Körfezin kıyısında, Pasaport İskelesi’ne yakın bir yerde kahvemi yudumluyordum. İzmir’in körfez manzarasında, martıların hacminin ne kadar da büyümüş olabileceğinden yakınıyordum! İtalya’nın Venedik şehrinde de aynı görüntüleri görmüş, martıların çığlığı ile Venedik’te gondol turu yapmıştım. İzmir ve Venedik kentleri martıların çığlığı ile liman kentinin vermiş olduğu ruhu yaşıyordu.
Bu düşüncelerle kahvemi yudumlarken, Ece Temelkuran’ın “Olmayan Kuşlar Ansiklopedisi” adlı eserini okuyordum. İllustrasyonların Tülay Palaz’a ait olduğu Ekim- 2023 Everest Yayınları’ndan çıkan eserin, İzmir Körfezi’nin kıyısında Kahramanmartı (Lat. Larum Heros)’nın, eserde de belirtildiği üzere denizin Saint Bernard’ı olarak biliniyor. Bu civarlarda mavi gökyüzünde, bulutlarda varlığı ne kadar gerçekçi olduğunu gösteriyordu. Kitabı okurken, keyifle, soluksuzca okudum açıkçası. Günümü aydınlatmış, kuşların da bir dili olduğunu hissettirmişti. Var olan, hikayenin olan ile olmayanın hayalini ve mutlu sonunu da çağrıştırmıştır. Kafeskuşu da bunlarda biriydi. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün Pakistan’daki gücü olmuştur hikayeye göre.
Ece Temelkuran’ın ezberleri bozan bir anlatımla ve aynı adllı kitabından tiyatro oyununa sahnelenen “Bütün Kadınların Kafası Karışıktır” şiir-metinden oluşan kitabı, açıkçası bana kadın olmanın ne anlama geldiğini hatırlattı. Dişil ve eril olan dünyanın, erkek aklıyla kadın duygusunu iyice harmanlamıştır. Ve o çarpıcı şu cümleyle öykünün dilini, ezberleri bozan bir anlatımla, kendi içsesiyle aktararak öykünün gerçekliğini ve masalsılığının yapaylığını sorgular:
“Öykü kanatlarını kıran insana aşık olduğunu kabul etmek ve her ikindi patiskadan kanat biçmektir kendine. Öykü budur. Sürgün de…”:
Ne kadarı bize, size, onlara ulaşıyordu? Okuduğumuz kitaplar, varoloşun kadın habitusundaki izleri, yaşam çerçevemiz gibi temel meseleler kesişimsel bir gerçekliğe dönüşmüş metinde. Feminist Psikanalist, yazar, Julia Kristeva’nın o ünlü sözcesini hatırlattı bana bu şiir-metin: “Yaşam bir anlatıdır, bağlarından koparılamaz.”
Ece Temelkuran, Ermeni ve Türk milliyetçiliklerine yakından baktığı, her iki toplumu daha işteş bir bakış açısıyla yazdığı araştırma inceleme edebi röportaj eseri Ağrı’nın Derinliği (2008), toplumların "biz"lerini kurma aşamasında neleri, nasıl dışarıda bırakmış olabileceklerini anlatıyor.
“Hep beraber-Kalpsiz Bir Dünyaya İnat” romantik bir dayanışma söyleminden politik ahlaki bir sözleşmenin manifestosu gibidir.
Ben bir Ece Temelkuran okuyucusuyum. “Muz Sesleri, Ne Anlatayım Ben Sana, Devir, Düğümlere Üfleyen Kadınlar, İkinci Yarısı, Kıyı Kitabı, Kayda Geçsin, İyilik Güzellik, İç Kitabı, İçeriden Kıyıdan Konuşmalar, Dışarıdan Kıyıdan Konuşmalar, Biz Burada Devrim Yapıyoruz Senyorita”
Bu değerli eserler varsa, Duygu Asena’dan sonra, kadınca edebiyatın Ece Temelkuran ile gerçekliğe kavuştuğunu düşünüyorum.
“Kadınsın… …Bir çiçeğin yanından geçer gibi yaşamalıyız aslında.”