Merhaba Çağdaş Bey, okuyucularımıza kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Tabii ki, İsmim Çağdaş Durmaz. Yolu edebiyat ile on iki yaşında kesişmiş bir şairin öyküsüdür bu aslında. 4 şubat 1979 doğumluyum. Babamın memuriyeti sebebi ile ilk okulu üç farklı köyde, farklı okullarda okuyarak bitirdim. Zor bir çocukluk dönemi geçirdim. Liseyi Edirne Lisesinde yatılı olarak okudum. Sakarya Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı bölümünde okurken ülkece yaşadığımız 1999 depremi dolayısı ile üniversite hayatımı yarıda bırakmak zorunda kaldım. Şu an turizm işi ile uğraşmakta olup eşim Selma Durmaz ile 11 yıllık mutlu bir evliliğim var.
Sizce şiir nedir? Şiirde olmazsa olmaz dediğiniz öğeler var mı?
En başta dediğim gibi ben edebiyat ile on iki yaşımdayken orta okul yıllarında Balzac ile tanıştım. Köylüler romanı ile, Türkçe öğretmenimiz Sema öğretmenin bir yılbaşı hediye çekilişinde bana çıkması ve hediye edilebilecek en güzel hediye olan kitap hediye etmesi ile. Kitabı hediye ederken gözlerimin içine bakıp, "Bu kitap sana ağır gelir söz ver 18 yaşına ilk bastığında oku." demesine rağmen üç günde kitabı okumuş olmam ve sözümü yerine getirememem, hep o büyüme arzusunun neticesi ve bu kadar asi ve haksızlığa gelememem ise değerli yazar Balzac’ın eseridir. Türkçe öğretmenimiz Sema Hanım, aynı zamanda kompozisyon dersimize de girerdi. Ve benim kompozisyonlarım hep on üzerinden on alırdı. Aslında edebiyat yolum nesir ile başladı diyebilirim. Hala bir yerlerde nefes alıyor ise sevgili Sema öğretmenimin ellerinden öperim.
Hepiniz bilirsiniz yakın zamanda bir şiir kitabı çıkardım. Derdim ünlü bir şair olmak falan değil. Aksine dünyaya kendimi haykırmaktı. Oldu mu ? Bence oldu. En azından "Ben buyum." dedim dünyaya. Lakin ben aynı zamanda hali hazırda basılmayan beş romanı olan bir yazarım.
Hakikaten, edebiyat hayatınıza neden şiir ile başladınız?
Şiir sevdam, nesir ise çocukluğum olduğu için. On beş yaşında Orhan Veli ile tanıştım. Şiiri sevdim. Adını kitaplarda okuduğum İstanbul’un resmini gördüm şiirde. Hiç gitmediğim halde...
Aslında analitik zekam yok değildi. Ne zaman rakamlar ile değil harfler ile tanıştırdı bizi matematik, bende de orada bitti. X ve y arası mesafe problemleri neden x ile y ayrı ki ? Öyle değilmiş, belki matematik onları birleştirmenin yolunu biliyordur da, bu işin edebi ve felsefi boyutu hayatın gerçekliği ile örtüşüp bir türlü o mesafeyi kapatmaya yeterli gelmiyormuş. Bunu çok sonra öğreniyor insan ya da hayat öğretiyor insana. Şiire bir değmeye görsün gözler, içinizde bir yerde bir şair uyuyorsa kelimeler rahat bırakır mı? Bir uyanmaya görsün artık sizi uyutur mu ?
Hiç unutmam orta okul son sınıfta artık mezun olacağız. On beş yaşına girmiş, delikanlılığa adım atmış, hayattaki yerini bulma telaşı içindeydim. Sema öğretmenim yine bir kompozisyon yazmamızı istedi. "Çocuklar, dünya bir cümle olsa, öğeleri ne olurdu konulu bir kompozisyon yazmanızı istiyorum..." dedi. Dört satır bir yazı yazıp çıkmıştım. Sema öğretmen şaşkındı, her kompozisyonda zorla önümden kağıdı alan kendisiydi, yazmaya doyamayan ise ben... Ertesi gün Sema öğretmen dersimize gelmiş ve kompozisyonları okuduğunu, sadece benim on üzerinden on aldığımı söylemiş, sınıf isyan etmişti. Sadece dört satırla nasıl on almıştım, bu haksızlık değil miydi? Öğretmen, beni tahtaya çıkarıp yazdığım kompozisyonu okumamı söyledi. Yazdığım satırlar hala aklımdadır:
"Dünya bir cümle olsaydı, öznesi aşk olurdu. Yüklemi sevmek, sıfatı sevgilinin yüzü, zarfı ise aşkın yaşandığı an olurdu..."
Diye bir komozisyon olur mu ? Oldu işte ve şiir yolculuğum bu şekilde başladı.
Şairlik sizin için ne ifade ediyor? Yazma yolculuğunuzdan kısaca bahseder misiniz? Bu yolculukta size kimler destek oldu?
Şairlik bence aşktır. Şiir bir sevdadır. Dünyası kağıt ve kalem olan insanların yaşama bakış açısı daima saydamdır. Ötesini görürler baktıklarında, ötesiz bir gelecek bile olsa sonu, sonunu düşünmeden girerler içeri. "Neden edebiyat?" diye çok soran oldu bana, başta babam olmak üzere. Mevki, makam, para, mal edinebileceğin bir sürü alan ve meslek var iken salt edebiyata kendini adamak aptallıktı onlar için. Benim için ise nefes almaktı. Anlamadılar, sürekli nefesimi kesmek adına beni yolumdan döndürme gayreti içine girdiler.
Korkutarak edinilen saygı, çocuğunuz büyüdüğünde biter. Emin olun ki o çocuk artık sizin çocuğunuz değil hayallerini elinden aldığınız, kendi yarattığı dünyanın çocuğudur. Ve bir çocuk büyüyüp yetişkin olduğunda, ilk yapacağı iş çocuklukta hayal ettiği ama ondan esirgediğiniz ne var ise edinmek olacaktır. Bu konuda en büyük desteği sevgili eşim Selma Durmaz'dan aldım diyebilirim.
Türkiye’de şiir türü romanlara nazaran daha az ilgi görüyor. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Üzülüyorum tabii ki, edebiyatın her türlüsünü okuyup yazan ve araştıran bir yazar-şair olmam ile birlikte şiir ve roman arasında asla ayrım yapmamışımdır. Bu öğrencilik hayatım boyunca da aynıydı. Bu ülkede malesef değerli şairlerimiz hayatları sona ermeden gerçek değerini bulamıyor. Bu biraz toplumsal olarak kitaba uzak bir toplum yapımız olmasından, biraz da şiirin yıllandıkça demlenmesinden kaynaklı bir durum. Orhan Veli Kanık üstat şu an yaşasaydı aynı ilgiyi görür müydü ? Tartışılır, lakin şu bir gerçek ki yaşayan üstatlarımıza hak ettiği değeri veremiyoruz.
Başucu yazar, şair ve kitaplarınız nelerdir? Yazarların ve kitapların hayatınıza nasıl bir etkisi oldu?
Balzac okuyarak başladığım edebiyat yolculuğum akabinde Tolstoy, Dostoyevski , Emile Zola gibi başyapıtlara imza atmış seçkin yazarlar ile devam etti. Şiir sevdamı tetikleyen Orhan Veli Kanık, Can Yücel, Atila İlhan, Edip Cansever, Turgut Uyar, Sebahattin Ali üstatlarımın eşsiz şiir ve kitapları ile gece gündüz defalarca konuşurcasına şiirleşmişimdir. Balzac benim en asi tarafımı tetiklemiştir. Asla haksızlığa gelemeyişimin yegane sebebidir diyebilirim. Serbest nazımda şiir yazmamın tetikleyicisi de Orhan Veli Kanık üstadımdır. Saygı ve sevgi ile aziz hatıralarını anıyorum.
Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitabınız var mı? Okuyucularınıza ipucu verir misiniz?
Edebiyat sevdam nesir ile başladığı için hali hazırda yayınlanmamış beş romanım var. Zamanını beklemekteyim yayınlanması için çünkü inanın ülke sosyo-ekonomik durumumun o kitapları kaldıramayacağı görüşündeyim. Şuan kendi otobiyografimi yazıyorum ama bilindik kronolojik sıralama yolu ile değil de hayat hikayemin romanlaştırılmış hali diyebilirim. Kimi zaman çocukluğuma döneceğim, kimi zaman askerlik yıllarıma , kimi zaman liseli aşık olacağım, kimi zaman ise üniversiteli bir genç. Zaten ömrümüz gün içerisinde birden çocuk, birden yaşlı, birden genç olduğumuz geçmiş ve gelecek arasında yaşanmıyor mu ?
Son olarak okuyuculara söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Ülkelerine, sanata ve bilime uzak kalmasınlar.