Bu açı nerede? Milyonlarca yıl arasak da bulamıyoruz o açıyı biz. Kör ışığı özlediği kadar özledik o açıyı. Bu açının varlığı ütopik geliyor bize. Bazen masallarda, bazen rüyalarda arıyoruz, bulamıyoruz ki, bulamıyoruz… Bulabileceğimize de umudumuzu kaybediyoruz çok zaman.
Kim bilir belki de ona bir adım daha yaklaştığımız zamanlar da oldu, ama hissetmeden, duymadan uzaklaşmışık o köşeden... Belki kapımızda saatlerce beklemiş bizi ve biz ise duymamışız kapımızın defalarca çalındığını. O kendi ayağıyla yanımıza gelmişken, biz kendimiz onu iterek uzaklaştırdık aramızdan... Bilmiyorum, o kadar çok belkiler var ki, belki de belkiler unutturup bize o açıya ulaşmanın yollarını o yüzden şüpheler içinde kaybolduğumuzdan kaybetmişiz kendimizi, o açıyı, o açının varlığını. İşte böyle, her an azar-azar farkında olmadan yabancılaşıyoruz ona ve o da bize artık yerli gözleriyle bakmıyor.. Kıyıdan uzaklaştıkça, bir insanın dalgalara batması gibi, biz de yok oluyoruz böylece...
Onunla aramızdaki köprü umudun kalmadığı noktaya kadar zayıfladıkça yenilgimizin temelleri de atılıyor aslında. Bu yenilgi başka hiçbir yenilgiye benzemeyecek kadar yıkıcı olacak ve insan o zaman anlayacak yenilgisinin büyüklüğünü ve bu büyüklük ona küçüklüğünü gösterecektir. Bir zaman yapabildiklerimizi yapmadığımız için, zamanla yapamadıklarımız çıkacak karşımıza ve bu dönemde kendi çaresizliğimizi anlayacağız derinden... O zaman takdir edeceğiz bu açıyı, ama o zamana kadar çok geç olacak ve sonsuza kadar kaybedeceğiz o açıyı, ona yetişmenin yollarını düşünmek bile gereksiz olacak. O yollar tamamen kapanmadığı sürece o açıyı bulmak için daha inatçı, daha militan olmamız gerekiyor... Bugün değil, bu andan itibaren denememiz gerekiyor. Bu an asla geç olmayıp, sadece bu anın ve bir bütün olarak her anın değerini bilerek ulaşabiliriz o açıya… O açının adı Aşk, aşkın mekanı da o açıdır. Aşk güneş gibidir, sırf onu görebilmek için kara bulutları uzaklaştırmamız gerekiyor gözlerimizden ve o zaman güneşle gözlerimiz arasında mesafe olmadığının farkına varacağız. Gerçek olan şeyleri rüya gibi yok, tam gerçek olarak kabul edebileceğimizde, o zaman hakikat güneşi parlayacak kalplerimizde. ” GERÇEK AŞKTIR, AŞK GERÇEK!” bu yol o açıya giden en güzel yoldur. Bu aracı kaybetmemek bizim elimizde olduğu gibi, onu kaybetmenin de bizim elimizde olduğunu unutmamalıyız. En önemlisi "kırmızı" ışık yanmadan ulaşmaktır oraya, yoksa kabul etmeyecek o açı bizleri…