Merhaba Kadir Bey, çoğu okurumuz sizi Deli, Kiminle Gülüyorsan Ona Aitsin ve Pasaport kitaplarınızdan tanıyor ama yine de okuyucularımıza kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Alman Lisesini bitirdikten sonra İstanbul Teknik Üniversitesinden Kimya Mühendisi olarak mezun oldum. Meslek olarak daha çok Yurtdışı Pazarlama konusunu seçtiğimden dünyadaki ülkelerin yaklaşık % 80’ini görme şansım oldu. Eğitimim ve iş kariyerim esnasında altı lisan öğrendim. Özellikle yurtdışında edindiğim değişik tecrübeleri eserlerimde, çeşitli ilginç olaylarla kurgulayarak insanlara roman tadında aktarmaya çalıştım.
Yazarlık sizin için ne ifade ediyor? Yazar olma yolculuğunuzdan kısaca bahseder misiniz? Bu yolculukta size kimler destek oldu?
Her yazarın eserlerinin temelinde muhakkak kendi yaşamışlıklarından da bir şeyler vardır. Dolayısıyla bir şeyler yazmayı kendim için çok güzel bir hobi olarak kabul ediyorum. Dolayısıyla romanlarımda tatlı, acı biraz da kendi geçmişimle hesaplaşıyorum. Yazar olma yolculuğumun hikâyesi de enteresan, çünkü ben yazarlığa Corona salgını sürecinde başladım. O sürecin özellikle başlarında “evlerimizden çıkmamız yasaklanınca” , (eşim de beni devamlı mutfakta görmek istemediğinden), onun tavsiyesi ile geçmişte yaşadıklarımı kâğıda dökmeye başladım. Daha ilk romanım “Deli” Altın Kalem ödülü kazanınca, bazı romanlarım da filme çekilmeye başlanınca, artık devam etmekten başka çare kalmamıştı. Şu anda beşinci romanım bitmiş durumda.
Hayatımıza Renk Katanlar serisinin son kitabı Pasaport Logo Yayınevi’nden ikinci baskı yaptı. Pasaport, türler arasında ustalıkla gezinen ve okurlarına farklı lezzetleri bir arada tattırabilme başarısını gerçekleştirmiş bir roman olarak öne çıkıyor. Sizi Hayatımıza Renk Katanlar Serisini yazmaya yönlendiren sebepler nelerdir?
Daha önce bahsettiğim gibi hayatta tatlı ve acı çeşitli olaylar yaşadım. İnsanlara acılarla başa çıkılabileceğini, aslında hayatın çok güzel olduğunu, hiçbir zaman umutlarını kaybetmemeleri gerektiğini değişik ortamlarda ve zamanlarda geçen romanlarımda vurgulamaya çalıştım. Bu yüzden okuyanlar fark etmişlerdir, romanlarımın hiç biri diğerine benzemez. Biri dram, diğeri komedi, ötekisi gerilimdir. Ama tüm bu mozaikler hayatımızda hep vardır, o nedenle hepsini “Hayatımıza Renk Katanlar” tabiri altında topladım. Hepsinde de vurgulamak istediğim, şartlar ne olursa olsun, “ Bir umut, her zaman vardır” fikriydi.
Mizah oldu mu umut bitmez.
Mizah kaleminiz oldukça güçlü. Okuru güldürürken düşündürmeyi başarıyorsunuz. Hayatınızda mizahın yeri nedir?
Çok haklısınız. Mizah benim “ beslenme kaynağım ve yaşam tarzım”. Yaşanan problemlerin ilacının kesinlikle “zaman” olduğunu ve iyi niyetle eninde sonunda problemlerin çözümlendiğini fark ettiğimde, bunu sokaktaki arkadaşlarımdan, okuldaki dostlarıma, iş arkadaşlarımdan aile fertlerime anlatmaya çalıştım. Böylece bir müddet sonra etrafımda “problemleri mizahi yönden görebilen” güzel bir kitle oluştu. Onlardan da birçok şey öğrendim. Mizah oldu mu umut bitmez. Bu söylediklerime en güzel örnek “Kiminle gülüyorsan ona aitsin” kitabımdaki Fıkracı karakteridir. Adama araba çarpmış, kemikleri kırık perişan bir şekilde hastanede yatıyor ama arkadaşına “neyse çarpan araba hiç olmazsa Mercedes’miş” diyebiliyor. Gel de bu adama şapka çıkartma!
Türkiye’de mizah türünde yazılan eserlerle ilgili neler düşünüyorsunuz?
Mizahın iki türü var. Bizi güldürenler. Bir de bizi güldürürken düşündürenler. İkinci tür tabii ki benim daha çok tercih ettiğim. Bunu ülkemizde çok iyi beceren yazarlarımız var. Onlardan okuduğumuz komik bir olaya gülerken aynısının başımıza gelmemesi için neler yapmamız gerektiğini de öğrenip kafamızın bir köşesine yazarız.
Başucu yazar ve kitaplarınız nelerdir? Yazarların ve kitapların hayatınıza nasıl bir etkisi oldu?
Coğrafya kaderindir derler. Doğrudur. En büyük yazarlar özellikle yaşadıkları ortam ve şartlardan esinlendikleri kitaplarıyla göze çarpmışlardır. Ama bunlardan bazıları da ünlerini sınırların ötesine taşımayı başarmıştır. Kitap olarak ayırım yapmadan, etkilendiğim yazarlar olarak Yaşar Kemal, Zülfü Livaneli, Tolstoy, Victor Hugo gibi aşkı, kahramanlığı, çaresizliği çok iyi vurguladıklarına inandığım yazarların romanlarını tercih ediyorum. Değişik yaşlarımda değişik etkileri olmuştur. Mutlaka içlerinden bazı bölümlerini filtreleyip hayat tarzıma katmışımdır.
Şimdiye kadar yayımlanmış kitaplarınızdan okur ve eleştirmenlerden aldığınız dönüşlerden bahseder misiniz?
Bu güne kadar; “Deli”, “Kiminle gülüyorsan ona aitsin”, “Pasaport”, “Kehânet” ve “Randevular” isimli kitaplarım çıktı. (Komiktir, hepsini topu topu üç yıl içinde bitirdim). Ama (lastik tamircisinden Nişantaşı Hanımefendisine kadar değişik seviyedeki okurlarımdan ve bazı eleştirmenlerden) romanlarımda mutlaka kendilerinden bir parça bulduklarını, çok akıcı bir dille yazdığımı ve çok enteresan kurgular olduğunu duymak insanı gaza getiriyor. Yazmaya devam diyorsunuz.
Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitabınız var mı? Okuyucularınıza ipucu verir misiniz?
Ben romanlarımda mutlaka güzel finaller olmasını isterim. Hatta insanı ters köşe yapan final varsa okur daha da etkileniyor. Şu anda “çok güzel bir yaşamı olan bir doktor bir kızın, çocukluğuyla ilgili çok beklenmedik bir bilgiyi öğrenmesiyle değişen tüm yaşamını” anlattığım ilginç bir roman üzerine çalışıyorum. Ama yedekte üç dört konu daha “hadi çabuk ol, biz de sıradayız” diyor açıkçası. Koç burcu olmamın tesiri herhalde, biraz sabırsızım, çabuk gerçekleştirmeği seviyorum.
Son olarak okuyuculara söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Tabii ki. Biraz önce bahsettiğim gibi: Bir umut her zaman vardır. Yeter ki siz isteyin. Hayatınızın ne kadar değiştiğini fark edeceksiniz.