Merhaba Yüksel Bey, okuyucularımıza kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Merhaba. Öncelikle sevgili okurlarınız, kitap severlerle tanışmamda bir köprü olduğunuz için size en derin teşekkürlerimi sunarım. Her yazarın hazinesi; duygu, düşünce, fikir, çile, his, tefekkür gibi cevherler hükmündeki sayısız değerlerinin cem olduğu kelimeleridir, cümleleridir. Ve kilit üstüne kilitlerle korunan maddi hazinelerin aksine, her yazar hazinesini paylaşmak, dağıtmak, ikram etmek ister. Böyle çoğalır, büyür, bereketlenir kadim edebiyat ağacının dalları. İşte bu sebeple mütevazı kelime dağarcığımdakileri; onları benden daha iyi anlayıp, benden daha iyi hissedip, o sözcüklerin hak ettiği gerçek değerleri kazandıracak kıymetli kitap severlere bir kapı da siz açtığınız için minnettarım. 1972 yılının bir kış sabahı Konya’nın Sarayönü ilçesinde gözlerimi dünyaya açmışım. Öyle anlatmıştı, karlara bata çıka koşarak gelmiştim sana diyen, Ebe Ana. Belki o gün doktor yoktu veyahut ben hastaneyi bekleyememiştim. Eski zaman… Okulu, okul yaşından öne sevmiştim evimizin karşısındaki öğrencileri ve öğretmenleri seyrederken. Baktı ki meraklıyım, uslu duracağım sözüne güvenerek kırmayıp beni de sınıfına alıvermişti Gülümser Öğretmen. Misafir olarak…
Konya Alaattin İlkokulu resmi kayıtlı ilk okulum olmuştu. İlk ders, ilk kalem, ilk yazı… Temel sağlam olursa üzerine ne istiyorsanız bina edersiniz. Şefkatin, mesuliyetin, sahiplenmenin, bilgeliğin adıydı Münevver Öğretmen. Ve sadece ilk kısmına değil hayat felsefemin her noktasına temas edecekti o naif ses. Bir kanaviçe gibi… Orta okul ve lise yine Konya’da… Ardından tıbbiye için istikamet İstanbul… Anesteziyoloji ve Reanimasyon uzmanlığım da aynı yerden; İstanbul Üniversitesi. Uzun yıllar boyunca Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak tıbbiyeye hizmet ettim, akademisyenlik yaptım. Mezun ettiğim çok öğrencilerim oldu. Bazen farklı yerlerde karşılaşıyoruz. Unutmamışlar. Memnuniyet verici… Vefa herkesin gönlüne hoş gelen bir haslettir.
Yazma yolculuğunuzdan kısaca bahseder misiniz? Sizi kitap yazmaya yönlendiren nedenler nelerdir?
Akademisyenlik yaptığım yıllarda katıldığım araştırmaların neticesi olarak çok sayıda bilimsel makalem oldu. Yerli ve yabancı hakemli dergilerde yayınlanan ellinin üzerinde bilimsel makaleye imza atmıştım. Ancak edebi eser verme manasında yazın hayatımın roman kısmı elli yaşımın sonrasına rastlar. Bir anlamda farklı bir içsel yolculuğun ardından kelimelere yüklediğim duygu ve düşüncelerimi önceleri sırf kendim ve kızlarım için kâğıda aktarıyordum. Küçük eğitici hikayeler… Onlardan uzaktaydım ve mektup oldukça etkili bir eğitim yöntemiydi. Sonrasında, arkadan gelen tüm nesle daha kapsamlı eserler üretmeye karar verip uzun soluklu bir macerayı işledi kalemim kâğıda. Ve böylece Ateşe Yürüyenler romanım iki kapak arasından okuyuculara seslenmeye başladı. Aslında ilk basılan, gerçek bir hayat hikayesinden esinlenerek kurguladığım tarihi roman Polboşka’dır. Ama ilk yazdığım, Ateşe Yürüyenler... Bundan dolayıdır ki bu eserin bendeki yeri bambaşkadır.
Bu yolculukta size kimler destek oldu?
Elbette ailemin desteği yadsınamaz. Kitaplarıma ilk eleştiriler hep onlardan gelir. Yapıcı eleştiriler… Okurken sıkılmaları veya ellerinden bırakamamaları bile benim için inanılmaz değerli fikirler verir. Okuyucularım kitaplarımın akıcı bir üsluba sahip olduğunu söylerler. Bunda eşimin ve kızlarımın katkısı büyüktür. Daha az tasvir daha çok olay örgüsü… Genç trendin isteği bu yönde. Ne var ki romanın klasik kalıbından uzaklaşmak da benim kalemimin hasleti değil. Dengeyi bulmak zannedildiği kadar kolay olmuyor. Ailemden sonra yakın çevrem, dostlarım incelerler taslak metinleri. El yazmalarını bile okumak isteyenler olur. Beni yazmaya teşvik eden de onların bu güzel ilgisidir. Ve son olarak sevgili dostum, editörüm, sayın Adem Polat; eğitim ordusunun mümtaz, sevilen ferdi… İsmini anmadan geçmek olmaz. Bir editöryal desteğin çok ötesinde, kitaplarımdaki her satırı dikkatle okuyup incelemesi benim için cevher hükmündedir. Emeğine sağlık…
Ateşe Yürüyenler isimli kitabınız Alaska Yayınları’ndan çıktı, tebrik ederiz. Kitabınızda okurlarınızı ne gibi sürprizler bekliyor?
Alışılmışın dışında bir yolculuk, farklı bir kayboluş hikayesi, bir anda akıllara durgunluk verecek bir direnişin içinde kendini buluverme… Zaman, mekân ve insana ait her şeyin yabancı olduğu bir dünya… Ayda Kayra Karahan, on sekizinde bir genç kızdır. Hayattan bunaldığı, hafakanlarla boğuştuğu bir dönemde bir kaçış noktası ararken, kaybolduğu yerde bulur tek tek kayıplarını. Yeni tanıştığı ve ne yapacağını bilemediği duygulara da kapılır, aşk gibi. Birçok anlamda farklı bir uyanış ve sürprizler içeren bir son bekliyor okuyucuları.
Başucu yazar ve kitaplarınız nelerdir? Yazarların ve kitapların hayatınıza nasıl bir etkisi oldu?
İlk okul çağlarımda, “Bu kitap sana göre biraz büyük değil mi?” eleştirilerine aldırmadan okuduğum ilk roman John Steinbeck imzalı Gazap Üzümleri olmuştu. Elimden bırakamıyordum. Her satırı, her paragrafı sakin sakin, bazen tekrar ederek, özümsemeye çalışarak okumak isterdim. Dünyayla ilgim kesilir, sayfalar büyür, beni de içine alır, oradaki karakterlerin arasına karışıverirdim. Onlara yapılan gadri, haksızlıkları kendi ruhumda duyar, acılarını yaşardım. Ne güzel aktarmış yazar duyguyu okurlarına… Caddenin solundan devam ediyordum… Maksim Gorki, Aziz Nesin, Zülfü Livaneli… Ve daha niceleri… Erken gençlik yılları hep böyle… Sonraları edebiyat bahçesinin farklı renklerinden de istifadem oldu. Alexandre Dumas’ın Monte Kristo Kontu ve Siyah Lale’si, George Orwell’ın Hayvan Çiftliği ve 1984’ü, Agatha Christie’nin Doğu Ekspresinde Cinayet’i… Etkilendiğim ve hep başucumda tutmak istediğim o kadar çok kitap var ki, saymakla bitmez… Son zamanlarımda beni en çok sarsan kitapsa Zülfü Livaneli’nin Serenat’ıdır. Yaşanmış bir hikâyeye dayanıyor olmasıysa ayrıca etkilemişti. Yine Livaneli’nin Edebiyat Güzeldir kitabı, bir el kitabı gibi, yazarlık yolculuğumda oldukça istifade ettiğim bir eserdir.
Üzerinde çalıştığınız yeni bir kitabınız var mı? Okuyucularınıza ipucu verir misiniz?
Yeni bir roman… Üç farklı karakterin kapsamlı bir analizini bulacağınız yeni çalışmam tamamlanmak üzere. Olaylar Ege’nin Cennet gibi bir kasabasında geçer. Sayfalar ilerledikçe mücadele renk değiştirerek heyecanı sürekli artırır. Bir sürpriz, özellikle Ateşe Yürüyenler’i okuyup sevenler için kitabın sonunda okuyucuları beklemekte. Bir devam kitabı olmadığını belirtmek isterim. Çok farklı bir konu ele alınmıştır.
Son olarak okuyuculara söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Hayat güzeldir. Okuyarak hayat daha güzeldir. Her kitapta kendi dünyanızdan çıkar, yeni dünyalara yelken açarsınız. Okurken benliğiniz siz olmaktan uzaklaşır. Bir bakmışsınız ki ana karakterlerden birinin kimliğine bürünüvermişsiniz. Ta ki son sayfayı çevirene kadar. Kendi aleminize geri döndüğünüzde bu sırlı yolculuktan geriye paha biçilemez duygu ve düşüneler yanınıza hediye olarak verilmiştir. İstediğinizi alır sahiplenirsiniz, istemediğinizi zihin raflarınızda sergilersiniz. Bu muhteşem bir şey. Okurken ben böyle hissediyorum. Bütün okuyuculara kitap kokulu günler dilerim. Sayfalarda buluşmak üzere…