Deniz Boyraci: Gün Gelir Devran Döner

Yazar Deniz Boyraci'nin Edebiyat Gazetesi'nin temmuz sayısında yayımlanan Gün Gelir Devran Dönrt isimli yazısını sizlerle paylaşıyoruz.

Siyaset gündeminin ana konularından biri haline gelen Selahattin Demirtaş Devran adlı kitabi ile bu ay ki kitap yolculuğumuza devam ediyoruz. Yüzyılımızın çözülemeyen  sorunu olan Kürt  sorunu 21 yy. in ilk çeyreğinde hala günceliğinden hiç  bir şey  kaybetmemiş. Kürtler ise aradığı insanlığı bulamıyor diyor Demirtaş. 90 'lı yıllarda faili meçhuller, köy  yakmalar, hak ihlalleri had safhadaydı  bu zulmü  anlatırken dahi insan insanlığından utanıyor,  ama bu zulmü  yaşatanların   öyle  bir sorunu yok maalesef... 

Devran Selahattin Demirtaş

Bunu  onlara hatırlatmak  ve yaşananları unutmamak için  sayın  Demirtaş çok  ince mizanseniyle yaşanmışlıkları  Devran ile toplum hafızasına  ışık  tutmuş . Zaten  yaşattıklarını barbarlığı  anlattığı için şu an cezaevinde. Son 40 yıldır ülkemizde  yaşanan  durum bu; Varlık ve yokluk mücadelesi...  Varsın ama  dilini konuşamıyorsun  varsın ama kültürünü yaşayamıyorsun, yoksulsun, eziliyorsun, dilin kültürün  inkar ediliyor  ve yok sayılıyorsun! Öte  yandan yoksun deniliyor  ama düşmansın, ama en tehlikelisin ve acımasızca  bir diğer  kesimle kutuplaştırarak  üzerine düşman  diye boğaya  kırmızı  şalı gösterir    sana saldırtıyor . Kürtlerin  bu ülkede  son kırk  yıldır yaşadığı  bu handikabı   özetlemeye  çalışan  sayın  Demirtaş "in Devran isimli kitabını tanıtacağız sizlere, aslında  her hikayesinde sizde varsınız  gelin Demirtaş'ın kaleminden kendinizi okuyun.. Eserdeki her hikaye anlamlı  mesajlar içeriyor; Selim Bey; hikâyesinde sizce kaç  tane Selim  vakası  yaşanmış  o hazin topraklarda, Peki Selim  bey gibi kaç kişi  bu yüz kızartıcı  suçuyla  yüzleşmeye  çalıştı? Selim Bey gibiler söz  verdimi bir daha bu olaylar yaşanmayacak diye, Suçsuz sebepsiz kimse öldürmeyecek diye? Sizce sadece o haksızlığa  uğrayan  köylünün  çoban  oğlu mu  öldürüldü? Hayır kimlik  hak adalet insanlık mücadelesi  veren binlerce Kürt  genci savaş  kuralları  çiğnenerek işkencelerden geçirildi,  haksız  hukuksuz yargılandı. Zindanlarda çürütüldü, bazen de yargısız infaz edildi. Kobayda: Çözümsüzlük  noktasında içine  düşülen hataların  tekrarı  çözüm  değil çözümsüzlüğün  kendisi olmuş,  hatalarımızdan ders çıkaramamanın  bedelini veriyoruz  mesajı veriliyor. Kimdir  bu hataları  yapanlar? Hataların bedelini kimler ödüyor? Baranın Beşiği; Kimler sorumlu ölümünden? 

Baran,  bebek yaşta  neden kendisinin   yaşadığı  bereketli  toprakları bırakıp  göç  yollarında  ailesiyle beraber hayatından oldu. Baran’ın topraklarının  nimetini  kim yiyiyor ki?  Baran yoksulluktan  öldü? Kapkaç: Neden kapkaççı olur bir insan? Ayrıca  bir insan  yoksul ise bile  kapkaççı mı  olunur yoksa devrim ve mücadele  yolunu seçip  aç  bırakanlarla mücadele mi etmeli? Okuyunca, Siz karar verin. Cizre'de: Aslında  bodrumlarda tüm  insanlık öldü. Canlı   yayında  tüm  dünyanın  gözleri  önünde katliam yapıldı. O gün orada toplumun her kesiminden insanlar vardı Genci, devrimcisi köylüsü,  yerlisi çocuk  yaşlı  herkes  yaşanan savaşa  dur demek için  oradaydı. Fakat Devlet Barışı Cizre'de  bodrumlarda katletti. Demirtaş  tüm  bu süreçleri yakından  yaşadı, hissetti yüreğiyle  unutulmaz bu direnişi  hikâyeleştirdi fakat yaşananlar  sığar  mı  hikâyelere? Bilemiyoruz. Kahramanlık ve kalleşlik  o gün  orada çarpıştı. Tarih direnenlerin kahramanlığını  unutmaz,  katiller ise hep katil olarak anılacaklardır. Diğer tüm hikâyeleri eserde devamla okuyacaksınız... Her bir direnişçi  Kürt evladı  gibi oda yaşananlara kayıtsız  kalmayıp  bulunduğu  zindandan bu dramı hikâyeleştirerek aslında  faşist  iktidara gereken cevabı  vermiştir. Fakat Devran hala dönmüyor  hala Kürtler sürgün  ediliyor işkence  görüyor, eziliyor ,hala da Kürtlere yerde işkence yetmedi gibi, Kürtler  helikopterlerden atılarak  işkence ediliyor . İşçiler  hala ölüyor ve hala yoksullar. İşi  olanların işi  ellerinden alınıyor. İş bulmak için  kamyon kasalarında , yollarda can veriyorlar.... Ama faşist  iktidarlar, Bırakın  Kürtleri tüm  Türkiye’yi  böldüler. Kendilerinden olmayan herkese bir klişe, bir ötekileştirme  damgası vuruluyor. Kürt, Kadın,  Alevi Ezdi, Hıristiyan, Müslüman ise onlardan olan  onlardan olmayan olarak binlere bölünen bir toplumda. 

Selahattin Demirtaş ve alanda siyaset yapanlar,  yiğitçe  direnenler, demokratlar tüm  bu saydığımız  kesimlerin ortak paydası  ve umududur. Bunu yaygınlaştırma, sahiplenme ve kenetlenmeyle Gün gelir devran döner  insanlık  düşmanlarından kurtulacak. Ama hala bu fitne tohumlarını  halkların  demokratik hareketlerin içine de katarak kendi düşüncelerinin  izdüşümlerini içimize de sokmaya çalışıyorlar  kendilerinin parçalı  bakış  açısını   bize dayatıyorlar. Oysa Demokratik sosyalist düşünce  hareketleri insanlık hareketleridirler, kucaklayıcı ve çoğulcudurlar. Bizim onlara bunu göstermemiz  lazım. Demirtaş'ın   kendisi 90'li yıllarda  yaşanan bu zulme  hukukçu olarak tanıklık  etti. Varlık  mücadelesi  veren dilinden kültüründen  uzaklaştırılan  Kürtleri  ayakta tutan  şey , nerde  ve hangi şartta  olursa olsun, ister hasta, ister tutuklu, ister diasporada ve ister dağlarda , ister kuzeyde ,güneyde, batı  ve doğuda olsun hiçbir  engele  takılmadan  tüm bunların haklı  mücadelesini  vermekten vazgeçmemelerindedir. İnsanlık düşmanlarının  korkulu rüyası ise  bir gün Demirtaş'ın da hayal ettiği  gibi; Devrimcilerin, işçilerin, kadınların,   köylülerin, gençlerin, yoksulların  birleşip  bu zulme dur demesidir. Devrim olacak ve devran o zaman dönecektir. Özgürlük barış demokrasi ve halkların  devri başlayacaktır. Bakın Selahattin Demirtaş'ın tüm  hikâyelerinin  ortak noktası nedir? Bu  hikâyeler nerede birleşiyor?  Bildiğiniz gibi Demirtaş bir siyasetçi ve şu an hapiste olmasına rağmen hâlâ aktif olarak siyasetin içerisinde olmaya gayret ediyor. Bunu artık meclis kürsüsünden siyasi açıklamalarla yapmak yerine hikayeler anlatıyor. Belki de bu yöntem kürsüden açıklama yapmaktan daha iyidir. Onun anlattığı her hikâye Ülkemizin bir başka ücra gerçekliği gözler önüne seriyor. Halkın çocukları, diplerde yaşayanlar, Emekçiler, Kadınlar, Kürtler ve elbette tüm ötekiler için bu hikâyeler sürpriz değil... Şaşırtıcı hiç değil. Hatta bunlar bir nebze basit bile olabilir. Asıl mesele bu hikayelere şaşıranlarda saklı..... Bence Demirtaş’ın amacı da tam olarak onlara ulaşmak ve anlatmak. "Biz bu mücadeleyi niye veriyoruz biliyor musunuz?" Sorusunu sorup cevabı olarak hikâyelerini anlatıyor sanki. Aynı zamanda da siyasi çizgisinin bir tezahürünü görüyoruz. Daha önce de belirttiğimiz gibi  hikâyesi sadece Kürtleri içermiyor. 

Özellikle ekonomik olarak zor günlerden geçerken yani aşırı işsizlik, yoksulluk hayatta kalma mücadelesine dönüşmüş vaziyetteyken bu hikâyeler daha da gerçekçi bir çıplaklığa dönüşüyor. Aynı zamanda da bütünleyici bir siyasi çizgiyi yeniden ortaya koyuyor. Bu devirde yaşananlar  sadece Kürtleri vurmuyor ancak Kürtleri vururken yaşanan o sessizlik değişmeyen  dönemi yaşatanların  haksızlığını ve zalimliğini büyütüyor. Bazı siyasetçiler var, siyaseten ölü doğarlar hayata mi, değil mi bilmezsiniz. Konuşur, dinlemezsiniz sahnede çekilir, fark etmezsiniz. Bazıları da var gömülmeye çalışıldıkça filizlenir, susturulmaya çalışıldıkça daha güçlü ses verir. Selahattin Demirtaş öyle bir parti başkanı iste. Son dönemde Türkiye siyasetinde pek karşılaşmadığımız görmeye hasret kaldığımız bir karizması var. Sempatik, espritüel, hazırcevap ama en önemlisi sapa sağlam siyasal bir duruşu var kararlı ve Cesur. Üstelik resime müziğe yazmaya yeteneği var. Bu yeteneklerin yanında demokratik moderninde iyi bir pratik sözcülüğü var. Tüm baskılara cevabi twitter oluyor, roman oluyor, tiyatro oluyor, türkü oluyor, mesaj oluyor, karikatür oluyor, demeç oluyor çıkıyor dışarı hatırlatıyor ve konuşturuyor kendisini. Üstekilere korku alttakilere umut oluyor. Diktatörü en çok korkudan bu devran kitabinin onun yakın arkadaşların yüreğine dokunması diktatörü en çok ürküten ve korkutan bu olsa gerek. Şimdi bu devranın döneceği daha iyi görülüyor.

1932-2024 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447