Sonra fark ettim ki o bir deniz değil sadece denizin fotoğrafı… Dalmaya kalksanız o denize çakılır kalırsınız. Ve fark ettim ki o denizin üstünde çığlık çığlığa dolaşan da martı değil bir “like” kuşu. Sınırsız beğenilme ve takdir edilme ihtiyaçları vardır like kuşlarının. Ruhlarında kocaman kara delik…
Bütün “like”ları buğday tanelerini toplar gibi toplamakla ömür geçirir ama yine de doymazlar. Bu kuşlar, tavus kuşu gibi cicili bicilidir. Seninle çok ilgiliymiş gibidirler; fakat sizin beğeni duygularınızı avlayan bir avcıdır bunlar aslında. Sizi dinler gibi yaparlar ama dinlemezler. Sizinle problem de yaşarlar ama asıl problemleri kendiyledir like kuşlarının. Sürekli yüksek perdeden konuşurlar ama aslında hiçbir şey söylemezler.
Tarzları olduğuna ve var oluşun sancısıyla saatler boyu ağladıklarına iknaya çalışırlar sizi ama onu bile beceremezler.
Dilsizdir bu like kuşları. Örneğin herhangi bir konuda derinlemesine 5 dakika bile konuşamazlar. Darmadağınık ruh dünyaları vardır. Mutsuzdurlar. Çok mutsuzdurlar. Bol bol fotoğraf çektirirler. Aynı anda her yerde var olmak isterler. Ve her nerede değillerse orada mutlu olabileceklerine inanmışlardır nedense. Gerçekten nerede olmak istediklerini bilemezler. Onlar bir ırmak fotoğrafıdır. Yatağına sığmayan bir şelale fotoğrafı. Yatağından taşmış ürkek bir ırmak… Acemi gibi davranan ama aslında korkak bir ırmak… Evrimsel olarak saksağangillerle akrabalıkları vardır bu like kuşlarının. Birçok yönden saksağangillerin davranış örüntülerini taklit ederler. Ve ne istediklerinden asla emin değildirler ki bunu ifade edebilsinler.