Yaygın kullanılan İngilizce bir özdeyiş vardır, "Curiosity kills the cat." diye. Bu özdeyişin Türkçe karşılığı ise "Merak, kediyi öldürür" şeklindedir. Buna benzer olarak bizim dilimizde de "merak adamı mezara sokar", "Fazla merak iyi değildir. Fazla eşeleme, her konu hakkında fikrinin olması iyi değildir." derler. Tüm bu sözler bir şeyleri sorgulamanın, merak etmenin, analiz etmenin iyi olmadığını vurgularcasına dilimize yerleşmiş âdeta. Allah'la ilgili fazla sorguda bulunan çocuğa "Şişt, tövbe et, Allah insanı taş eder." diyen ailelere denk geldim, duydum, gördüm bu ailelerin varlığını. Farklı politik görüşleri sorgulayarak "Sağ-sol görüşlü olmak nedir? Bu görüş yapıları topluma ne kazandırır ya da kaybettirir?" diye düşünen, araştıran, sorgulayan, konuşan, okuyan gençleri acımasızca cezalandıran sistemi de gördü bu topraklar. Merak, okumak, araştırmak cezalandırıldı; cezalandırılıyor bu topraklarda. Bu dünyada yüzyıllardır süregeldiği gibi...
Merak kediyi öldürür mü? Bilmiyorum, ama bizim topraklarda merakın, sorgulamanın, okuyup yazmanın yazarları, gazetecileri, gençleri öldürdüğünü, katlettiğini gördük hep beraber. Oysaki merak bilimin başladığı noktadır. Bilim adamında olmazsa olmaz niteliktir. Merak olmazsa, sorgulama olmazsa hangi buluş, hangi keşif, hangi devrim, hangi atılım yapılabilirdi? Meraklı olmayan filozof var mıdır? Düşünce gelişir miydi merak olmazsa? Yaş aldıkça çocuğun meraklı olma dürtüsü törpülenir toplum tarafından. Her çocuk filozoftur kanımca. Çocuk sorgular, sorar, her şeyin sebebini anlamaya çalışır. Bazen risk alır adımlarında ve merak eder dünyanın işleyişindeki dinamiği; bundan da keyif alır çokça. Maalesef zamanla köreltir erişkinlerin kuralları, varsayımları, kabulleri ve beklentileri çocuktaki merakı. Fazla merak mı iyi olmayan, yoksa çocuğun beynini kodlarcasına ona yüklenen kabuller, varsayımlar mıdır iyi olmayan, zehirli olan?
Her çocuk filozoftur hem de en doğalından… Ta ki erişkinler onu budayana, değiştirene, tek tip tornadan geçirircesine aynılaştırana kadar...
Bana kalırsa, Oxford mezunu matematikçi ve mantıkçı Dodgson da bunun farkında olduğu için "Alice Harikalar Diyarı'nda" isimli eserine 11 yaşındaki kız çocuğunu ana kahraman olarak seçmiştir. Alice, kitapta tavşan deliğine düşüp sürreal bir yolculuğa mı çıkıyordu yoksa bilgelik yolunda ilerleyen insanı mı temsil ediyordu? Eseri bir de bu gözle okuyup, merakla bu soruya belki cevap ararsınız diyerek burada bu konuyu noktalıyorum. Gelecek aylarda belki bu konuda merakınızı giderecek bir başka yazım çıkar karşınıza, kim bilir...