Yıllar önce özel bir şirkete muhasebe departmanında çalışmaya başlamıştım. Karşı masada oturan mesai arkadaşım Beykoz’da ailesi ile yaşayan otuzlu yaşlarda bekâr biriydi. Hobi olarak, evlerinin çatısında posta güvercinleri besliyordu. Zamanla iyi arkadaş olduk, öğle yemeklerindeki sohbetlerimizde posta güvercinlerinin özelliklerini anlatırdı bana. Duymuşsunuzdur ya da görmüşsünüzdür mutlaka insanların evcil güvercin yetiştirdiklerini. Ben o zamana kadar sadece Amcandan bir şeyler duymuştum evcil güvercinlerle ilgili, fakat o taklacı güvercinler beslerdi. Taklacı güvercinler daha süslü püslü olurlar ve havada attıkları taklalar ile bilinirler.
Posta güvercinleri ise farklı. Görmüşsünüzdür belki posta güvercinlerini filmlerden, ama genelde kimse bilmez çalışma prensiplerini. Posta güvercinlerinin özelliği yuvalarına sadık olmalarıdır. Bu sebeple posta güvercinleri tek yönlü çalışır. Yani her zaman yuvasına dönmeye çalışırlar. Teknolojinin gelişmemiş olduğu çağlarda, insanoğlu iletişim çözümleri ararken keşfetmiş posta güvercinlerinin bu özelliğini. Böylece besleyip büyüttükleri güvercinleri haber almak istedikleri yere götürüp bırakmışlar. Böylece güvercinler ayaklarına bağlanan mesajlarla besleyip büyüdükleri yere dönerken, postaları da ulaştırmış olmuşlar. Daha sonra tüm güvercinler yuvalarına geri dönünce, kafeslerle geri taşınıp, haber getirmeleri için yeniden evlerinden uzak yerlere götürülmüşler.
Teknoloji gelişip posta güvercinlerine gerek kalmadığında, bu asil hayvanlar unutulmamış. İnsanlar bu güvercinlerin en iyi ırklarını elde edebilmek için birbirleri ile yarışmışlar. En iyi ırk hem güçlü, hem hızlı ama en önemlisi yuvasına en sadık ve vefalı olanı olmuş. Çeşitli yarışmalarla bu güvercinler bir yerlerden salınıp evine en hızlı dönenler, en iyi kuşlar olarak seçilip, büyük paralar karşılığında satılmış ya da çiftleştirilmişler. Arkadaşımda bu hobisine devam ederken bana çeşitli hikâyeler anlatıyordu. Bir cuma günü arkadaşıma hafta sonu arabayla Çınarcık’a gideceğimi söyledim. Birden ilginç bir teklifte bulundu.
Sana beş tane güvercin versem kafes içinde, Çınarcık’tan salar mısın?’’ dedi. Ben de şaşkınlıkla ‘’Tabi salarım ama ya dönemezlerse’’ diye sordum.
Sanki emanet edilen bir şey kaybolursa vicdan azabı çekerim gibi hissettim. Ama o hiç duraksamadan cevap verdi; ‘’Dönemezlerse zaten boşuna besliyorum demektir’’ dedi. Daha çok şaşırdım. ‘’Nasıl yani!’’ dedim. ‘’Bak’’ dedi, ‘’bizim amacımız en asil ve güçlü ırkı elde etmek. Benim 60 tane güvercinim var. Hepsine yem veriyorum, 60 tane kuşun pisliğini temizliyorum ve bunlar sürekli ürüyorlar. Aslında benim bir tek amacım var o da en iyi ırkı elde etmek. Bu durumda dönemeyecek kuşlar bu tip denemelerle elenmiş oluyorlar’’ dedi. Sonra devam etti, ‘’Kardeşim askere giderken, Bursa Karacabey’den kuşlar saldık ve bir tanesi geri döndü. O kuşun dedesini güvercin pazarından satın almıştım. Aldığım satıcı bana; bu kuşu sattığım üçüncü kişisin demişti. Dikkat et, salarsan bu kuş mutlaka geri bana döner diye de eklemişti. Ben o kuşa 2 yıl baktım ve saldığım ilk gün evin etrafında bir daire çizip boğazdan karşıya doğru devam etti ve ardına bile bakmadı.’’ ’’ İki senedir hiç uçmamış mıydı?’’ diye sordum. “Hayır” dedi, “kaçmasınlar diye biz kuşların kanat tüylerinin uçlarını keseriz, böylece yerde gezinirler fakat uçamazlar.” “Peki, tekrar uçmaları için ne yapmak gerekir” diye sordum. ‘’O zaman kestiğimiz tüyleri çekeriz, çektiğimiz tüyler yeniden uzar ve yeterince uzadığında tekrar uçabilirler’’ dedi. ‘’Zaten ben de uzun süre o kuşun tüylerini kesik bırakmıştım, sonra baktım iki sene içinde benim yuvada çocukları oldu, torunları oldu, dedim artık alışmıştır gitmez. Daha tüyleri tam uzamamıştı bile, ama bastı gitti’’ dedi.
Ben o hafta sonu Çınarcık’tan kuşları saldım, hava biraz pusluydu. Ertesi hafta içi beklemeye başladık. Kuşların hepsinin ayağında künyeleri vardı ve arkadaşımın telefon numarası yazılıydı. Sadece bir tane kuş geri döndü ve o kuş pazardan aldığı ve her seferinde geri dönen kuşun torunuydu. Daha sonra farklı yerlerden bir iki telefon geldi. ‘’Kuş bulduk ayağındaki künyede sizin telefonunuz vardı, arayalım dedik’’ falan diye. Arkadaşım ‘’Sizin olsun, posta güvercini, ister salın ister bakın’’ deyip kapattı. Ben sordum, ‘’Gidip almayacak mısın?’’ . ‘’Yok’’ dedi, ‘’Bana yaramaz dönmeyen kuş. Boşuna emek veriyormuşum demek ki’’.
Düşündüm ben de. Kendi kendime dedim ki etrafımızdaki insanların hangilerine boşuna emek veriyoruz acaba? Hangileri kötü günümüzde yanımızda olacak, biz düştüğümüzde kaldıracak. Hangileri iyi gün dostu, hangileri kötü günde derdimize ortak olacak. O günden sonra bir şeyleri fark ettim. Maddi manevi emek verdiğimiz dostlar, akrabalar, arkadaşlar… Kimlere zaman ayırmak gerek. Kim sevilir, kimle sevgili olunur. Dikkat edin dostlar, kıssadan hisse etrafınızda vefalı insanlar biriktirin, vefalı insanlar emek ve zaman verin.