Merhaba Mehmet Bey, okuyucularımıza kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Merhabalar, söyleşi için size ve Edebiyat Gazetesi ailesine teşekkür ediyorum. İsmim, Mehmet Feti Ceylan. Elazığ, Baskil, Mollasorik köyü doğumluyum; Mehmet Memdoğlu müstearıyla yazıyorum. Biri kız, biri erkek, iki evlat babasıyım. Yazmayı ve okumayı seviyorum; hâlihazırda TRT Genel Müdürlüğü’nde Yayın Denetmeni olarak görev yapmaktayım.
Yazarlık sizin için ne ifade ediyor? Yazma yolculuğunuzdan kısaca bahseder misiniz? Bu yolculukta size kimler destek oldu?
Okumak bir ayrıcalıksa -ki evet, bize göre de ayrıcalıktır- yazmak, sanattır. Yazmak, bizim için hedefimize ulaşacağımız “yol”dur. Kitap yol, insan hazinedir. İnsana ulaşmayı hedeflemiş biri olarak, kendi kültür coğrafyamızın bileşenlerini de göz önünde bulundurup, kalem ve kelam ile insanımızın yüreğine dokunmaya gayret ediyoruz.
Ortaokul yıllarında Türkçe öğretmenimiz bizden bir şiir yazmamızı istemişti. (Okula gitmek için her gün, köyden ilçeye yürüyerek gidip gelirdik ve bu mesafe gidiş-dönüş on altı kilometreye tekâmül ediyordu.) Biz de “Köyüm” başlıklı bir şiir yazmış ve bu şiir okul gazetesinde yayımlanmıştı. İnsanın yazarak kendisini ifade edebileceği ve daha çok insana ulaşabileceğini o şiirle tecrübe etmiştik. Yazma serüvenimizde en büyük destekçimiz şüphesiz ailemiz, yakın çevremiz, dostlarımız ve okuyucularımız olmuştur.
Önce Radde kitabınızdan konuşmak istiyoruz. “Radde” isimli şiir kitabınız Alaska Yayınları’ndan çıktı, tebrik ederiz. Kitabınızdan biraz bahseder misiniz? Çok manalı bir isim seçilmiş. Neden Radde?
Radde, bizim üçüncü şiir kitabımız. Önceki (Düşler Ülkesi ve Ben Kimim) şiir kitaplarının ilk sözünde de “Ne şairiz ne de bir edip. Lakin zaman zaman dile gelen yüreğimize de söz geçiremedik; geçiremiyoruz” ifadesi vardır. Şiir yazılmaz, yürek yazdırır ve biz şiirlerimizde hep kendimizi aradık ve arıyoruz. Buna bir nevi kendi iç dünyamıza yolculuk da diyebiliriz. Neden Radde? Aslında bu sorunun cevabı kitaptaki Radde başlıklı ilk şiirde saklı. Radde’deki şiirler lirik olmakla birlikte, sosyal ve toplumsal konuları da ele alan şiirlerdir. Ve tabii ki yazma serüvenimizdeki “seviyemiz” ile de bağlantılı bir isimlendirmedir Radde.
Şiirin yanı sıra öyküler de yazıyorsunuz. “Atiye Mektup” isimli öykü kitabınız da Alaska Yayınları’ndan çıktı. Tekrar tebrik ederiz. Yaşanmış öykülerin yer aldığı kitabınızdan biraz bahseder misiniz?
Evet, gerek ilk öykü kitabımız Yırtık Ayakkabı ve gerekse Atiye Mektup’taki öyküler, yaşanmış gerçek hayat hikâyeleridir. Bu yaşanmışlıkları kaleme alırken, kurguyu, öykünün ana omurgası etrafında şekillendirerek yazdık. Atiye Mektup’daki öyküler ile geçmişten ve günümüzden, geleceğe uzanan bir gönül ve kültür köprüsü kurmaya çalıştık. Didaktik bir dil ile yazılan ve Türkiye’nin son yüz yıllık tarihi, siyasi ve idari yapısıyla ilgili konuları da içeren öyküler var Atiye Mektup’ta.
Mesela: Okuyucu Firdevs’te Kurtuluş Savaşı yılları ile yakın tarihimize köprü olmuş bir öyküyü, Muhalif Dostlar’da Cumhuriyet sonrası, Mektup’ta 1980 öncesi, Delikanlı Süleyman’da 1980 sonrası, Yusuf’un Fabrikası’nda 1990’lı yıllar, Son Mesaj’da 2000’lı yıllar Türkiye’sine ait yaşanmışlıkları…
Merhamet’te aileyi, merhametli ve eğitimli bir anneyi, Düğüm’de akıllı ve bilge bir terziyi, Çerçi Sadık ve Ebubekir Dayı’da diğerkâmlığı, vefayı ve ahde vefayı, Ömür ile Bir Ömür’de sevginin gücünü, Beyaz Kaplı Defter’de insanı düşündüren ve tefekküre sevk eden cümleler ile hayatı sorgulayabilecek.
Her iki türde yazan bir yazar olarak şiir ve öykü türünü mukayese eder misiniz?
Yukarıda da dile getirmiştik, “Şiir yazılmaz, yürek yazdırır” diye. Şiirin sancısı ve vakti, öykünün dem’i vardır. Şiirin gövdesi, dört temel taş üzerine kuruludur; bunlar mana, derinlik, duygu ve ahenktir. Bu dört ana taştan biri eksik olduğunda, şiirde eğreti bir duruş meydana gelir. Yani, oturup da bir şiir yazayım derseniz, evet; yazabilirsiniz ama okuyucunun zihnine ve yüreğine dokunamazsınız. Şiirin kaynağı “ilham” olsa da yazan için, sancısı mana ve derinlik olan fikri bir doğum anıdır şiir.
Bugüne kadar, okunduğunda okuyucu nezdinde sorgulanmayan ve düşünce süzgecinden geçmeyen hiçbir öykü yazmadım, yazmayacağım inşallah. Öykü de olsa yazmaktan amaç, okuyucu ile gönül ve kültür köprüleri kurmaktır. Olaydan ziyade, durum öyküleri yazmaya gayret ediyorum. Şiirde de öyküde de bizim için hedef nokta hep “insan” olmuştur.
Başucu yazar, şair ve kitaplarınız nelerdir? Yazarların ve kitapların hayatınıza nasıl bir etkisi oldu?
Yazmak sanat, kitap yol, insan hazinedir. Sanatını güzel icra ederek yüreğimize dokunan ve bizi güzel bir yola sevk eden her kitap başucu kitabımız olmuştur. Bunları sınıflandırmak ve isimlendirmek istemiyorum. Kitap konusunda taassubane bir tutumum olmamıştır. Kendi klasiklerimiz başta olmak üzere, Batı klasiklerinden, günümüzün birçok değerli yazar ve şairin kitapları başucu kitaplarımız olmuştur; yazdıklarından istifade ediyoruz. Bizim için yazmak, kelime ve cümlelerle dertleşip, ruhumuzu tedavi etmektir. Okurken ve yazarken bize bu anı yaşatan kalem erbabı büyüklerimize ve üstatlarımıza müteşekkirim.
Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitabınız var mı? Okuyucularınıza ipucu verir misiniz?
Bir insanda yaş kemale erse de ruhun tekâmülü her daim devam eder. Ruhumuzun tekâmülü için yazmaya ve okumaya devam edeceğiz inşallah. Yazma serüvenimizde elbette ki yeni çalışmalarımız olacaktır. Hâlihazırda heybemizde biriken şiirler var. Şiirlerin yanı sıra deneme çalışmaları ve öykü yazmalarımız da devam etmekte.
Son olarak okuyuculara söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Millet olarak yazabilirsek, var oluruz. Bir başka ifade ile yazabilirsek okuyabilir, okuyabilirsek var olur; var olursak düşünebilir, düşünebildiğimiz zaman ise üretebilen bir topluma dönüşürüz. Yeni bir medeniyet inşa etmek istiyorsak, önce kendimizi bilmeli, okumalı; kendimizi tanımalı ve yazmalıyız.