Mervenur Uç: Yaşam

Mervenur Uç: Yaşam

Kimi zindan medeni topraklar,

İçinde vardır hayatı yıkılanlar.

Yaşayanlar ve yaşamaktan kaçanlar,

Mahkum, mezarda ziyaretçin var.


Kurulu oyunlar ve piyonlar,

Teker teker yok olurlar. 

Dünyevi yaşam, kahrolsunlar, 

Yolun sonunda ecelin var. 


Ne kaçsan yarar ne saklansan, 

Zihnin oynar rüyada kumar. 

Ademoğlu değil mi? Yalanlar saçan. 

Dönsen sırtını, bıçaklayan var. 

Çiğdem Yel: Hayat Yarışında Rakibimiz Kendi Şahsımızdır

Merhaba Çiğdem Hanım, okuyucularımıza kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Merhabalar 1986 doğumlu evli ve iki çocuk annesiyim. İstanbul’da yaşıyorum. 2007 yılında Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İşletme Bölümünden mezun oldum ve ardından çalışma hayatına başladım. İki ayrı Mali Müşavirlik Ofisinde yıllarca aktif olarak muhasebecilik yaptım. Hayata dair bir takım soruların cevapları için delice araştırmalar yaptım. Sorularıma bulduğum cevaplar beni farklı mecraların içerisine dahil etti. Kıymetli hocalardan medrese ilimleri aldım. Ve sonrasında bu alanda çalışmalar yapmaya başladım. Halihazırda da devam etmekteyim. Okumayı ve araştırmayı çok severdim fakat anladım ki yazmayı da çok seviyormuşum. Tarihi yerleri gezmek, gezerken gördüklerime tefekkürle bakmak, oralarda bir zamanlar başka başka hayatların, hikayelerin yaşandığını derin derin düşünmek,  el sanatlarıyla uğraşmakta yine sevdiğim faaliyetlerdendir.

Yazar Çiğdem Yel, Sohbet Tadında

Yazma yolculuğunuzdan kısaca bahseder misiniz? Sizi kitap yazmaya yönlendiren nedenler nelerdir?

Yıllardır hanımlara özel  düzenlenen toplantı ve etkinliklere konuşmacı olarak davet ediliyordum ve bu davetlerin çoğunda kız kardeşim de bana eşlik ediyordu. Bir gün bana “abla sanki önünde bir kitap varmış da ondan okuyormuş gibi anlatıyorsun, neden kitap yazmıyorsun.” deyince bir an acaba diye düşünüp akabinde yazmaya başladım ki,  zaten asıl maksadım daha fazla insana ulaşmak elimden geldiği kadar yardımcı olmaktı ve böylece çok daha büyük ve bir o kadar da farklı kitlelere de ulaşabileceğimi düşündüm. Çünkü zaten katıldığım programa gelenler belli bir düşünce rotası olan yani belirli bir düşünce yapısındaki insanlardan oluşmakta iken, bu vesile ile her kesimden, her düşünceden insana ulaşma şansı yakalamış olduğumu düşünüyorum. Rotasını kaybetmiş, ışığı sönmüş, çıkış yolu bulabilmek adına bütün tuşlara basmış ve uçurumun kenarında çaresiz ve kimsesiz kaldığını zanneden nice insanlara yalnız, çaresiz ve kimsesiz olmadıklarını, kendilerinin kıymetini farkına varıp hayata bütün enerjileri ile dahil olup, sıkı sıkıya sarılmaları adına gayret etmekteyim.

Bu yolculukta size kimler destek oldu?

En başta canım oğlum Muhammed Kayra’m, eşim, babam ve tabii ki teşvik eden kız kardeşim. Onlara da sizin vesilenizle her daim yanımda olup, desteklerini esirgemedikleri için  bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum.

İsmiyle müsemma eseriniz Sohbet Tadında Alaska Yayınları’ndan çıktı, tebrik ederiz. Kitabınızda okurlarınızı ne gibi sürprizler bekliyor?

Öncelikle teşekkür ederim. Birçok konuda farkındalık kazanıp, özellikle  kendilik algılarında radikal değişiklik oluşacağını düşünüyorum.

Başucu yazar ve kitaplarınız nelerdir? Yazarların ve kitapların hayatınıza nasıl bir etkisi oldu?

Kuranı Kerim’in tefsiri olan Ruhul Furkan, İmam Gazali’nin İhya’sı, Mahmut Ustaosmanoğlu’nun Sohbetler... Bu ve okuduğum diğer eşsiz eserler bana hiçbir şey bilmediğimi ve öğrenme sürecinin mezara kadar devam edeceğini öğretti ve daha sakin, dingin, sıkıntıda bile huzurlu olabilmeyi, kimseyi suçlamamayı, başa gelenin Allah’tan olduğunu ve insanların bu noktada sadece birer sebebe araç  olduğunu idrak etmemi sağlayıp, olaylara bakış açımı pozitif yönde değiştirdiğini düşünüyorum.

Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitabınız var mı? Okuyucularınıza ipucu verir misiniz?

Evet var” Sohbet Tadında” kitabımızın devamı niteliğinde fakat daha kapsamlı bir eser olacak inşallah

Son olarak okuyuculara söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Hayat hepimiz için bir yarıştır fakat yarıştaki rakibimiz yine kendi şahsımız. Hayatın yani yarışın sonuna gelindiğinde herkes haramlardan, yasaklardan, çirkin, boş ve faydasız işlerden kaçmayı ne kadar başarabildiyse o kadar yarışın galibi olacak. Bunun farkında olunan bir hayat yaşamak duasıyla...

Kitapları Anlamak İnsanları Anlamak Gibidir

Merhaba Merve Hanım, okuyucularımıza kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Merhabalar ben Merve Çetin. Afyon Kocatepe Üniversitesi Yerel Yönetimler, ikinci Üniversite ise İstanbul Üniversitesi Çocuk Gelişimi mezunuyum. Kısaca hobilerim; yazı yazmak, yeni yerler keşfetmek, önemli olan her an veya olayları, hikayeleri not etmek de en sevdiğim hobilerim arasındadır. Bu yüzden hep çantamda küçük bir not defterim ve kalemliğim bulunur. Kendimi yaşıma göre olgun,  sağduyulu, pozitif buluyorum ve fazla iyimserim. Bu da hayata bakış açımı olumlu yönde etkiliyor. Yaşımdan erken yaşadıklarımdan da olabilir; hayatımda yaşanan her şeyin olabilirliğini çabuk kabul eden bir yapım var. Bu yüzden olaylara daha mantıklı yaklaşabiliyorum. Fazla sabırlı ve duaya çok inanan biriyim. Beni içten ve samimi bir dua çok etkiler. Doğallıktan yanayım. Yapmacık insanlardan ışık hızında soğurum ve uzaklaşırım. Çevremdeki insanların benim samimiyetimi ve doğallığımı dile getirmeleri beni çok mutlu ediyor bu yüzden. Son olarak da herhangi bir şeye başladıysam mutlaka onu zamanında bitirmeliyim. Bu huyum bazen beni zorlasa bile yapmam gerekiyor. Siz kısaca dediniz ama ben biraz fazla uzattım kusuruma bakmayın.

Yazar Merve Çetin

Yazma yolculuğunuzdan kısaca bahseder misiniz? Sizi kitap yazmaya yönlendiren nedenler nelerdir?

Ben diğer çocuklar gibi ailem ve ninnilerle büyüyen bir prenses hiç olmadım. Benim çocukluğum hep gurbet yolu beklemekle geçti. Ailem geçimimizi sağlamak için başka diyarlara gidiyorlardı kışları. Ben köydeki okula başladığım için onlarla beraber gidemiyordum. Bu yüzden çocukluğum yalnız geçti benim. Sabahattin Ali’nin bir sözü vardır; “Ben dünyadan ziyade, kafamın içinde yaşayan bir insanım” diye. İşte bende tam bunu yaşadım o dönemler. Herkesin yeterince derdi var zaten bir de ben yük olmayayım diye kimseye bir şey isteyemezdim. Tabii o zamanlar çocukluğumun verdiği utangaçlıkla daha da içe kapanıktım. Bu yüzden hep kafamda yaşar, günlüğüme yazardım. çok günlük tutmuşluğum var benim. ilk yazılarım böyle böyle başladı. Kimseye anlatamadığım şeyleri yani aslında her şeyi günlüğüme yazardım. Büyüyünce bu içimde hep ukte olarak kalmıştı. Kendimi denemek istedim ve günlüklerimden kesitleri gerçek kurgu ne varsa düzenleyip bilgisayarıma geçirdim. Zaten arkadaşlarım da sürekli söylerlerdi sen neden bir kitap yazmıyorsun diye.. Bende yazmaya karar verdim. Hikayem bu şekilde başladı.

Bu yolculukta size kimler destek oldu?

İkinci soruda da dediğim gibi arkadaşlarım ve ailem en büyük destekçim oldular. Bir de  tıkandığım zamanlarda çok kendi elimden tutmuşluğum vardır. Bu yüzden kendime de çok şey borçluyum diyebiliriz.

Pozitif mesajlar içeren ve insana yaşam enerjisi yükleyen Her Gerçek Bir Hayal İle Başlar isimli kitabınız Alaska Yayınları’ndan çıktı, tebrik ederiz. Kitabınızda okurlarınızı ne gibi sürprizler bekliyor?

Öncelikle teşekkür ederim. Her Gerçek Bir Hayal İle Başlar kitabımızda okurlarımızı, sizin de söylediğiniz gibi zor ve yalnız zamanlarında onlara büyük bir yaşam enerjisi olacak. Pozitif mesajlar içermesi bu benim insanlara iyi gelmek istememden kaynaklandığı için bu yüzden hayatın sunduğu kara ve çetin günlere inat, bu durumların içinde her sabah doğan bir güneş gibi gülümsemeleri ve olumlu yönde mesajlar okuyarak kendilerine şifa kaynağı olacağına inanıyorum bu kitabın. Dertleşme havası içeren bu kitabımızın okurları sıkmadan karşılıklı sohbet halinde olduklarını ve bu yüzden kendilerini yalnız hissettirmeyecek çok güzel bir başucu kitabı olduğunu düşünüyorum. Zaten okudukların da ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklardır. Hatta yaşayacaklardır diyebilirim. Belki burada anlatamadığım başka sürprizlerde barındırıyor olabilir bu kitabımızın içinde.

Başucu yazar ve kitaplarınız nelerdir? Yazarların ve kitapların hayatınıza nasıl bir etkisi oldu?

İlki Nüvide Gültunca Tulgar’dan Kendi Kutup Yıldızını Bul’dur. Bu kitap yaşama sevincini artıran öykülerle doludur. İlk lisede aldım sanırım yanlış hatırlamıyorsam. Beni çok etkilemişti. Lise dönemi bilirsiniz ki ergenlik dönemine denk geliyor ve bu dönem çok çalkantılı geçiyor çoğu genç için diye düşünüyorum. Çünkü benim için de çok zorlu yıllardı. Okulda proje bir kitap olarak okutuluyordu. Hayatıma girdiği andan bu yana başucumdan hiç ayırmadım. Çok kötü ve zorlu bir günün ardından ya da hayata karşı mücadelemde sorularımın karşılığını alamadığım zamanlarda, önce sorumu sorar sonra rastgele bir sayfasını açarım o öykülerin ve güzel cümlelerin içinden ilk denk geldiğim sözcükle kucaklaşırdım. Sanki aradığım her şeyi biliyor gibi net yanıtlar alırdım. İkinci başucu yazarım ise Reşat Nuri güntekin ve eseri Çalıkuşu hala favorilerim arasında ilk sıradadır. Eserde geçen Feride’nin hayatı yalnız geçirdiği çocukluğu, gençliği ve hayata karşı mücadeleci ruhu, huyunu suyunu  kendime hep yakın bulmuşumdur bu yüzden o zor zamanlarıma çok olumlu etkiler bıraktılar diyebilirim.

Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitabınız var mı? Okuyucularınıza ipucu verir misiniz?

3. kitabım daha yeni çıktığı için üzerinde çalıştığım bir kitabım şu anlık yok. Ama yeni bir kitap yazmaya başlayacak olursam, hayata geçirmek istediğim birkaç fikir var tabii ki. Bu da okurlarıma sürpriz olsun.

Son olarak okuyuculara söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Evet tabii ki. Kesinlikle kitaplara karşı önyargılı olmasınlar. Kitapları anlamak insanı anlamak gibidir. Dışına göre yargılarsan içindeki sakladığı inciden haberin olmaz. Bu yüzden yeniliklere açık olmak insana artı katar. Biz yeni tanınan yazarlara hep önyargılı yaklaşılıyor bu çok yanlış bence. Tamam sevmezsin bunu anlarım lakin saygı çok ön planda benim için. Bir de yeni çıkan Her Gerçek Bir Hayal İle Başlar kitabımı ve diğer kitaplarımı okumalarını rica ediyorum. İçinizde sakladığınız dağın altında ağlayan o küçük çocukluğunuzun başını okşayacak ve onu olduğu haliyle kabul edip sevecek cümlelerle tanışabilirsiniz belki de kitaplarımda. O yüzden birbirimizi Allah rızası için seversek çoğu engelleri aşmış olacağımızı düşünmüyorum. Yazar okur ilişkisini çok seviyorum. Umarım imza günlerinde kitabını da imzaladığım canım okurlarımdan biri de siz olursunuz. Sizi seviyorum hoşça kalın. Edebiyat Gazetesine de bu güzel söyleşi için çok teşekkür ediyorum.

Yazmaktan Asla Vazgeçmeyin

Merhaba Emre Bey, okuyucularımıza kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Ben Emre İmzalı. 32 yaşındayım. İstanbul’da yaşıyorum. Kadir Has Üniversitesi, İletişim Fakültesi, İletişim Tasarımı bölümü mezunuyum. Kitap okumayı, sokak hayvanlarını beslemeyi, film seyretmeyi çok severim. Ayrıca fanatik bir Beşiktaş taraftarıyım. Çalışkan ve sabırlı bir kişiliğim vardır.

Yazar Emre İmzalı

Yazma yolculuğunuzdan kısaca bahseder misiniz? Sizi kitap yazmaya yönlendiren nedenler nelerdir?

Ben kitap yazmaya başlamadan önce uzun metraj film senaryoları yazıyordum. İki tane uzun metraj film senaryom var. Zaten Vahşet Ormanı adlı romanım da bu senaryolardan biriydi. Sonrasında yaklaşık 20 - 25 sayfa ekleyip edebi bir yön verip onu romana çevirmiştim.

Bu yolculukta size kimler destek oldu?

Her zamanki gibi ailem destek oldu. Ailem bu konuda benim hep yanımdaydı.

Vahşet Ormanı isimli kitabınız Alaska Yayınları’ndan çıktı, tebrik ederiz. Kitabınızda okurlarınızı ne gibi sürprizler bekliyor?

Kitabımda özellikle Flashbackler yani geriye, geçmişe dönüşler hikayenin yapı taşlarını oluşturuyor. Okuyucular kitabımı okurken Flashbackler onları çok şaşırtacak ve Flashbackleri çok beğenecekler. O yüzden kitabımı sonuna kadar okumalarını tavsiye ediyorum.

Başucu yazar ve kitaplarınız nelerdir? Yazarların ve kitapların hayatınıza nasıl bir etkisi oldu?

Başucu yazar ve kitabım yok. Ben yazar ayırt etmeksizin hemen hemen her kitabı okurum. Yazarların ve kitap okumanın hayatıma çok olumlu etkileri oldu. Hayal gücüm daha çok genişledi. Hayatta olaylara ve durumlara karşı bakış açım değişti. Daha fazla bilgilendim. Genel kültürüm daha da arttı.

Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitabınız var mı? Okuyucularınıza ipucu verir misiniz?

Bir değil hatta iki tane var. Son bir senedir iki tane çocuk kitabı üzerinde çalışıyorum. Okuyucularımı bu defa içi mizah dolu birbirinden ayrı ama birbirinin devamı niteliğinde olan iki büyük macera bekliyor.

Son olarak okuyuculara söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Yazmaktan asla vazgeçmesinler.

Hayat Okuyarak Daha Güzeldir

Merhaba Yüksel Bey, okuyucularımıza kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Merhaba. Öncelikle sevgili okurlarınız, kitap severlerle tanışmamda bir köprü olduğunuz için size en derin teşekkürlerimi sunarım. Her yazarın hazinesi; duygu, düşünce, fikir, çile, his, tefekkür gibi cevherler hükmündeki sayısız değerlerinin cem olduğu kelimeleridir, cümleleridir. Ve kilit üstüne kilitlerle korunan maddi hazinelerin aksine, her yazar hazinesini paylaşmak, dağıtmak, ikram etmek ister. Böyle çoğalır, büyür, bereketlenir kadim edebiyat ağacının dalları. İşte bu sebeple mütevazı kelime dağarcığımdakileri; onları benden daha iyi anlayıp, benden daha iyi hissedip, o sözcüklerin hak ettiği gerçek değerleri kazandıracak kıymetli kitap severlere bir kapı da siz açtığınız için minnettarım. 1972 yılının bir kış sabahı Konya’nın Sarayönü ilçesinde gözlerimi dünyaya açmışım. Öyle anlatmıştı, karlara bata çıka koşarak gelmiştim sana diyen, Ebe Ana. Belki o gün doktor yoktu veyahut ben hastaneyi bekleyememiştim. Eski zaman… Okulu, okul yaşından öne sevmiştim evimizin karşısındaki öğrencileri ve öğretmenleri seyrederken. Baktı ki meraklıyım, uslu duracağım sözüne güvenerek kırmayıp beni de sınıfına alıvermişti Gülümser Öğretmen. Misafir olarak…

Yazar Yüksel Ela

Konya Alaattin İlkokulu resmi kayıtlı ilk okulum olmuştu. İlk ders, ilk kalem, ilk yazı… Temel sağlam olursa üzerine ne istiyorsanız bina edersiniz. Şefkatin, mesuliyetin, sahiplenmenin, bilgeliğin adıydı Münevver Öğretmen. Ve sadece ilk kısmına değil hayat felsefemin her noktasına temas edecekti o naif ses. Bir kanaviçe gibi… Orta okul ve lise yine Konya’da… Ardından tıbbiye için istikamet İstanbul… Anesteziyoloji ve Reanimasyon uzmanlığım da aynı yerden; İstanbul Üniversitesi. Uzun yıllar boyunca Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak tıbbiyeye hizmet ettim, akademisyenlik yaptım. Mezun ettiğim çok öğrencilerim oldu. Bazen farklı yerlerde karşılaşıyoruz. Unutmamışlar. Memnuniyet verici… Vefa herkesin gönlüne hoş gelen bir haslettir.

Yazma yolculuğunuzdan kısaca bahseder misiniz? Sizi kitap yazmaya yönlendiren nedenler nelerdir?

Akademisyenlik yaptığım yıllarda katıldığım araştırmaların neticesi olarak çok sayıda bilimsel makalem oldu. Yerli ve yabancı hakemli dergilerde yayınlanan ellinin üzerinde bilimsel makaleye imza atmıştım. Ancak edebi eser verme manasında yazın hayatımın roman kısmı elli yaşımın sonrasına rastlar. Bir anlamda farklı bir içsel yolculuğun ardından kelimelere yüklediğim duygu ve düşüncelerimi önceleri sırf kendim ve kızlarım için kâğıda aktarıyordum. Küçük eğitici hikayeler… Onlardan uzaktaydım ve mektup oldukça etkili bir eğitim yöntemiydi. Sonrasında, arkadan gelen tüm nesle daha kapsamlı eserler üretmeye karar verip uzun soluklu bir macerayı işledi kalemim kâğıda. Ve böylece Ateşe Yürüyenler romanım iki kapak arasından okuyuculara seslenmeye başladı. Aslında ilk basılan, gerçek bir hayat hikayesinden esinlenerek kurguladığım tarihi roman Polboşka’dır. Ama ilk yazdığım, Ateşe Yürüyenler... Bundan dolayıdır ki bu eserin bendeki yeri bambaşkadır.

Bu yolculukta size kimler destek oldu?

Elbette ailemin desteği yadsınamaz. Kitaplarıma ilk eleştiriler hep onlardan gelir. Yapıcı eleştiriler… Okurken sıkılmaları veya ellerinden bırakamamaları bile benim için inanılmaz değerli fikirler verir. Okuyucularım kitaplarımın akıcı bir üsluba sahip olduğunu söylerler. Bunda eşimin ve kızlarımın katkısı büyüktür. Daha az tasvir daha çok olay örgüsü… Genç trendin isteği bu yönde. Ne var ki romanın klasik kalıbından uzaklaşmak da benim kalemimin hasleti değil. Dengeyi bulmak zannedildiği kadar kolay olmuyor. Ailemden sonra yakın çevrem, dostlarım incelerler taslak metinleri. El yazmalarını bile okumak isteyenler olur. Beni yazmaya teşvik eden de onların bu güzel ilgisidir. Ve son olarak sevgili dostum, editörüm, sayın Adem Polat; eğitim ordusunun mümtaz, sevilen ferdi… İsmini anmadan geçmek olmaz. Bir editöryal desteğin çok ötesinde, kitaplarımdaki her satırı dikkatle okuyup incelemesi benim için cevher hükmündedir. Emeğine sağlık…

Ateşe Yürüyenler isimli kitabınız Alaska Yayınları’ndan çıktı, tebrik ederiz. Kitabınızda okurlarınızı ne gibi sürprizler bekliyor?

Alışılmışın dışında bir yolculuk, farklı bir kayboluş hikayesi, bir anda akıllara durgunluk verecek bir direnişin içinde kendini buluverme… Zaman, mekân ve insana ait her şeyin yabancı olduğu bir dünya… Ayda Kayra Karahan, on sekizinde bir genç kızdır. Hayattan bunaldığı, hafakanlarla boğuştuğu bir dönemde bir kaçış noktası ararken, kaybolduğu yerde bulur tek tek kayıplarını. Yeni tanıştığı ve ne yapacağını bilemediği duygulara da kapılır, aşk gibi. Birçok anlamda farklı bir uyanış ve sürprizler içeren bir son bekliyor okuyucuları.

Başucu yazar ve kitaplarınız nelerdir? Yazarların ve kitapların hayatınıza nasıl bir etkisi oldu?

İlk okul çağlarımda, “Bu kitap sana göre biraz büyük değil mi?” eleştirilerine aldırmadan okuduğum ilk roman John Steinbeck imzalı Gazap Üzümleri olmuştu. Elimden bırakamıyordum. Her satırı, her paragrafı sakin sakin, bazen tekrar ederek, özümsemeye çalışarak okumak isterdim. Dünyayla ilgim kesilir, sayfalar büyür, beni de içine alır, oradaki karakterlerin arasına karışıverirdim. Onlara yapılan gadri, haksızlıkları kendi ruhumda duyar, acılarını yaşardım. Ne güzel aktarmış yazar duyguyu okurlarına… Caddenin solundan devam ediyordum… Maksim Gorki, Aziz Nesin, Zülfü Livaneli… Ve daha niceleri… Erken gençlik yılları hep böyle… Sonraları edebiyat bahçesinin farklı renklerinden de istifadem oldu. Alexandre Dumas’ın Monte Kristo Kontu ve Siyah Lale’si, George Orwell’ın Hayvan Çiftliği ve 1984’ü, Agatha Christie’nin Doğu Ekspresinde Cinayet’i… Etkilendiğim ve hep başucumda tutmak istediğim o kadar çok kitap var ki, saymakla bitmez… Son zamanlarımda beni en çok sarsan kitapsa Zülfü Livaneli’nin Serenat’ıdır. Yaşanmış bir hikâyeye dayanıyor olmasıysa ayrıca etkilemişti. Yine Livaneli’nin Edebiyat Güzeldir kitabı, bir el kitabı gibi, yazarlık yolculuğumda oldukça istifade ettiğim bir eserdir.

Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitabınız var mı? Okuyucularınıza ipucu verir misiniz?

Yeni bir roman… Üç farklı karakterin kapsamlı bir analizini bulacağınız yeni çalışmam tamamlanmak üzere. Olaylar Ege’nin Cennet gibi bir kasabasında geçer. Sayfalar ilerledikçe mücadele renk değiştirerek heyecanı sürekli artırır. Bir sürpriz, özellikle Ateşe Yürüyenler’i okuyup sevenler için kitabın sonunda okuyucuları beklemekte. Bir devam kitabı olmadığını belirtmek isterim. Çok farklı bir konu ele alınmıştır.

Son olarak okuyuculara söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Hayat güzeldir. Okuyarak hayat daha güzeldir. Her kitapta kendi dünyanızdan çıkar, yeni dünyalara yelken açarsınız. Okurken benliğiniz siz olmaktan uzaklaşır. Bir bakmışsınız ki ana karakterlerden birinin kimliğine bürünüvermişsiniz. Ta ki son sayfayı çevirene kadar. Kendi aleminize geri döndüğünüzde bu sırlı yolculuktan geriye paha biçilemez duygu ve düşüneler yanınıza hediye olarak verilmiştir. İstediğinizi alır sahiplenirsiniz, istemediğinizi zihin raflarınızda sergilersiniz. Bu muhteşem bir şey. Okurken ben böyle hissediyorum. Bütün okuyuculara kitap kokulu günler dilerim. Sayfalarda buluşmak üzere… 

Kitaplar Dünya Görüşümüzü Zenginleştirir

Merhaba Mehmet Bey, okuyucularımıza kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Yapmış olduğunuz bu güzel söyleşi vesilesiyle tüm okuyucularıma selamlarımı iletiyorum. Türkiye’nin aylık tek edebiyat gazetesinde benimle böylesi güzel bir söyleşi düzenlediğiniz için size de ayrıca teşekkür ederim. Evliyim, Iğdır’da ikamet ediyorum. Immanuel Kant’ın “Zaman sessiz bir testeredir.” özdeyişiyle hakikaten zamanın nasıl geçtiğine inanamasam da kendimi 36 yaşında buldum. Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği mezunuyum. Özel bir kurumda Türkçe derslerine giriyorum. Aynı zamanda Iğdır Üniversitesinde Eski Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı’nda tezli yüksek lisans ve İstanbul Üniversitesi Çocuk Gelişimi (açık öğretim) lisans bölümü de okumaktayım. Çeşitli yayın organlarında köşe yazıları yazıyorum.

Yazar Mehmet Çobas

Yazma yolculuğunuzdan kısaca bahseder misiniz? Sizi kitap yazmaya yönlendiren nedenler nelerdir?

Etrafımı ihata eden beton yığınlarının ötesine vardığımda; ağaçları, kuşları, tan ve gurup vaktini izliyordum. Bu eylemlere nail olurken de aslında içimde ukde olan asıl şeyin yazmak olduğunu fark ettim. Doğanın mükemmel kanununa riayet etmeyen insanî unsurları görmemek için yazmaya başladım. Kendi hayalimin sınırları içinde özgürce yaşamak için yazmaya başladım. Asi duygularımı içimden atmak için yazmaya başladım. 

Bu yolculukta size kimler destek oldu?

Hazin Bir Hikâye’yi yazdığım vakitlerde, yazdıklarımı sesli okuyordum. O anlarda Sevgili eşim beni sabırla, heyecanla dinliyor; teveccüh gösteriyordu. Dolayısıyla sevgili eşime ve yaşadığımız doğaya minnettarım.

Hazin Bir Hikâye isimli kitabınız Alaska Yayınları’ndan çıktı, tebrik ederiz. Kitabınızda okurlarınızı ne gibi sürprizler bekliyor?

Teşekkür ederim. Hazin Bir Hikâye, savaşın ve yoksulluğun gölgesinden uzaklaşmak isteyen bir gencin ne denli zorluklar yaşadığını; bu zor ve korku dolu yolculukta kızını esrarengiz bir şekilde kaybetmesini anlatıyor. Aslında savaşın korkunç sonuçlarını bize gösteriyor. Kitabın her bölümü bir sürpriz barındırıyor. Son bölümler ise okuyucuyu elbette şaşırtacaktır. Samir ve kızı Verâ’nın bu yolculukta hayatta kalmak için bir yerlere sığınmasına tanık olacağız. Kâh hüzünleneceğiz kâh korkacağız. 

Başucu yazar ve kitaplarınız nelerdir? Yazarların ve kitapların hayatınıza nasıl bir etkisi oldu?

Öncelikle Orhan Pamuk’un Kafamda Bir Tuhaflık, Benim Adım Kırmızı; Jack London’ın Martın Eden; Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar; Gonçarov’un Oblomov’u ve Vedat Türkali’nin Bir Gün Tek Başına eserleri beni çok etkiledi. Bu güzel eserler, insanın yüreğine dokunuyor; her bir insanın –az ya da çok- yaşadıklarını tasvir ediyor. Bir eseri başarılı kılan ve okuyucuda derin iz bırakan unsur ya da unsurlar nelerdir? Bu unsurlardan birkaçı şöyledir: Bir yazar, evrensel değerleri göz ardı etmediği sürece başarılı olur, zerreden kürreye yaratılmış tüm değerlere ferasetle yaklaştığı müddetçe sevilir ve çok okuyucu bulur. Dolayısıyla okuduğum ve etkilendiğim bu kitaplarda bu anlayışı sezdim. Bu kitapların dışında dünya klasikleri de muazzamdır. İlkokuldan beri okuduğumuz eserlerdir birçoğu. Bizim edebiyatımızda ise Tanzimat Dönemi’nden sonra roman, hikâye gibi türlerle tanıştık. Öncesinde divan edebiyatı döneminde nesir ve nazım türlerinde harikulade eserler verilmişti. O dönemin eserleri de bende derin bir iz bıraktı ve hâlâ okumaya devam ediyorum. 

Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitabınız var mı? Okuyucularınıza ipucu verir misiniz?

Evet, üzerinde çalıştığım bir eser var. Divan edebiyatını anlatan roman türünde bir eser olacaktır. 

Son olarak okuyuculara söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Maalesef günümüzde edebi nezaketten uzak popüler yapıtlar ön plana çıkmaktadır. Bu da okuyucunun nitelikli yapıtları fark etmelerine engel oluyor. İcmal etmek gerekirse okuyucuların bu konuda daha seçkin davranmalarını ve nitelikli eserleri okumalarını arzuluyorum. Öncelikle dünya ve Türk klasiklerini okumalarını tavsiye ediyorum. Son olarak değerli okuyucularımıza şunu belirtmek istiyorum: Hiç olmasa haftada ya da ayda birkaç tane kitap alalım, evimizde bir kütüphane kuralım. Kitaplar dünya görüşümüzü zenginleştirir, bakış açımızı farklılaştırır. Huzurlu bir yaşam için hep birlikte kültürlenelim.

Şairlik Bir Sırrı Hikmettir

Merhaba Zübeyde Hanım, okuyucularımıza kısaca kendinizden bahseder misiniz?

1957 yılında Kahramanmaraş ilinin Elbistan ilçesi, Söğütlü beldesinde (eski adı Anbarcık Köyü ) dünyaya gelmişim. Her şiirimde bir parça özlem duyduğum, yaşadığı yıllarda her mısramda katkılarını hissettiğim Rahmetli babam Halk şiirinin usta temsilcilerinden birisi olan Sayın Hacı Hasan Uğur’dur ve bana şiir yazma aşkını aşıladığı için ona minnettarım. Babam aynı zamanda 1995 yılında Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenmiş olan “Aile ve Toplum” konulu şiir yarışmasında da birincilik ödülüne layık görülerek çok büyük bir onur yaşamama ve bir kez daha onu örnek almamın hayatıma ışık saçtığını göstermiştir. 1974 yılında dünya evine girdim ve çok şükür daha uzun yıllarımızın olacağı 50 yıllık evliliğimden 4 evlat 3 torun sahibi olmayı Yüce Rabbim bahşetti. Şu anda eşim Celal Kozanoğlu ile emekliliğimiz ve torunlarımızın cıvıldamaları ile her anımızı keyifle geçiriyoruz.

Zübeyde Kozanoğlu

Yazma yolculuğunuzdan kısaca bahseder misiniz? Sizi kitap yazmaya yönlendiren nedenler nelerdir?

Yazma yolcuğumun hikayesi aslına bakarsanız biraz uzun. Öncelikle bizim çocukluğumuzun ve gençliğimizin geçtiği yıllarda televizyon yok, internet yok ancak edebiyat ve şiir yaşamımızın tam merkezindeydi. Rahmetli babam hem yazar hem okurdu ve onu hayranlıkla izlerdik ve dinlerdik, tabi ben de zamanla babamın şiirlerini okuyarak şiir yazma kabiliyetimin beslendiğini yıllar içerisinde hissederek yazmaya başladım. Hatta kendi kendime ilk zamanlarda yazmış olduğum şiirlerimi babamın şiirine benzemiyor diyerek kimseye göstermediğim günler çok olmuştur. Ancak şiir ile çıktığım yolda, en büyük destekçim eşim olmuştur. Her defasında büyük bir zevkle şiirlerimi ilk ona okumuşumdur. Aklımdan geçen her bir kelimeyi, her bir cümleyi, her bir mısrayı, her şiiri dünyamızda ve etrafımızda yaşanılan olayları, felaketleri, acıları, sevinçleri, mutlulukları ve ülke sevdamı kah empati ile kah teşbih ile kah içtenlikle gönül dostlarımız ile buluşturmaya çalıştım, şiir severlerin kendilerinden de duygular bulabileceğine inandığım şiirlerimi bu nedenle bir kitap haline getirerek sunmak bana çok ciddi bir haz verdi. Okuyucularımın da aynı hazzı tatmasını umut ediyorum.

Bu yolculukta size kimler destek oldu?

Az evvelde bahsetmiş olduğum gibi eşimin desteği benim için paha biçilemez olmuştur, her desteğinde biraz daha yol kat etmemi sağladığı için eşime sonsuz teşekkür ediyorum. Yazılan şiirlerin paylaşıldıkça, okundukça, şairinde olgunlaştığına inanan evlatlarım ve çevremde ki şiirlerimi dinleyen ve beğenen dostlarımın da bu kitabımı çıkarmam da motivasyon sağladığını belirtmek isterim. Desteklerini benden esirgemeyen herkese canı gönülden şiir tadında teşekkür ediyorum.

Sizce şiir nedir? Şiirde olmazsa olmaz dediğiniz öğeler var mı?

Şiir anlatılır mı bilemedim, benim yaşamımın her anıdır benim için. Şiir yaşamın başlangıcından ölüme kadar süren hayatımızda yaşadığımız duygularımızdan, düşüncelerimizden, özlemlerimizden, hayallerimizden süzdüğümüz birikimlerimizi estetik duygular ile harmanladığımız duygular bütünüdür diyebilirim. Yazılan kimi şiirler matemi  ağıtlara, kimi şiirler sevinçleri türkülere dönüştürmüş. Kimi şiirler ise her türlü yaşanan aşkı sevdayı beyitlerinde yaşatmış. Bende dilim döndüğünce kalem ve kâğıt ile daha çok muhabbet kuranlardan şiiri nakşedenlerden olmaya çalıştım. Bu uzun bir yolculuk ve her aşaması bana büyük mutluluk veriyor. Şiirde olmazsa olmaz dediğim duygudur, histir. Şiirde duygu olmalı, ta yüreğinin derinliklerinde her bir okuyanın anlam yüklemesi ve düşündürmesi şiirlerin olmazsa olmazıdır diye düşünüyorum.

Şairlik sizin için ne ifade ediyor?

Belki sizin için biraz ütopik gelebilir, ancak şair şiirlerde ki duyguları bir damla misali biriktirerek okyanuslara açılandır. Şair ise bu birikimleri özümseyen ve duyguları ile düşünceleri ile besleyendir. Buna çok fazla ilaveler yapılabilir ancak ben bu kadarı ile yetinerek usta şairlerimizden Sayın Celalettin Kurt hocamın da dediği gibi “Göl yatağında su eksik olmaz” dediği gibi şiirin olduğu her zamanda şairlikte hep var olacak diyorum.

Seçilmiş şiirlerinizin yer aldığı Bir Çiçek Misali isimli kitabınız Alaska Yayınları’ndan çıktı tebrik ederiz. Kitabınızda okurlarınızı ne gibi sürprizler bekliyor?

Bugüne kadar yazmış olduğum şiirlerimin içinden bu kitap için seçilmiş olanlarda büyük emeği olan Sayın Celalettin Kurt hocam ve basım aşamasında büyük özen ile çalışan Alaska Yayınevine sizin aracılığınız ile şahsım adına çok teşekkür ediyorum. Şiirlerim genel olarak milli ve manevi duyguları yansıtırken her bir okuyucumun da kendinden bir şeyler bulacağını ümit ediyorum. Şiir sever okurumun bu kitabımda yayınlanan herhangi bir şiirin özünde kendi ile bağdaştırması ve şiirin duygu ve hissini yüreğinde hissetmesinin en güzel sürpriz olacağını umut ediyorum ve keyifli bir okuma diliyorum.

Başucu yazar ve kitaplarınız nelerdir? Yazarların ve kitapların hayatınıza nasıl bir etkisi oldu?

Yazmaya başladığım zamanlarla beraber tabii ki başucu kitaplarımda Mesnevi’den, Cemal Süreyya’ya, Orhan Veli Kanık’tan Özdemir Asaf’a kadar ismimi zikretmediğim çok değerli bir çok şairin kitapları olmuştur. Sayın Celalettin Kurt hocamın “Bu Memleket Kara Sevda” kitabı, Ozan Fuat Bostancı’nın “Bağlamamın Yedi Teli Mihrican Vurgunu” kitabı, Ömer Kaya’nın “Bir Sevda Türküsü” kitabı, Mehmet Gözükara‘nın “Gelenekten Geleceğe”  kitabı gibi bir çok şairimizin kitaplarını da okumakla şiirlerimin de zenginleştiğini hissediyorum.

Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitabınız var mı? Okuyucularınıza ipucu verir misiniz?

Üzerinde çalıştığım “BİR ÇİÇEK MİSALİ” kitabımdan sonra, daha ismini koymadığım ve hala yeni şiirler ile beslediğim, okurlarım ile yeniden buluşacağım kitaplarım olacak Allah nasip ederse. Bir yolculuğa çıktık, bakalım yol bizi nereye götürür.

Son olarak okuyuculara söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Okurlarıma diyorum ki “şairlik bir sırrı hikmettir”. Şiirlerim ile okurlarımın gönüllerinde hoş bir seda olmaktan büyük mutluluk duyacağımı belirterek keyifle okumalarını temenni ediyorum. Yolumuzun kesiştiği veya kesişeceği tüm okurlarıma şimdiden teşekkür ederek, sevgilerimi ve saygılarımı iletiyorum.

Yazı Çok Kuvvetli Bir Anlatım Biçimidir

Merhaba Muhammed Bey, okuyucularımıza kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Merhaba. Öncelikle benimle söyleşi yapmanız beni onurlandırdı, teşekkür ediyorum. 1991 Ağrı doğumluyum. Evli ve üç çocuk babasıyım. Çocukluğumun bir kısmı Ağrı’da geçti. Ekonomik ve sosyolojik sebeplerden dolayı Konya’ya taşınmak zorunda kaldık. Şu an Konya’da ikamet ediyorum. Babam inşaat işçisiydi. İlkokul üçüncü sınıfa kadar Ağrı’da okudum. Dördüncü sınıfı ve ortaokulu Konya’da okudum. Derslerimde oldukça başarılıydım, ancak babamın aniden rahatsızlanması nedeniyle lise hazırlık sınıfında okulu bırakmak zorunda kaldım ve okul hayatım o günden itibaren sona erdi. Okuyamadım ama okumaya ve öğrenmeye olan aşkım hiç bitmedi. Uzun yıllar inşaatlarda çalıştım, şimdi ise bir sitede apartman görevlisi olarak çalışıyorum.

Yazar Muhammed Kaya

Yazma yolculuğunuzdan kısaca bahseder misiniz? Sizi kitap yazmaya yönlendiren nedenler nelerdir?

Bu yaşıma kadar aklımda yazı yazmaya dair en ufak bir fikir dahi yoktu. Doğrusunu söylemem gerekirse; işlerimin yoğunluğundan, belki de tembellik desek daha doğru olur… Yılda bir kitap bile okumuyordum. Yıllarca içimde biriken okuma isteğinin otuzuma merdiven dayadığım bir zamanda sızacağını, patlak vereceğini tahmin edemezdim. Birden deli gibi okumaya başladım. Bir kitap bitmeden diğeri yanı başımda hazır bekliyordu. Hâl böyle olunca okumanın insana yüklediği sorumlulukları hissetmeye başladım, ama bu hissin yazı yazmak olduğuna emin değilim. Bir gün evime doğru giderken birden yazı yazma isteği doğdu bende. Tam olarak yazma fikri o an böyle oluştu. Eve gider gitmez bir şeyler karaladım ama düzensiz ve saçma bir makale olmuştu yazdığım yazı. Ertesi gün daha düzenli bir yazı için kalemi elime aldım ve ilk kitabım olan Kavga’yı yazmaya başladım. 

Bu yolculukta size kimler destek oldu?

Yazmaya başladığımı kimseye söylemedim; çünkü içine kapanık ve özgüveni oldukça zayıf biri olduğumdan çevremdeki insanların tepkilerinden çekindim açıkçası. Kavga’yı bitirdikten sonra yavaş yavaş söylemeye başladım. Tepkileri içime sindirmem gerekiyordu çünkü. Yazmaya başladığım ilk zamanlarda kimseden bir destek göremedim. Fakat ikinci kitabım olan Örümcek Ağından sonra özellikle eşimin ve kız kardeşimin desteğini hissettim. İkisinin de kitaplarla arası iyidir. Yalnız özellikle yakın çevremde olan insanların destekten çok merakları ağır basıyor. “Nasıl yazıyorsun, aklına nasıl geliyor, yazdıkların gerçek mi?” gibi sorular soruyorlar. Tabi desteğin gelip gelmemesi benim için bir şey ifade etmiyor artık; çünkü ben yıllarca genel olarak yalnız başıma mücadele ettim ve yalnızlığa alışığım.

Kimliğine kavuşmayı arzulayan bir kadının mücadelesini anlattığınız Hüma’nın Kimliği isimli kitabınız Alaska Yayınları’ndan çıktı, tebrik ederiz. Kitabınızda okurlarınızı ne gibi sürprizler bekliyor?

Teşekkür ediyorum. Hüma’nın tek bir kişi olmadığını, Hüma’nın, bir toplumun kadınlarını ve o kadınların yaşayamadıkları güzelliklerini aynı zamanda çektikleri cefa ve eziyetleri temsil ettiğini öncelikle belirtmek isterim. Kitabın kurgusal yapısı zaten her sonraki bölüm için bir sürpriz barındırıyor. Yalnız hikâye okuyucuya salt bir dramatik dil kullanılmadan, yerine göre mizahi bir üslupla anlatılmış. Kitabın en can alıcı yerlerinin trajikomik sahneler olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım. Özellikle Bayram ve Arif pasajları ve Hüma’nın tepkileri hikâyeye ayrı bir renk katıyor. Kimliğine kavuşmak isteyen Hüma’nın, kimliğine kavuşup kavuşmadığını Bayram anlatacaktır. Okuyucu, bir kimliğin bir ailenin hayatını nasıl değiştirdiğine tanık olacaktır.

Başucu yazar ve kitaplarınız nelerdir? Yazarların ve kitapların hayatınıza nasıl bir etkisi oldu?

Başucu yazarlarım Tolstoy, İnsan Ne ile Yaşar, Gençliğim ve Çocukluğum, İvan İlyiç’in Ölümü. Yaşar kemal, Yılanı Öldürseler, Bu Diyar Baştan Başa. Stephen Kıng, Yazma Sanatı, Yeşil Yol. Jules Payot, İrade Terbiyesi. Sadık Hidayet, Kör Baykuş. Peyami Safa, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu. Benim yazarlara bakışım şöyle; bir yazar hayatı boyunca gördüğü, yaşadığı olayları, büyük bir çaba ve özveri ile bir kitap haline getiriyor ve bu tecrübesini insanlara sunuyor. İnsanlara kalan ise o kitabı alıp okumak. Bir kitap yazmak doğurmaya benzer, kitabın da bir fikir olarak başlamasından tutundan son cümlesine kadar sancılı olduğunu bilmek gerekir. Bunları bilerek okuduğumda başta bu yazarların ve adını yazamadığımız birçok yazarın hayatıma elbette olumlu etkileri odu. Kendimi tanımama, ifade etmeme, insanları anlamaya, anlatmaya, dünyanın birçok ülkesine seyahat etmeme, savaşları ve onların kötülüklerini anlamama, barışı ve sevgiyi anlamama ve tüm bunları yazarak anlatmama vesile oldular.  

Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitabınız var mı? Okuyucularınıza ipucu verir misiniz?

Evet, şu anda üzerinde çalıştığım bir kitap var. Henüz ilk bölümlerini yazıyorum. Her yazarın bir yazım alışkanlığı var ve hepsine de yüksek derecede saygı duyuyorum. Ben kitaplarımı planlamadan yazıyorum ve henüz kitabın başında olduğum için hikâyenin nasıl sonuçlanacağını ben de bilmiyorum. O yüzden bir ipucu veremeyeceğim için özür diliyorum. Ancak öyle zannediyorum ki, psikoloji ve sosyoloji türünden olacak. Ben imgelerimi toplumun genelini analiz ederek bulmayı seviyorum, bir ailenin bunalımını anlatan bir kitap olacağa benziyor.

Son olarak okuyuculara söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Kitap okumanın hobi değil, bir sorumluluk hatta bir zorunluluk olduğunu bilmek bizi her zaman gelişime ve öğrenmeye açık bir yola ileteceğini ifade etmek istiyorum. Okuyucular, kabalığımı mazur görsünler, yine kendimden bir örnek vermek istiyorum. Ben on beş yaşına kadar utancından ve çekingenliğinden konuşamayan birisiydim. Fiziksel olarak konuşabiliyordum ama ruhsal durumum buna müsaade etmiyordu. Yirmi dokuz yaşıma kadar kendini ifade dahi edemeyen biriydim. Sırf bu yüzden çevremdeki insanlar, benimle alay ederlerdi. Kitap okumak, beni kendime getirdi, silkeleyip düzenledi, özgüven verdi, mutlu etti. Demek isterim ki; benim gibi biri kitapla kendini bulduysa kıymetli okuyuculara çok daha fazlasını verecektir. Bunun yanında özellikle not alma alışkanlığı olanlar varsa kesinlikle hiç çekinmeden ilk hikâyelerini yazmaya başlasınlar. Okumak bir yerden sonra yazmaya itebiliyor ve bana göre yazı, çok kuvvetli bir anlatım biçimidir.

1932-2024 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447