Yakınına kadar gidip seyredilmesi tavsiye olunur. Çünkü ne heybetli bir heykel olduğunu yakınına gittiğinizde daha iyi anlarsınız. Gözünüzde canlandırabilmeniz için bizim Galata Kulesi yüksekliğini düşünün derim. Dev yapıta ulaşıncaya kadar çeşitli ilginç heykellerden ve gayet güzel panaromaya sahip meydanlardan geçersiniz. Heykel bu ülkenin kurtuluşunda kadınlarının büyük rolünü simgeliyor. Alt katı ise savaş müzesi. Bu heykeli ziyaret ettikten sonra hemen yakınındaki “Lavrskaya caddesinden kıvrılırsanız yine dev gibi bir kiliseye rastlarsınız. Bu kilisenin içindeki bir odanın ismi ise “Mikro Minyatür Müzesi”. Benim size asıl anlatmak istediğim yer orası.
Merakımdan bilet alıp bu müzeye girdim. İçeri girince şaşırdım. İçinde hiçbir şey olmayan boş bir oda. Garip garip etrafıma bakınıyordum. Duvarlarında asılı ne olduğunu pek anlayamadığım, kapılardaki gözetleme deliklerine benzeyen minik bir şeyler vardı. İçerdeki bekçi kılıklı bayan bu tepkilere çok aşina olduğu için gülüyordu, bize doğru yanaştı ve
“Duvardaki o küçük şeylere yaklaşın ve gözünüzü dayayıp dikkatlice bakın “dedi. Yaklaşınca duvarda minik dürbün gibi kalın camdan yapılmış yuvarlak büyülteçleri fark ettim. Gözümü büyültece yaklaştırınca garip bir şeyler gördüm. Normal gözle duvarda bir sinek pisliği zannettiğim şeyin büyülteçle bakınca bir saç teli üzerine çizilmiş lale resmi olduğunu anladım. Belki büyülteç 125 defa büyütüyor da ondan seçebiliyorum bu görüntüyü, yoksa çıplak gözle, demin dediğim gibi, sanki duvarda bir sinek pisliği. Tabi hemen merakla diğer sinek pisliklerini çözebilmek için öteki büyülteçlere doğru yöneldim. Her büyülteç beni daha da şaşırtıyordu. Kiminden bakınca dünyanın en küçük saatini, en küçük kitabını gördüm. Küçük kelimesinin ne kadar küçüğü ifade ettiğini anlayabilmeniz için diğer gördüğüm şeylerden örnekler vereyim. Bir pirinç tanesi üzerine işlenmiş bir kadın portresi, bir toplu iğne başının üzerine çizilmiş meşhur bir ressamın eseri (örneğin Mona Lisa). Merakla gözümü büyülteçden çekip tekrar duvara baktığımda kesinlikle yine sadece sinek pisliği görüyor gibiydim. Nasıl bir sanatkar bunu çizebilir veya yapabilir?
Daha sonraki yıllarda her Kiev’e gidişimde kendim veya eğer bir arkadaşla gitmişsem onun da görmesi için bu minyatür müzesini ziyarete gittim. Ve bir keresinde şansım yaver gitti. Kapıdaki kadın görevliye bunları kim yapmış diye sorduğumda Nikolay Syadristy dedi ve eğer görmek istersek o gün üst katta olduğunu söyledi. Kaçırır mıyım, hemen fırladım üst kata çıktım ve bunları yaratan sanatkarla orada tanışma şerefine eriştim. Kendisi meğerse yıllar önce Türkiye’ye de gelmiş ve önemli makamlardaki kişilerle fotoğraflar çektirmiş. Duvara astığı bir gazete üzerinde gördüm, Adnan Menderes ile resmi var mesela. Bizim kısa pantolonla dolaştığımız zamanlardan herhalde. Bu ilginç sanatla ilgili biraz görüştük. Sohbetimizin sonuna doğru kendisine “Bu sanatı gençlere de öğretiyorsunuz değil mi?” diye bir soru yönelttim.
“Maalesef yeni nesil buna hiç ilgi göstermiyor, oğlum bile acele yoldan para kazanabileceği bir meslek arıyor” dedi. Gülümsedi. Ama buruk bir gülümseme idi.
“Yani bu sanat ben öte tarafa gittiğimde bitecek” diye ekledi. Bir tuhaf oldum. İçimden “ Bu haksızlık” diye geçirdim.Yolunuz düşerse bu dünya harikası eserleri mutlaka görün. Günümüzde bir tuvalin üzerine iki fırça sürüp pahalı sergilerde gösterime sunarak kendilerini “Sanatçı” zannedenlerin bunları görmesini ise özellikle isterim. Tabii anlarlarsa…
Kadir Ersoy