Merhaba Rana Hanım, okuyucularımıza kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Ben Rana Değirmenci. Yıllar evvel kendime bir söz vermiştim; bir gün, 14 yaşından beri hayalini kurduğum (daha doğrusu; yürekten gelen bir ‘söz’ olan anneme ‘senin romanını yazacağım’ kararı ile) yazarlığa erişirsem yani gün gelir de kitabım çıkarsa babamın soyadı ‘İslâm’ı da kullanacağım. 2011’de çıkan ilk iki kitabımdan bu tarafa yazarlık ismim Rânâ İslâm Değirmenci. Adapazarlıyım. Köklerim Bosna’ya dayanır. Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı’nı seçtim ve oradan 1988’de mezun oldum. Hemen öğretmenliğe başladım ve hâlâ görevdeyim. Türk Dili ve Edebiyatı başöğretmeniyim. Edebiyatın insana verdiği ‘tüm anahtarlar’ı kullanarak yazılar üretmenin yanında projeler, yönetim, sivil toplum alanlarında da görev aldım; çalışmalar yaptım. Bu konularda da kendimi yetiştirdim. Nar Yazar Okulu isimli edebiyat disiplini ve yazarlığı anlatmaya uğraştığım ‘atölye’ yöntemi ile bir okulum var. Evliyim, ikisi kız(ikiz) biri erkek üç çocuk sahibiyim.
Yazma yolculuğunuzdan kısaca bahseder misiniz? Sizi kültürel aranda kitap yazmaya yönlendiren nedenler nelerdir?
Dört yaşında otobüsle yaptığımız Anadolu seyahatlerimizde karayollarındaki kilometre levhalarını okumakla başlayan ‘okuyuş’; bir ömür ‘hayat levhaları’ okuyuşu ve yazışına döndü. 2011-2024 yılları arasına dokuz kitap sığdı. ‘Edebiyatın bir hayat duruşu’ olduğuna inanırım. Babamın (sonraki yıllar benim de) memuriyeti/miz sebebi ile daima Anadolu şehirlerinde okudum, çalıştım, yaşadım. Bu, sürekli ‘yer değiştirme’ beni çok küçük yaşlarda yazmak ve okumakla tanıştırdı. İlk kitabıma kavuştuğumda kitabım/yazar ismim yeni idi ama tam bir ‘yazıcı’ olarak elimde yıllar yılı tutulan ajanda notları vardı. Aslında on üç yıla dokuz kitap görünse de her kitabıma -vakti gelince- yansıyan/yansıyacak ‘birikim’, onlarca yıla ve ‘yazı yaprakları’na dayanır. Ben en azından 14-15 yaşımdan beri kendimi ‘okuyucu’, ‘seyyah’ ve ‘yazıcı’ olarak tanımlarım. Beni yazmaya iten -ve tabii yanında okumaya, araştırmaya, paylaşmaya iten- ‘Anadolu Seyyahlığı’dır. Annem babam ve iki kardeşimden kurulu beş kişilik çekirdek ailemin hayat seyri beni daima yeni şehirler, yeni insanlar ve yeni ‘manzaralar’la karşılaştırdı. Dedemin ve babamın -eski yazı eserler de dahil- geniş kütüphaneleri de bende derin iz bıraktı. Daima ‘göçen’ bir aile olmasına rağmen hayat yolculuğunda her zaman insanı seven, hayatın renkli anlarını gören hatta çoğu zaman oluşturan ve hayata sadece akılla değil yürekle bakan anne ve babanın (büyük babaların ve büyük annelerin) çocuğu idim ben. Ve bugün de aynı çizgide bir yetişkinim. Aynı hasletleri hem kendi benliğimde hem de kurduğum ailede yaşatmaya özen gösterdim. Otuzlu yaşlarda fark ettim ki ‘edebiyat’ insana insan oluşun ve hayatı güzelleştirmenin tüm kapılarını açıyor.
Beni kültürel alanda kitap yazmaya iten sebep, içimde daima olan ‘hayatı, insanı anlama ve anlatma arzusu’ oldu. Edebiyatın eğitimini de alınca bu ‘anlatma arzusu’ bilinçli göreve dönüştü.
İlk kitaplarım ‘El Yüreği Tutunca(şiir)’ ile ‘Oyma Sandığımda Saklı Renklerim(hikâye)’ 2011’de çıkınca elbette ki elimden tutan ‘edebiyat duayenleri’ de oldu. Bu noktada bana en büyük ve anlamı destek (vakti zamanında babamın da benim de memuriyet yaptığımız) Kahramanmaraş’tan geldi: Usta Şair Bahaettin Karakoç ile ‘Edebiyat Yaprağı’ dergisi genel yayın yönetmeni Ali Haydar Tuğ, hem edebiyat alanında tanınmama hem de edebî ürünlerde ‘kendimi bulmama, geliştirmeme’ büyük destek verdiler. Üçüncü kitabım bir deneme kitabı idi ve (öğretmen olduğum için bir yaz tatilinde bitirilmiş gibi görünse de) alt yapısında 25 yıl ajandalara kaydedilmiş denemeler vardı. Edebiyat ve kültür alanındaki çıkışım onunla oldu. Bu eserden sonra şunu da fark ettim ki ben hem edebiyat sanatçısı hem de edebiyat bilimcisi(öğretmeni) idim ve bana dair özel bir misyon vardı: Türkiye’de giderek fonksiyonsuz ve sıkıcı hale gelen/getirilen ‘edebiyat öğretimi ve edebiyat estetiği’ noktasında gençlerin elinden tutmalıyım. 2015’ten sonra tüm eserlerim (gerek edebî eserler gerekse edebiyat bilimine, projesine ait eserler) böylesi bir hassasiyeti de taşıyor. Böylesi bir kulvarda yürüdüğüm 2019’da -gıyabımda- fark edilmiş; (Bu fark edilişi ben, 2020’de internet sayfalarında gezerken gördüm) Ahmet Yesevi Üniversitesinin ‘Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü’nde ‘Rana İslam Değirmenci’ maddesine kayıtlanmışım. Bu başvuru çalışmasında isim maddem şu ana kadar 3 bine yakın görüntülenmiş.
Bu yolculukta size kimler destek oldu?
Dört yaşında okumayı kendi çabası ile çözen, altı yaşından itibaren ajandalarına küçük küçük yazılar yazan (yıllar geçtikçe ajandaların içindeki yazıların uzunluğu, derinliği, türü ve konu yelpazesi arttı) biri olarak bana destek olanların başında annem, babam, dedem ve Anadolu gelir. Annem ezberinden çok şiir bilirdi ve usta bir hikâye anlatıcısıydı. (Rahmetli annem ‘edebiyat’ın okuluna gitmemiş ama ‘halk ve insanî ilişkiler kültürü’ne malik arif bir hanımdı.) Hâlâ ezberimde ondan dinlediklerim var. Babamın felsefe, tarih kitaplarından, dedemin ise eski yazı (Osmanlı Türkçesi) kitaplardan oluşan geniş kütüphaneleri. Babamın bana henüz 11-12 yaşında aldığı kültür, edebiyat, bilim dergileri. Az evvel isimlerini zikrettiğim Bahaettin Karakoç, Ali Haydar Tuğ (her ikisine Allah rahmet eylesin), Mustafa Özçelik, Mehmet Ali Bulut; Azerbaycan’dan Prof. Dr. Terane Turan Rahimli, Hikmet Melikzade beni her daim desteklemiş, zenginleştirmişlerdir. Terane hanımla ortak şiir kitabımız mevcut. Hikmet Melikzade 2021’de yayınlanan 590 sayfalık ‘İnsanın Yazısı Edebiyat’ kitabıma iki bölümlük ‘edebiyat felsefesi kritiği’ yazmıştır. Daha nice şair- yazar duayen ve kalemdaş… Elbette başta eşim ve çocuklarımın her alandaki destekleri ve fedakârlıkları beni hâlâ yazıda ‘Seyyah’ kılıyor.
Edebiyat ve kültür el ele, gönül gönüle, birlikte yürüyüş ve çoğalıştır. ‘Edebiyat ve kültür yürek yüreğe, akıl akıla veren yüreklilerin birlikte oluşturduğu bir güzel yolculuktur’ bana göre.
Şiirlerinizin yer aldığı Elif Bezeli Kitap ve düşünce günlüğü şeklinde kaleme aldığınız Bir’ce Seyyah isimli kitaplarınız Alaska Yayınları’ndan çıktı. Tebrik ederiz. Kitaplarınızda okurlarınızı ne gibi sürprizler bekliyor?
Şu anlaşılmıştır sanıyorum: Adı geçen kitaplarım yeni çıkmışlarsa da her biri en az beş-yedi yıllık yazı birikiminin meyveleri. Çünkü ben derim ki ‘yazım benim alın yazımdır’…
Elif Bezeli Kitap, ‘tasavvuf rüzgârı’nı içinde barındıran otuz sekiz şiirle bezeli. Sürpriz bekleniyorsa bence bu kitabın önsözlerine bir göz atması gerekir okuyucularımın. Kitabın anahtarı burada… Az evvel kendime edindiğim misyondan bahsetmiştim. Benim misyonum; bir edebiyat sanatçısı(şair-yazar) olarak özgün içerik ve dille ama yaşadığı hayatın gerçeklerini iyi okuyarak ve anlatarak eser vermek olduğu ölçüde, bir edebiyat bilimcisi (öğretmen, sosyal projeler inşacısı) olarak da öncelikle gençlere, sonrasında ülkemdeki tüm insanlara dil-edebiyat zevki ve bilincini aşılamaktır. Bu yüzden edebiyatımızın özellikle Divan edebiyatı ile Tasavvuf edebiyatı dönemlerinin yanında dilimizin de daima ‘yaşayan Türkçe çerçevesinde’ kalması gereken Osmanlı Türkçesinden ‘güçlü ve diri’ örneklerini ve üslûbunu eserlerime aksettirmek görevi ve sorumluluğunu taşıyorum. Açıkçası Tasavvuf şiirini 13. yüz yıl edası ile yazamayız veya okuyamayız bunu bilirim ama ‘tasavvuf’un günümüzde de yaşayan ve yaşaması gereken ‘duru ve doğru güzelliğini’ hem felsefesi hem de kendisine has kelime kadrosunun dili ile yansıtıyorum şiire. (En azından ‘tasavvuf rüzgârı’ taşıyan ya da ‘tasavvuf kokan’ dediğim şiirlerimde bu yansıtmanın peşindeyim.) Yani şiirlerimin formatı, dili günceldir (hatta şimdiye olduğu kadar geleceğe de kementlidir) ama ‘bugünün insanına’ hayatın güzellikleri, nefsin terbiyesi, güzel insan olma noktalarında ‘benliğimde iz bırakanlarla’ harmanlanmış şiirler sunmaktadır kitabım.
‘Bir’ce Seyyah’. Bu kitabın neden, nasıl, hangi yöntemle ve ne amaçla yazıldığı ‘Seyyahın Yazısı’ başlıklı ön sözde uzun uzadıya anlatılıyor. Eserde yazıcı seyyahın 2015 ve 2016 yıllarını kapsayan yazı ve düşünce yürüyüşünden ‘günlük’ tarzında notlar var. Notlarda inanın ki ‘gün be gün ya da yüz yüze’ insanı, hayatı, ülkemizi, kalbi, aklı ve hepsinden önemlisi -tam da şu yüz yıldaki, bu yıllardaki, şu andaki- kendinizi bulacaksınız. Her iki kitapta şunun görüldüğüne inanmaktayım: ‘Edebiyat’; insanla ve hayatla ‘geçmiş, şimdi ve gelecek’ halkalarının birbirine sıkıca kenetlendiği, sürekli bir yolculuğun hem kendisi hem de yazıcısıdır. Ve edebiyatla insan; ister yazıcı(yazar) ister okuyucu(hayat yolu yolcusu) aracılığı ile bağ kursun; her bir insan çok özgün bir yolcudur. Okuduğumuz ve yazdığımız hikâyeler sadece bize özgü gibi görünse de ‘özünde’ hepimizin hikâyesi birdir. Tüm okuyuculara ‘rânâ okumalar’ diliyorum.
Bir küçük de sır olsun okuyucularımıza: Bizim edebiyat ve dil anlayışımızı çok ayrıntılı öğrenmek isteyenler ön bilgi için İnsanın Yazısı Edebiyat kitabımızı, detaylı ve satır arası bilgiler için en son iki kitabımızdan başlamak kaydı ile dokuz kitabımızı da -zaman zaman- okusunlar. Zira bu yazı yolcusunun eserleri de birbiri ile ‘anlam’ ve ‘çile’ noktalarında ‘bir’leşmiştir.
Başucu yazar ve kitaplarınız nelerdir? Yazarların ve kitapların hayatınıza nasıl bir etkisi oldu?
Ben kitapların içine doğdum ve kitaplarla büyüdüm. Çocukluk ve gençlik yıllarında pek sistemli ol(a)masa da daima okudum. Okuyorum da… Hem bir eğitimcinin hem de bir şair-yazarın okumaktan besleneceğine inanırım. Mehmet Âkif, Yahya Kemal, Alija İzzet Begovic, Alev Alatlı, Bahaettin Karakoç, Cemil Meriç; daha eskilerden Fuzûlî, Bâkî, Şeyh Galip… Roman derseniz Rus edebiyatı. Hayyam’ın Rubaileri. İbni Arabî ile başlayan ‘tasavvuf’ ehli kitapları. Yunus Emre ve tabii Mesnevi… Bunun yanında özellikle insanı, tarihi ve girişimciliği anlatan kitaplara da ilgim var. Örneğin ‘Gizli Şampiyonlar’…
Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitabınız var mı? Okuyucularınıza ipucu verir misiniz?
Üzerinde çalıştığım taslak kitaplar çok… Gün yüzüne çıksın diye öne alarak üstünde yeni yeni çalışmalar, kurgular, ekleme ya da çıkartma yaptığım eserler denirse: Bir roman; anneleri/mi (annem, kayınvalidem) anlatıyor. Bir portre; çileli kadınlar ve Anadolu. Hiç nokta koyamadığım ‘şehirler’ kitabı… Ama ‘dünyaya gelme’ sırası romanda sanırım.
Son olarak okuyuculara söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Okuyucularımla ‘Kitap Gibi” isimli denememden bir bölümü paylaşarak sohbetime son vereyim. Denemeye (son sözlerime) geçmeden önce benimle ve iki yeni kitabımla yaptığınız bu güzel sohbet için sizlere çok teşekkür ederim.
“Söz kitaptan açıldı mı hayatta kendini, yaşamı ve varlığı araştıran her insan, kitap hakkında da binlerce değerli söz katar sohbete… Kitap, büyük bir hazinedir. Kitabı yazmak için dolu dolu bir hayatı gözlemlemek ve hissetmek, hissettiğinizi dopdolu ve derin yürekle yazıya dökmek gerekir. Kitap yazmak için hayatta görebildiklerinizi ve hayata verebildiklerinizi, ‘hayattaki tüm bilginizin’ aslında sizin bilginiz olmadığını, yalnızca size verilen büyük bir emanet olduğunu idrak etmeniz, cesaretle ‘Bu Büyük Bilgiden’ hissenize düşeni diğer insanlara pay edebilmeniz gerekir. Yazmak zordur: Yazmak, yalnızca aklımıza geleni ve akademik ezberimizi harflere dökerek bilge sandığımız kendimizi başkalarına göstermek olsaydı, yazıyı söken herkes yazar olurdu. Yazmak zordur: Hem hayatın ve var olmanın size sunduğu bilginin farkında olacaksınız hem de bu farkındalığınızı, bilginizi büyük bir tevazu ve görev şuuru ile insanlığa yüreklice sunacaksınız. İşte onun için herkes acıkınca ‘ben acıktım’ diyebilir ama ancak yazar ‘Ben susadım ya siz? Ağacın gölgesine otursak da çıkınımızı açsak mı, ekmeğimizi bölüşsek mi?’ der…” Biz yazdık, okuyucuya okumak düştü…
Rânâ okumalar…