Pratik bir yaşam en az bilgi kadar değerlidir. Kimin neler ile nasıl olduğunu kestirmek kolay değildir. Her şeyi sadece bilerek değerli kılamayız, teori ve pratik arasındaki denge hayatımıza yön veren etmenlerdir. Bunun farkında olmak yaşamlarımızı farklı kılar. Bu farklılık özgürlük arayışını doğurur. Özgürlük arayışı nasıl bir duygu? Kim özgür, kim tutsak nasıl bilebiliriz? Bazen biz kendimize mi tutsağız ? Başkasını kurtarırken kendimizi mi kurtarıp özgürleşiyoruz? Pratik ile teori arasındaki dengeden bahsedecek olursak Zorba ve Patronun hayatlarına bakmalıyız. Pratiğin, hareketin bizi nasıl özgürleştirdiğini bize Zorba gösterirken. Patron 'da Bir insanin hayatını yaşamamış hissi etkileyicidir. Parası var okumuş, yazıyor, bilgili fakat Zorbayla tanışınca yaşama faklı bir açıdan bakma ve hayatı yaşama imkanı buluyor. Birisi pratiğin nasıl özgürleştirdiğini yaşamda bize gösterirken. Öteki de bilgili ama hareket etmeyen birçok şeyi sadece teoride bilendir ve kendi içinde tutsak birisidir. Bu böyle bir yolculuk hikayesi. A noktasından B noktasına yapılan her hareket biçimini yolculuk olarak adlandırabiliriz. Kitabımızda üç önemli karşılaşma var diyebiliriz. İlki mühendisin zorba ile karşılaşması. Bu karşılaşma aynı zamanda iki farklı yaklaşımın iki farklı yaşama biçiminin çarpışması. İşaretleri topladığımızda bu karşılaşmaya bir isim bulmakta zorlandığımı belirtmek istiyorum.
Teori ve pratik, ahlak ve haz, tecrübe ve toyluk, yasa ve kargaşa, plan ve doğaçlama: Bu iki karakterin karşılaşmasına verilebilecek bazı adlar olabilir. Belki biri belki birkaçı belki de hepsi. Her serüven kendi adını hak eder. Her okuyucunun serüveni de hem biraz aynıdır hem de farklı. Karar sizin. Eserimizde, Yaşama farklı açılardan bakan yaşamı yaşamaya çalışan karakterliden yaşam dersleri alırken şu soruların sorulması açıklayıcı olacaktır. Bir şeylerin önemli ya da önemsiz olduğuna kimler karar veriyor bu normları kimler belirliyor? Sanatın yaşantımızda yeri nedir anlatamadıklarımızı sanat yoluyla daha mı anlamlı ve rahat anlatıyoruz? Yazılı kanunlar, eserler ya da tarih hep doğruları mı anlatır, Peki, yazılmayanların tarihini ne kadar biliyoruz? Bu sorulara kahramanlarımızın bakış açısıyla cevap verirsek eserimize dair değerli bilgiler edinmiş olacağız. Eserde, Zorbanın bize sıkça bahsettiği şeylerden birisi taşın, ağacın, denizin güzelliğini dikkatsizliğimiz den dolayı kaçırıyoruz. Ona dikkat etmediğimizde güzellik bile kendini göstermeyecektir. Onda sevilecek, güzel olanı bulmak da bir yaşama sanatıdır. Zorbanın inanca olan yaklaşımı: tanrı ve şeytanı bir tutmasıyla özetlenebilir. İkisine karşı olan başkaldırı Zorba için yaşamda özgürleştirici bir işlev görüyor. Çünkü ikisinin senden bir talebi var. Ve bu iki talepte seni kısıtlıyor. İyinin ve kötünün Ötesini kendi düşünce ve çabamızla bulmalıyız bize bunlar doğru ve yanlıştır denildiği için değil, doğru ya da yanlışı kendi özgür irademizle bulunca anlamlıdır. Doğru denen belki doğrudur belki de değildir.. Önemli olan bunun bizim tarafımızdan sorgulanmasıdır. Zorba karakterinde bunu görebiliyoruz. Mühendisin Zorbadan en etkilendiği nokta budur diyebiliriz. Zorbanın yaşamın anlamında sanatı, insanı, inancı ve iyiyi bir potada nasıl erittiğini ve ondan yaşanmaya değer bir bütünü nasıl oluşturduğunu okuyoruz romanımızda. Mühendisin o ana kadar ayrıştırıcı görme perspektifi ve Zorbanın yaşamı birleştirici perspektifi çatışma içinde. İkisinin de açlığını duyduğu şeyler var. Belki birisi yapabileceği ayrımın peşinde diğeri ise birleştirmenin..
Zorbanın Madamla olan ilişkisi; Madam bir hayat kadını genel anlamda toplumun normlarına göre onunla olamazsın, horlarsın fakat Zorba Ön yargılardan çok kendisi tanıyıp karar verebiliyor. Madamın insancıl yönüyle ilişki kuruyor. Madam birçok kültürden insan tanımış oda ölümden korkuyor yaşlanmaktan korkuyor yaşlanan vücudunu örtmeye çalışıyor. Onun açlığı ise kendini birilerine bağlamadır. Zorba'nın madamdan ve kadınlardan bahsederken Sürekli insanız oda insan söylemi anlamlıdır ve bize o dönemde kadınlara yaklaşıma dair mesajlar veriyor. Eserde, Bir diğer önemli husus Zorba ve mühendisin ölümsüzlük arayışı; Ölümsüzlük konusunda insan doğasını yönlendirmede en büyük etmen korku. İnsanın en büyük motivasyonu korku. Bizi bir araya getiren korkudur, bir arada kalmanın kuralı ötekiyle anlaşması yasalara uymasıdır. Bu uyumun nedeni ise bu korkulardır. Tehlikelerle baş edemeyiz korkusu hep var. Özgürlüğümüzü de kısıtlayan bu korkulardır. Korku yenildikçe ölümsüzlük gerçekleşir. Romanımızda, Zorbanın yazıya yaklaşımı sıkça eleştiriseldir. Bilindiği üzere çağlar boyu yazı bir güruh tarafından yazıldı. Çünkü yazılı tarihi, egemenler dikte edip yazdırmış. Yazılı tüm kanunları egemenler baştakiler yazmış ve bunlar önümüze konuluyor. Birilerinin koyduğu normlardır. Hayatı yaşayanlar yazıya zaman bulup yazmıyor. Tarihî yazan pratikte zamanı olmayıp hayatı yaşayamayan Sadece edindiği bilgiye dayalı yazanlardır düşüncesi ön planda. Oysa Zorba yaşamda kendi normlarını kendi koyan birisidir. Mühendisimizin (patron) toplum içerisinde bir statüsü var, parası olan, okumuş bir karakter. Buna rağmen açlığı sahip olduklarıyla ilgili değil... Burada aslında toplumun mühendislikle şekillenmeyeceği açıktır ne kadar yön vermeye çalış sakta bu zordur Çünkü 'toplum doğası ' ayrıdır. Sonuç olarak bariz görülen Zorba ve Patron Ölüm ve yaşam Şeytan ve tanrı Mutluk ve hüzün çelişkilerinin hayatın kendisi olduğunu görüyoruz eserimizde. Kiliselerin camilerin ve Dinin toplumlarda etkileri çok benzerdir. Eserde Talan kültürü üzücüdür. Ama Birileri talan ediyorsa Ötekiler sebeptir. 'Bütün ezilenlerin hikâyesinin sebebi ezenler' Yağmalama talan kültürü nerden geliyor? Aç gözcülülüğün temel nedeni; aç bırakılıp hayatı elinden alınan başkasının hayatının değerini kolay kolay anlamaz sebep açları aç bırakanlardır da diyebiliriz. Hiçbirimizin açlığı sahip olduklarımızla ilgili değil. Zorba ve mühendis farklı bir açlığı paylaşıyor olsalar da yolları dostluk ile kesişiyor. Yazarın hayatına dair bunları söyleyebiliriz. Nikos Kazancakis, 18 Şubat 1883 yılında Kandiye'de dünyaya gelmiştir. 20. yüzyılın en önemli Yunan felsefecisidir ve eserleri yabancı dillere en çok çevrilmiş Yunan yazarlardandır. Ününe 1964 yılında gösterime girmiş olan Michael Cacoyannis'in yönetmiş olduğu Zorba adlı sinema filmi ile kavuşmuştur. Film aynı ismi taşıyan kitabından uyarlanmıştır.
1902 yılında Atina Üniversitesinde hukuk okumuş. Mezun olduktan sonra 1907 yılında felsefe üstüne çalışmak için Paris'e gitmiştir. 1922 yılından ölümüne kadar birçok ülkeyi dolaşarak gezi yazıları biçiminde eserler vermiştir. Berlin'de bulunduğu dönemlerden itibaren komünizm ile tanıştı ve sağlam bir Lenin hayranı oldu. Nikos Kazancakis, 1945 yılında Yunanistan'da komünist olmayan küçük bir sol partinin başkanı olmuş ve Yunan hükümetinde bakan olarak görev almıştır. Bir yıl sonra ise bu görevinden istifa etmiştir. Yunan Yazarlar Topluluğu tarafından 1946 yılına Angelos Sikelianos ile birlikte Nobel Edebiyat ödülü için kurula tavsiye edilmiş, 1957 yılında bu ödülü, bir oy fark ile Albert Camus'a kaptırmıştır. Albert Camus ödülü aldıktan sonra Nikos Kazancakis'in kendisinden daha fazla hak ettiğini söylemiştir. 1956 yılında Viyana'da Uluslararası Barış ödülünü almıştır. Nikos Kazancakis, 1957 yılının sonlarına doğru, lösemi hastalığına yakalanmış olmasına rağmen Çin ve Japonya'ya son bir gezi turuna çıkmıştır. Dönüş yolunda ise iyice hastalanmış, Almanya'nın Freiburg kentinde 26 Ekim de vefat etmiştir.
Deniz Boyraci
No comments
Post a Comment