Romanımızın hikayesi 1968 yılında Rio de Janeiro' da. Bangu mahallesinde geçer. Yazarımızın kendisinin çocukluğuna dayanan otobiyografik bir romandır. Vasconcelos, okurlarına Rio de Janeiro'nun gecekondu kasabasında zorlu şartlar altında büyümekte olan, hayallerini, hüznünü ve düşüncelerini içinde yaşayan bir çocuğun kendi dünyasının görüntüsünü aktarıyor.
Hikâyemizin kahramanı küçük Zezé, hayatta kalan yedi kardeşin ikinci en küçüğüdür. Zorlayıcı şartlar altında, varoşlarda sürdürülen bir hayat ve babaları işsiz olduğundan, aileyi ayakta tutabilmek için fabrikada, uzun saatler ayakta kalarak çalışmak zorunda olan bir anne. Mahallede yoksulluk içinde yaşayan pek çok kişi var olsa da, özellikle Zezé’ye, ailesinin Noel'de iyi bir yemek ve hediyelere paralarının olmaması çok üzücü gelmektedir. Maddi sıkıntılar içerisinde olan ailesi, biriken kira borçları baş edilemez hale geldikten sonra, mecburiyetten yeni bir eve taşınmak zorunda kalırlar ve Zezé bu evin arka bahçesinde ileride arkadaş olacağı küçük portakal ağacı ile tanışır. Küçük kardeşiyle oyunlar oynayacağı bu evin arka bahçesinde kendisine heyecan verici yeni bir dünya yaratır.
Okulunda kendisine çok saygı duyduğu iyi kalpli öğretmeni. Üzmemek için tüm yaramazlıklarını dışarıda bırakan Zezè zeki ve çalışkan bir öğrencidir Zezé öğretmenini memnun etmek için çırpınır. Babasını üzdüğü için kendisini yollara vuran ve geç saatlere kadar ayakkabı boyayarak kazanacağı parası ile üzmüş olduğu babasının tekrar gönlünü kazanmak isteyen bu cesur çocukla gurur duyacağız.
Bir yarasa gibi rüzgâra karşı uçmak ve en büyük hayallerinden birisini gerçekleştirmek isteyen Zezé, bir gün okuldan kaçtığında, bir şekilde Valadares’in arabasına gizlice biner, biner binmesine, ama Valadares’in bunu fark edip onu döver. Valaderes'in dövmesinden sonra ona büyük öfke duyar. Büyürsem seni öldürürüm der Ama aradan birkaç gün geçtikten sonra, Zezé ayağındaki yaradan dolayı okula acılar içinde giderken Zezé’ye rastlayan Valadares onu arabasına davet eder ve Zezé ile aralarında çok sıkı bir dostluk başlar. Zezé'nin davranışları ve yaramazlığı hep bir ceza ya da kötü bir son ile bittiği için Zezé, iyiden iyiye kendisinin sevilmediğini, dışlandığını ve istenmediğini düşünmektedir. İşte bu sebepten, aklından geçen düşüncelerini, kendisine cevap verdiğini düşündüğü küçük portakal ağacıyla paylaşır.
Zezé, zeki ve kurnaz bir çocuktur, ama asla kötü niyetli değildir. Fakat bazen görmüş olduğu kötü muameleler yüreğinde ve düşüncelerinde intikam duygularını çağrıştırmaktadır. Hep şair olmayı hayal etmekte, müzikte güzellik bulmakta ve öğrenmeye hevesli olduğu görülmektedir. Babası, şarkı söylemeyi çok seven Zezé’ye, Arivaldo ile olan samimiyetini sonlandırmasını ve bir daha onunla asla şarkı söylememesini söyler ve ona kötü dayak atar...
Tüm bu acıları küçük yüreğinde taşıyan Zezé kardeşleri, arkadaşları ve çok sevdigi ama tren kazasında kaybettiği Valederios ile arasında geçen diyaloglardan bazı alıntıları sizinle paylaşayım.
Yaşı küçük düşüncesi büyük Zezèyi sizde tanıyın.
“Öyleyse bana öbür gün, kentten bir ‛Ayışığı’ getir.
“Tanrım! Neden hayat bazıları için bu kadar zor?..” s.41
“Yeryüzündeki her şey de Ulu Tanrı’nındır öyleyse. O zaman, çiçekler de…” (s.75-76)
“Kimseden hiçbir şey beklemiyorum. Böylece hayal kırıklığına da uğramamış oluyorum.” s.47
“Hepimiz büyüktük. Küçük küçük parçalarla, aynı üzüntüden payını alan büyük ve üzgün kişiler.” s.49
"Daha çok anlat” dedim.
“Hoşuna gidiyor mu?”
“Çok. Elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum.”
“Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?”
“Gider gibi yaparız." s.157
Kimin evinde bir Zezé'si olmamış ki içimizden biri o. Akıllı zeki ve hayallerine asılan Zezé herkesin gönlünde taht kuruyor.
Fakat Portekizlinin hakkını da vermek lazım toplumda kaç kişi Portekizli olup hayallerinizle ilgileniyor şefkat ve sevgi gösteriyor size?
Peki hangi Zezè birine olan sevgisinden dolayı travmalar geçiriyor sevgisinden hasta düşüyor. Zezè bu sevgiye bağlı kalıyor, üzülmeyin Portekizlinin de hayalleri Zezé'nin kalemiyle hikayelerinde yaşatılıyor. Bir çocuğun eğitiminin önemi, aynı zamanda yeteneklerinin keşfedilmesi ve aile içi şiddet konularında ders verici nitelikte olan eserde büyük küçük herkesin öğreneceği bir şeyler var.
Sevginin büyüklüğü ve bu sevgiyi nasıl göstereceğini bilmek ilişkilerimiz açısından hayat-ı öneme sahiptir. Bazen sevelim derken eziyoruz. Oysa iyi ilişkilerin temelinde yatan şey düzgün iletişim kurma ve sevgidir. Karın doyuralım derken sevgiden mahrum bırakmak, Karın açlığına sevgi açlığını da eklemedir... İçinde uçmaya hazır bir özgürlük kuşu taşıyan herkes. Onu uçurtamadığında dahi başkasına uçurtması için Özgürlük tutkusunu aşılamalı diyor bizim Zezémiz. Hiç içinizden şarkı söylediniz mi? Evet, tabi ki herkes söylemiştir. Ortamını bulup dışa şarkısını söyleyemeyenler kendi içlerine şarkılarını okumaya devam etmeli....
Peki, hiç konuşmayan bir ağaçla konuşuyor gibi konuştunuz mu? Zezè bunu yapıyordu. Bunu sizde yapın eğer sizi dinleyecek kimse yoksa fikir ve düşüncelerinizi, hayallerinizi ağaçlara nesnelere anlatın. Kaleme alın yazıya dökün. Paylaşın ki hayalleriniz büyüsün gerçeklemese de geleceğe aşılansın. Toplumsal gerçeklere ayna tutulan eserimizde doğal zenginlik kaynaklarına sahip Latin Amerika ülkelerinde yaşanan fakirlik ise ayrıca ele alınması gereken bir konudur.
Yazar içimizden biri tanıdığımız bir hikayeyi bizim hikayemizi anlatmış diyeceğiniz eşsiz bir eser. Okurken gözyaşlarınızı tutamayacak Zezé'ye derinden sevgi duyacaksınız.
Jose Mauro de Vasconcelos Kimdir?
(d. 26 Şubat 1920 Rio de Janeiro, Brezilya- ö. 24 Temmuz 1984) Brezilyalı yazar.
Vasconcelos, 26 Şubat 1920 de Rio de Janeiro yakınlarındaki Bangu kasabasında doğdu. Yarı Kızılderili yarı Portekizli, yoksul bir ailede doğan Vasconcelos iki ayrı kültürün de izlerini taşıdı. Oldukça yoksul olan ailesi, onu öğrenimini devam ettirmesi amacıyla Natal kasabasındaki amcasının yanına gönderdi. Orada 9 yaşındayken Potengi Irmağı’nda yüzmeyi öğrendi ve ilerde bir gün yüzme şampiyonu olmanın hayallerini kurdu. Liseyi Natal’da bitirdikten sonra 2 yıl tıp öğrenimi gördüyse de öğrenimini yarıda bırakıp yeni hayaller peşinde Rio de Janeiro’ya gitti. Orada ilk işi boks antrenörlüğü oldu. Tarım işçiliğinin yanı sıra garsonluk ve balıkçılık da yapan yazar, yaşamı boyunca çeşitli işlerde çalıştı. Bu durum, O'na yazdığı roman ve hikâyeler için önemli kaynak sağlamıştır. Değişik ortamlarda, değişik koşullarda farklı insanlar tanıdı. İyi bir gözlemci ve usta olan bu yazarın elinde bütün bu yaşamlardan pek çok roman çıktı ortaya. Bunlar yazarın çok yönlü kişiliğinin ve içinde bulunduğu arayışın bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
Genellikle romanlarında, roman karakterlerinin yaşamlarındaki zorlu yaşam koşullarını, yoksulluğu ve şiddeti tüm çıplaklığıyla anlatır; ama özellikle Şeker Portakalı ile onun devamı olan Güneşi Uyandıralım ve Delifişek gibi bazı romanları tüm bunlarla birlikte duygusallık ve iyimserlik de içermektedir. Brezilya'nın ormanlarında ya da step bölgesi sertaolarda yaşayan insanların, elmas avcısı garimpeiroların, yerlilerin, denizcilerin, değişik insanların yaşamlarından kesitleri ve ruh hallerini anlatır.
José Mauro de Vasconcelos’un yazdığı ilk eseri Yaban Muzu (1942)'dur. Beyaz Toprak (1945) isimli eseri en çok beğenilen eserleri arasındadır. Kayığım Rosinha (1961) ile ününün doruğuna çıkan yazarı dünya çapında tanıtan eseri Zéze'nin maceralarını anlatan üçleme romanın ilk kitabı olan Şeker Portakalı olmuştur. Bu romanı 12 günde yazdığını belirten yazar, eserine duyduğu sevgiyi “Ama onu 20 yıldan fazla taşıdım yüreğimde” sözüyle özetlemiştir. Eserin özgün adı O Meu Pé de Laranja Lima’dır (1968). 24 Temmuz 1984'te ölmüştür.
Deniz Boyraci