Birkaç gün önce Twitter’da görmüştüm bir vekil İran sınırından elini kolunu sallaya sallaya sınırı geçmiş. Gerçekliği doğruluğu hakkında bilgim yok ancak göçmenlerin hala akın akın gelişini göz önüne alırsak bana pek yanlış gelmedi. Ülkenin geldiği duruma bakar mısınız? Ortadoğu’dan gelen niteliksiz göçmen dalgası, ekonomik sorunlar ve her gün artan vergiler vergiler…
Bunların tartışması saatlerce yapılabilir ve yapanlarda var. Ancak benim işim bu değil! Hadi şimdi bu haberi ve her şeyi kendimizi merkeze koyarak değerlendirelim. Fiziksel varlığımız ülke olsun. Sınırlar benliğimizi oluştursun; hayır diyebilmemiz, kişiliğimiz, öğrendiklerimiz, aile ve genel toplum değerleriyle oluşan özümüz de bunu oluştursun. Bu arada yine bu minimal sınırlar içerisindeki aileden gelen ya da kendi emeğimizle elde ettiğimiz kazancımız ekonomimizin temelini oluştursun ve sınırı geçen her bir kişi çevrenizi oluştursun. Bu kişilerin hayatınıza yakınlığına göre dokunuşu, etkisi de krizleri ya da pozitif yanlarınıza etki etsin. Vergi dediklerimiz ise tüm bu etkenleri üzerimize etkisini temsil etsin. Vergi ne kadar yüksekse stres, fiziksel ve ruhsal yorgunluk fazla olacaktır bir o kadar. Meğerse her birimiz birer devletmişiz.
Şimdi düşünme vakti. Hayatınıza gelenleri, gidenleri; üzenleri, sevenleri; hala aynı şekilde kalanları tarayın sakince.
Sonuçlar şahsidir elbette ancak düşünün başınıza gelen iyi ya da tam tersini. Biz mi istedik böyle olmasınız yoksa ipleri verdiklerimiz mi? Yaşatan biz miyiz? Kendimize onca şeyi. Yoksa bizim izin verdiklerimiz mi? Demiyorum insanlar gelmesin diye mayın dikenli tellere elektrikler verin ya da mayınlar atın diye. Başka bir tercihle toplumdan soyutlanın diye. Sadece sınırı iyi koruyun. Kalp kırıklıkları derin izler bırakır daha çok yıpratır ve belki daha masum saygıyla gelenler olsa onun saflığına leke çalar. Sizler bir denizsiniz karadan her gelene eyvallah etmeyin. Aykut Kocaman’ında dediği gibi “bazı çiçekler bazı bahçelerde yetişmiyor” zorlamayın. Nasıl ki halk olarak istemediğimiz halde sırf Avrupa’ya gitmesinler diye onların arka bahçesi oldu bu memleket. Bari son kale olarak kendinizi koruyun. Kalpleriniz hazine onu kimsenin arka bahçesi yaptırmayın.