Hayat mı İnsanlara Zorba, İnsanlar mı Hayata Zorba?

0

Pratik bir yaşam  en az bilgi kadar değerlidir. Kimin neler ile nasıl  olduğunu kestirmek kolay değildir. Her şeyi  sadece bilerek değerli  kılamayız, teori ve pratik arasındaki  denge hayatımıza  yön  veren etmenlerdir. Bunun farkında  olmak  yaşamlarımızı farklı kılar. Bu farklılık  özgürlük arayışını doğurur. Özgürlük arayışı nasıl   bir duygu? Kim özgür,  kim tutsak nasıl  bilebiliriz? Bazen biz kendimize mi  tutsağız ? Başkasını  kurtarırken kendimizi mi kurtarıp  özgürleşiyoruz? Pratik ile teori arasındaki  dengeden bahsedecek olursak Zorba ve Patronun hayatlarına bakmalıyız. Pratiğin, hareketin bizi nasıl özgürleştirdiğini bize Zorba gösterirken. Patron 'da Bir insanin hayatını   yaşamamış hissi etkileyicidir. Parası  var okumuş,  yazıyor,  bilgili fakat  Zorbayla tanışınca yaşama faklı bir açıdan bakma ve hayatı  yaşama  imkanı  buluyor. Birisi pratiğin  nasıl özgürleştirdiğini yaşamda bize gösterirken. Öteki de bilgili ama hareket etmeyen birçok  şeyi sadece teoride  bilendir ve kendi içinde tutsak birisidir. Bu böyle bir yolculuk hikayesi. A noktasından B noktasına yapılan her hareket biçimini yolculuk olarak adlandırabiliriz. Kitabımızda üç önemli karşılaşma var diyebiliriz. İlki mühendisin zorba ile karşılaşması. Bu karşılaşma aynı zamanda iki farklı yaklaşımın iki farklı yaşama biçiminin çarpışması. İşaretleri topladığımızda bu karşılaşmaya bir isim bulmakta zorlandığımı belirtmek istiyorum. 

Hayat mı İnsanlara Zorba, İnsanlar mı Hayata Zorba?

Teori ve pratik, ahlak ve haz, tecrübe ve toyluk, yasa ve kargaşa, plan ve doğaçlama: Bu  iki karakterin karşılaşmasına verilebilecek bazı adlar olabilir. Belki biri belki birkaçı belki de hepsi. Her serüven kendi adını hak eder. Her okuyucunun serüveni de hem biraz aynıdır hem de farklı. Karar sizin. Eserimizde, Yaşama farklı açılardan  bakan yaşamı  yaşamaya  çalışan  karakterliden yaşam dersleri alırken  şu  soruların  sorulması açıklayıcı olacaktır. Bir şeylerin önemli ya da önemsiz olduğuna kimler karar veriyor bu normları kimler belirliyor? Sanatın yaşantımızda yeri nedir anlatamadıklarımızı sanat yoluyla daha mı anlamlı ve rahat anlatıyoruz? Yazılı  kanunlar, eserler ya da tarih hep doğruları mı anlatır, Peki, yazılmayanların tarihini ne kadar biliyoruz? Bu sorulara kahramanlarımızın bakış  açısıyla cevap verirsek eserimize dair değerli  bilgiler edinmiş olacağız. Eserde, Zorbanın  bize  sıkça bahsettiği şeylerden  birisi taşın, ağacın, denizin güzelliğini dikkatsizliğimiz den  dolayı kaçırıyoruz. Ona dikkat etmediğimizde güzellik bile kendini göstermeyecektir. Onda sevilecek, güzel olanı bulmak da bir yaşama sanatıdır. Zorbanın  inanca   olan yaklaşımı:  tanrı  ve şeytanı  bir tutmasıyla özetlenebilir. İkisine karşı  olan başkaldırı Zorba için yaşamda  özgürleştirici bir işlev  görüyor. Çünkü  ikisinin  senden bir talebi var. Ve bu iki talepte seni kısıtlıyor. İyinin ve kötünün Ötesini  kendi  düşünce  ve çabamızla  bulmalıyız  bize bunlar doğru  ve yanlıştır denildiği     için  değil, doğru ya da yanlışı kendi özgür  irademizle bulunca anlamlıdır. Doğru denen belki doğrudur belki de değildir.. Önemli olan bunun bizim tarafımızdan sorgulanmasıdır. Zorba karakterinde bunu görebiliyoruz. Mühendisin  Zorbadan en etkilendiği  nokta budur  diyebiliriz. Zorbanın  yaşamın anlamında sanatı, insanı, inancı ve iyiyi bir potada nasıl erittiğini ve ondan yaşanmaya değer bir bütünü nasıl oluşturduğunu okuyoruz romanımızda. Mühendisin  o ana kadar ayrıştırıcı görme  perspektifi ve Zorbanın yaşamı  birleştirici perspektifi çatışma içinde. İkisinin  de açlığını  duyduğu şeyler var. Belki birisi yapabileceği  ayrımın  peşinde diğeri ise birleştirmenin.. 

Zorbanın Madamla olan ilişkisi; Madam bir hayat kadını  genel anlamda  toplumun normlarına  göre onunla olamazsın, horlarsın  fakat Zorba Ön yargılardan çok  kendisi tanıyıp  karar verebiliyor. Madamın insancıl  yönüyle ilişki  kuruyor. Madam birçok  kültürden  insan tanımış oda   ölümden korkuyor yaşlanmaktan korkuyor yaşlanan vücudunu  örtmeye çalışıyor. Onun açlığı ise kendini birilerine bağlamadır. Zorba'nın madamdan ve kadınlardan bahsederken Sürekli insanız  oda insan söylemi anlamlıdır ve bize  o dönemde  kadınlara yaklaşıma dair  mesajlar veriyor. Eserde, Bir diğer önemli husus Zorba ve mühendisin  ölümsüzlük arayışı; Ölümsüzlük konusunda insan doğasını yönlendirmede en büyük etmen korku. İnsanın  en büyük motivasyonu korku. Bizi bir araya getiren korkudur, bir arada kalmanın  kuralı  ötekiyle anlaşması yasalara uymasıdır. Bu  uyumun nedeni  ise bu korkulardır. Tehlikelerle baş edemeyiz korkusu  hep var. Özgürlüğümüzü de kısıtlayan  bu korkulardır. Korku yenildikçe ölümsüzlük  gerçekleşir. Romanımızda, Zorbanın   yazıya  yaklaşımı sıkça  eleştiriseldir. Bilindiği üzere çağlar boyu yazı  bir güruh tarafından yazıldı. Çünkü yazılı  tarihi, egemenler dikte edip yazdırmış. Yazılı  tüm kanunları  egemenler baştakiler  yazmış ve bunlar önümüze  konuluyor. Birilerinin koyduğu normlardır. Hayatı yaşayanlar  yazıya  zaman bulup yazmıyor. Tarihî yazan pratikte zamanı  olmayıp hayatı  yaşayamayan Sadece edindiği bilgiye dayalı yazanlardır düşüncesi ön  planda. Oysa Zorba yaşamda  kendi normlarını  kendi koyan birisidir. Mühendisimizin (patron) toplum içerisinde bir statüsü var, parası olan, okumuş bir karakter. Buna rağmen açlığı sahip olduklarıyla ilgili değil... Burada aslında toplumun mühendislikle şekillenmeyeceği açıktır  ne kadar yön  vermeye çalış sakta bu zordur Çünkü  'toplum doğası ' ayrıdır. Sonuç  olarak bariz görülen Zorba ve Patron Ölüm ve yaşam Şeytan  ve tanrı Mutluk ve hüzün çelişkilerinin  hayatın  kendisi  olduğunu  görüyoruz eserimizde. Kiliselerin camilerin ve Dinin  toplumlarda etkileri çok  benzerdir. Eserde Talan kültürü üzücüdür. Ama Birileri talan ediyorsa Ötekiler  sebeptir. 'Bütün ezilenlerin hikâyesinin sebebi ezenler' Yağmalama  talan kültürü nerden geliyor? Aç  gözcülülüğün temel nedeni; aç bırakılıp hayatı  elinden alınan başkasının hayatının  değerini  kolay kolay anlamaz sebep açları  aç  bırakanlardır da  diyebiliriz. Hiçbirimizin açlığı sahip olduklarımızla ilgili değil. Zorba ve mühendis farklı bir açlığı paylaşıyor olsalar da yolları dostluk ile kesişiyor. Yazarın  hayatına dair bunları söyleyebiliriz. Nikos Kazancakis, 18 Şubat 1883 yılında Kandiye'de  dünyaya gelmiştir. 20. yüzyılın en önemli Yunan felsefecisidir ve eserleri yabancı dillere en çok çevrilmiş Yunan yazarlardandır. Ününe 1964 yılında gösterime girmiş olan Michael Cacoyannis'in yönetmiş olduğu Zorba adlı sinema filmi ile kavuşmuştur. Film aynı ismi taşıyan kitabından uyarlanmıştır. 

1902 yılında Atina Üniversitesinde hukuk okumuş. Mezun olduktan sonra 1907 yılında felsefe üstüne çalışmak için Paris'e gitmiştir. 1922 yılından ölümüne kadar birçok ülkeyi dolaşarak gezi yazıları biçiminde  eserler vermiştir. Berlin'de bulunduğu dönemlerden itibaren komünizm ile tanıştı ve sağlam bir Lenin hayranı oldu. Nikos Kazancakis, 1945 yılında Yunanistan'da komünist olmayan küçük bir sol partinin başkanı olmuş ve Yunan hükümetinde bakan olarak görev almıştır. Bir yıl sonra ise bu görevinden istifa etmiştir. Yunan Yazarlar Topluluğu tarafından 1946 yılına Angelos Sikelianos ile birlikte Nobel Edebiyat ödülü için kurula tavsiye edilmiş, 1957 yılında bu ödülü, bir oy fark ile Albert Camus'a kaptırmıştır. Albert Camus ödülü aldıktan sonra Nikos Kazancakis'in kendisinden daha fazla hak ettiğini söylemiştir. 1956 yılında Viyana'da Uluslararası Barış ödülünü almıştır. Nikos Kazancakis, 1957 yılının sonlarına doğru, lösemi hastalığına yakalanmış olmasına rağmen Çin ve Japonya'ya son bir gezi turuna çıkmıştır. Dönüş yolunda ise iyice hastalanmış, Almanya'nın Freiburg kentinde 26 Ekim de vefat etmiştir. 

Deniz Boyraci

No comments

Post a Comment

1932-2024 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447