsal gereksinimlerin ön planda olduğu günümüzde aileler kitaba para ayıramaz oldu. Kitabı oluşturan her türlü girdinin dışarıdan ithal edildiği bir dönemde kitabın ucuz olmasını beklemek hayal olur. Her türlü olumsuzluğa karşın ümidimizi yitirmememiz gerektiğine inanıyorum. Çocuklar için özveriyle çalışmamız şart.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder