Son yıllarda Türkiye’nin ve dünyanın gündeminde başköşeye oturan bir konu var: Küresel ısınma. Küresel ısınmanın hem sorumlusu hem mağduruyuz. Küresel ısınmaya sebep olan uygulamalar biz ölümlü insanların yaptığı işler. Doğanın dengesini bozduk. Canlılar arasındaki besin zincirinde en üst sıraya çıktığımızdan beri açgözlülüğümüzle, doymak bilmez hırslarımızla doğanın canına okuduk. Bizimle aynı ortamda yaşayan hayvanlar ihtiyaçları kadar tüketirken biz insanlar ihtiyaçlarımızdan kat kat fazlasını tüketiyoruz. Her şeyin bir sonu var. Sular tükeniyor, verimli topraklar tükeniyor, petrol, doğalgaz gibi yeraltı kaynakları, göller, dereler, ağaçlar, ormanlar tükeniyor.
Balık türleri, kuş türleri tükeniyor. Bilim insanları sürekli uyarılarda bulunuyorlar. Arılar yok olduktan kırk yıl sonra insanlığın da biteceğini söylüyorlar. Lafa gelince herkes doğayı seviyor fakat yanan ormanları ne yapacağız? Siz hiç orman yakan aslan gördünüz mü, ağaç kesen kaplan gördünüz mü, onlar doğanın evleri olduğunu akıllarıyla değil içgüdüleriyle biliyorlar. Akılları yok ama sanki bizden daha akıllılar. Bu gidişle dünyanın sonu yaklaşıyor. Hiçbir şekilde aklımızı başımıza almıyoruz. Yanan ormanlık alanların yerine bir yıla kalmadan oteller dikiliyor. Her şey kâr için. Kâr edelim derken doğayı bitiriyoruz. Yakın zamanda Kızılderili şefinin dediği gibi paranın yenen bir şey olmadığını öğreneceğiz. Bilim insanlığa doğanın önemini öğretemedi. Siyaset, felsefe, psikoloji, sosyoloji, edebiyat bize doğayı sevdiremedi. Yazarlarımız, şairlerimiz doğaüstüne ne kadar güzel sözler söyleseler de bu sözler bir kulağımızdan girdi, bir kulağımızdan çıktı.
Sait Faik Abasıyanık, Son Kuşlar kitabında adada çocuklarla kuş avlamaya çıkan bir esnaftan bahseder. Rum vatandaşımız çocuklarla birlik olup kuşları öldürür. Bir süre sonra kuşlar adaya uğramaz olur.
Yazar hayvan sevgisini daha nasıl anlatacaktı ki. Genç bir öykü yazarını nasıl bulduğunu Sait Faik’e sorarlar. Ondan yazar olmaz der. Çünkü daha balıkların isimlerini bilmiyor. Sait Faik Burgazada’nın bütün güzelliklerini hikâyelerinde anlatır. Doğayı sevelim diye ne gerekiyorsa yazar. Eğer bugün yaşadıklarımızı görseydi kahrından ölürdü. Doğanın güzelliklerini yazan tek yazar Sait Faik değil. Yaşar Kemal de doğa tutkunu bir yazar. Romanlarında ilk elli sayfa yaprak kıpırdamıyor, denir. İlk elli sayfada Toroslar’ın doğal zenginliği anlatılır. Kuşlar, böcekler, yılanlar, ağaçlar, meyveler, otlar, çalı çırpılar, akla gelen her türlü güzellik okura ulaştırılır. İnce Memed romanı sırf doğa tasvirleri için bile okunmaya değer. Tek Kanatlı Bir Kuş adlı kitaptan bir alıntı: “Ceviz ağacı çok değerlidir ama altında uyumayacaksın, gölgesi ağırdır. Bir de ceviz ağacının bir huyu vardır, budaklarından birisi oluşurken yakınında kim varsa, ne varsa hemencecik budağın içine resmini nakşediverir. Zamanla budakla birlikte resim de büyür. Ceviz budağından çok acayip resimler çıkmıştır. Ulu ağaçlar, bulutlar, denizler, uzun yollar, kamyonlar, otobüsler, otomobiller, sincaplar, tilkiler, ayılar, kurtlar, çakallar.” Yağmurcuk Kuşu romanından bir bölüm: “Orada, ta avlunun köşesinde, kayalığı çevreleyen uzun, yılan işlemez kaktüslerin sağında, tam kayalığın ucunda bitmiş, ne zaman dikildiği, kaç yaşında olduğu belli olmayan, dalları bir çınar ağacı dalı gibi yöreye yayılmış nar ağacının gölgesinin ucunda Salmanın karartısı büyüyor, sallanıyor, gölgesi gidip geliyordu.” Şairler de yazarlar kadar doğayı güzel anlatırlar. Hasan Hüseyin Korkmazgil’den bir örnek:
‘’Vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım
Geçin sıcak ırmakları kuşlarım
Kızılırmak Kızılırmak akın kuşlarım
Açtım kırkıncı kapıyı
Gördüm ki atın önünde et
Titrer bir yerleri zamanın
Kırdım kırkıncı kapıyı
Gördüm ki itin önünde ot
Ürperip durur hiç olmalardan
Şakıdı kuş
Yarıldı nar
Delirdi ateş
Ve başladı uğul uğul uğuldamağa
Bütün ırmakları dünyanın
Kızılırmak
Kızılırmak
Örnekleri ne kadar çok artırırsak artıralım yazarlarda, şairlerde doğa düşmanlığı göremeyiz. Kendisini insan sayan hiçbir sanatçı doğa düşmanlığı yapmaz. Doğa sevgisini dile getirir. Dede Korkut da bir sanatçıydı. Aynı zamanda topluma yol gösteren bir aydındı. Ondaki doğa sevgisine uyan insanlar sözünü dinliyor, doğa ile barış içinde yaşıyorlardı. O zamanlar sanatçıların sözünün dinlendiği zamanlardı. Hırsın, nefretin, toplu öldürmelerin olmadığı zamanlardı. Günümüzde ise sanatçılar, orman yakanlar kadar değer görmüyor. Herkes değer görmeli ancak en çok değeri doğa görmeli. Bu gidişle çocuklarımıza bırakacağımız bir doğa kalmayacak. Doğa yoksa yaşam da yok.
Sanatçılarımızdan örneklerle yazımızı bitirelim:
GÖĞE BAKMA DURAĞI
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Turgut Uyar
Sana bir karşılık vereceğim
Toprağı deşen boğuk sesimle
Sana bir karşılık vereceğim
Amansız kum fırtınası altında
Sana bir karşılık vereceğim
Birbiri üstüne yığılırken günler
Ey taşan suların imkânı
Ey taşan suların bekâreti sana
Bir karşılık vereceğim
Erbain, İsmet Özel