Edebiyat ve Sinemada Argo

Edebiyat Gazetesi'nin on beşinci sayısında yayımlanan Fırat Kasap'ın Edebiyat ve Sinemada Argo başlıklı yazısını paylaşıyoruz.

Argo sözcüğü son yıllarda yaygınlık kazandı ve küfür sözcüğünün yerine kullanılmaya başladı. Argo sözcüğünün tanımı şu şekilde yapılmaktadır:’’ Ortak dilden olmakla birlikte her yerde ve her zaman kullanılmayan ya da kullanılmaması gereken, külhanbeylerin serserilerin ya da eğitimsiz kimselerin kullandıkları sözcük, deyim ya da söz.’’

Fırat Kasap, Edebiyat ve Sinemada Argo

Tanımdan anlaşıldığı üzere eskiden küfür yaygın bir kullanım değildi. Eğitimsiz, cahil insanların kullandığı sözlerdi. Eğitimli, kültürlü insanlar ise ya çok sinirlendiklerinde ya da kontrollerini kaybettiklerinde küfrederlerdi. Durumu fark edince mutlaka özür dilerlerdi. Toplumda yozlaşma arttıkça küfürlü konuşmalar da arttı. Yaşı ne olursa olsun her kesimden insan kendine dikkat etmeden küfürlü konuşabiliyor. Cumhuriyet öncesi dönemde edebiyatımızda yazarlarımızın eserlerinde küfürlü sözlere rastlamak oldukça zor. Mehmet Akif’in Küfe şiirinde kaba sözleri görüyoruz ama bugünden bakınca o sözlere küfür demek mümkün değil. Büyük ihtimalle İstiklal Marşı şairi günlük yaşamında küfürlü konuşmadığı için şiirinde kaba sözlere yer vermiyordu. Orhan Veli Kanık günlük yaşamın dilini şiire soktuğu için döneminde çok eleştirilmişti. Kaba sözler olsa da küfürlü sözlere yer verdiği olmamıştı. Nazım Hikmet toplumcu bir şair olarak toplumun dilini şiirine yansıttı. Toplumun dilinde küfür ne kadar varsa onun şiirinde de küfür o kadar vardı. Bolca küfür edeyim diye bir derdi olmadı. Ne Necip Fazıl’da ne İkinci Yeni’de gereksiz küfürleri görüyoruz. Toplumda ne kadarsa o kadar.

Yetmişli yıllarda edebiyatımıza küfür kavramını sokan şair Can Yücel’dir. Şiirlerinde ve günlük yaşamında küfrü sıkça kullanıyordu. Şiirinde estetik bir zevk olduğu için okurları ve çevresindekiler küfürlü sözcükleri kullanıyordu. Şiirinde baktığımızda sözcüklerin tamamının küfür olmadığını görüyoruz. Küfrü ölçülü, dengeli bir biçimde kullanmış. Merak eden okurlar için kitaplarının isimlerini vereyim, baksınlar. Ölüm ve baksınlar. Ölüm Vardiyası, Seslerin Sessizliği, Sevgi Duvarı, Alavara, Portreler, Beşibiyerde.

Seksen sonrası yazarlarda küfür kullanımının arttığını görüyoruz. Bunun sebebi Can Yücel’e özenmek olamaz. Çünkü Can Yücel’in siyasi görüşlerine, yaşam tarzına özenme göremiyoruz. Demek ki küfür kullanımı toplumda arttığı için edebiyatta da artıyor. Toplumun kültürüne önem veren edebiyatçılara düşen bir sorumluluk var. Küfürlü sözcükleri az kullanarak gençlerde yaygınlık kazanmasını önlemek. Edebiyattan etkilenen sinemanın dilinde yozlaşma çok net görülüyor. Seksenli yıllarda, çocukluğumda Kemal Sunal’ın Şaban karakterli filmlerini çok severdim. Annem ise seyretmemi istemezdi. Küfürlü konuşuyor, seyretme şunları derdi. Bugün bu filmlere baktığımızda günümüzün filmlerine göre çok masum kaldığını görüyoruz. Yeşilçam filmlerindeki kibarlığı bugün beklemek mümkün değil ama yine de biraz insaf demek lazım.

Şahan Gökbakar’ın başrolünde oynadığı Recep İvedik filmleri içinde bolca küfür barındırıyor. Milyonlarca izleyicisi bulunan bu filmin yedinci ya da sekizincisi oynuyor. Aynı oyuncu aşk filmleri çektiğinde en fazla iki yüz bin kişi izliyor. Toplum Şaban’dan sonra Recep İvedik’te kendini buldu, onu izliyor. Kitap, dergi, gazete okumayan, tiyatroya, baleye, operaya gitmeyen müze, resim sergisi gezmeyen, kendini geliştirmek gibi bir derdi olmayan insanların Recep İvedik’e gülmeleri normal. Aslında Recep İvedik’e değil, kendi ağlanacak hallerine gülüyorlar. Ünlü oyuncuların yer aldığı Ölümlü Dünya isimli bir film var. Filmdeki iki konuşmadan biri küfür. Kullanılan küfürlere espri diye gülmemizi bekliyorlar. Filmden çıkınca akılda hiçbir espri kalmıyor, sadece küfürler kalıyor.     

Toplumda, özellikle gençler arasında küfür oldukça yaygın. Bu sorun iletişimde birçok kazaya neden oluyor. Kolayca çözülebilecek sorunlar içinden çıkılmaz hale geliyor.

Küfürlü konuşmalardan dolayı birbirlerini yaralayan, fiziksel zarar veren insanların haberlerini televizyonlarda izliyoruz, sosyal medyada takip ediyoruz. Aynı milletin insanları düşmanmış gibi birbirlerini yok etmeye çalışıyorlar. Hele trafikte çıkan sorunlar inanılır gibi değil. Trafikte direksiyonun başına geçen kim olursa olsun bağırıp çağırmayı, küfretmeyi kendine hak görüyor. Psikologlar, psikiyatristler sürekli öfke kontrolünden bahsetseler de toplumda karşılığını göremiyoruz. İnsanlar sakin olmayı beceremiyorlar.

Ramazan ayında oruç tutan insanlar, iftar yaklaştıkça daha da sinirli oluyorlar. Tasavvufta nefis terbiyesi diye bir kavram var. Öfkeyi kontrol etmek de nefis terbiyesi içinde yer alıyor. Oruç tutuyorsan sadece aç kalmayacaksın, aynı zamanda öfkeni de öldüreceksin. Küfür sevgi belirtisi değil öfke, nefret belirtisidir. Uzak durmaya çalışalım.

Çocuklar, gençler yetişkinleri, yakınlarındaki büyükleri örnek alıyorlar. Onların küfürlü konuşmalarını istemiyorsak önce biz yetişkinler küfürlü konuşmayalım. Edebiyat eserlerini, sinema eserlerini, sırf toplumun aynası olacağız diye küfürlü metinlerle doldurmayalım. Küfrün ne dinde ne gelenek göreneklerde yeri yok, bunu bilelim. Küçücük çocuklar daha dillerini öğrenmeden küfür öğreniyor. Yabancı futbolcular dilimizi öğrenmeden sahada küfrediyorlar. Dilin gelişmişlik düzeyi toplumun gelişmişlik düzeyini gösterir. Dilimize sahip çıkalım. Dilimizi kirlerden paslardan arındırıp taze temiz bir dil oluşturalım. Miras dediğimiz şey sadece mal mülk değildir, dil de bir mirastır. Çocuklarımıza küfürle kirlenmemiş bir miras bırakalım. Yazımızı edebiyat dilimizin güzel bir örneğiyle bitirelim:

Güneşle uyandım

Üç yaprak parşömen serili yere

Yazılmayı bekliyorlar sardunyalarla

Biri yavruağzı öbürü çingenepembem

Zeytinin filizi de bekliyor yazılmayı

Güneşe karşı hortumun içine kıvrılmış kedi

Ve ben 

Ben de bekliyorum yazılmayı

Yazımız bu bizim

Can Yücel


1932-2024 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447