Tüketerek büyümeye çalışırken, tüketim toplumu çıkmazına girmişiz haberimiz yok. Dostlukları, sevgiyi, saygıyı, ahlakı da tükettik hatta öyle ki bundan haberimiz yok. Madden yokluk içinde manen doyuma uğramış bir toplumdan, her şeyi almasına rağmen doymayan ihtiyacının sınırı olmayan bir topluma dönüştük. Birbirimizin kıyafetlerini giyer, kitaplarını kullanırdık. Bu paylaşım acılarını da paylaşmamıza neden olurdu.
Komşumuzun acısı varken günlerce evimizde müzik dinlenmez, televizyon olduğu dönemde televizyon açılmazdı ki yas tutulurdu. Bize kıyafetler verilirdi ve Ayşe ablanın kıyafeti bana oluyor, diye büyüdüğünü düşünürdük biz. Kitap üzerine yazı yazamazdık çünkü bize tertemiz verilen kitapları bizden sonrakine aynı şekilde teslim etmenin bilincindeydik. Kitabın değerini belki de bu sebeple biliyorduk. Kitap derdi olmayan bir kuşak olarak kitabın kabını bile değiştirmeye gerek duymazdık. Kütüphanemiz vardı bizim, gider aradığımız kaynağı bulur, hızla bir not defterine araştırdığımız konuyu yazar ve kitabı kütüphane sorumlusuna teslim ederdik. Sessiz kitap okumak, hızlı okumak için kursa da gitmezdik. Belki de sessiz ve hızlı kitap okumak o dönemden kalma bir alışkanlıktı. Bizim arama motorumuz yoktu, o sebeple severdik kütüphaneleri. Bizim internet bağlantımız kesilmez her şekilde kitaba ulaşabilme yollarını kullanırdık. Kütüphane yoğunluğunu bilmezdik, gitmek, gelmek, araştırmak, not almak derken, zamanı iyi yönetemezdik ama bu ortamlarda sosyalleşirdik. Bizim sosyalleşmeden anladığımız sanal ortamlar değildi. Biz duygularımızı mektup yazarak ifade ederdik, bir sms yollayarak sevgi göstermezdik.
Emojimizde yoktu, utanınca yüzümüz kızarırdı, üzülünce suratımız asılırdı, üzülünce gözümüzden yaş gelirdi bizim. Her evde ansiklopedi yoktu, o zamanlar gazeteler de bu ihtiyacı fark etmiş olsa gerek ki kupon karşılığı ansiklopedi vermişti. Kupon, gazete yanında her gün verilen ve üzerinde numerik takip olan küçük kağıt parçasıydı amaç aslından her gün gazete alınmasının sağlanmasıydı ki karşılığından ansiklopedi alınması sağlansın. Şehir içi ulaşımlarda kullanılan otobüslerde biletlerimiz vardı, o biletler yakma sistemi ile yok edilirken araç içini duman kaplardı. Cep telefonumuz da yoktu. Ankesörlü telefonu gördüğümüzde çok mutlu olmuştuk. Demir para gibi bolca büyük ve küçük jeton taşırdık. Çünkü, her evde telefonda yoktu. Komşumuzun telefon numarasını eşimize dostumuza vererek iletişim kurabiliyorduk. Telefon bahanesiyle gittiğimiz komşumuzda muhabbet eder halini hatırını sorardık. Şimdi telefon bahanemizde yok her şey çok kolay elimizin altında ama zaman birinin hatırını sormaya dahi yetmiyor. Koşa koşa yaşadığımız dünyada boşa giden zamanın hesabını yapmadan, yapamadan zamanı tasarruflu kullanamaz olduk. Çok küçük şeylerle mutlu olan, maddi kıtlık içinde manevi bollukla yaşarken, zamanla maneviyatı harcayarak tükettik.