Edebiyat ve İletişim

Yazar Fırat Kasap'ın Edebiyat Gazetesi'nin eylül sayısında yayımlanan Edebiyat ve İletişim isimli yazısını sizlerle paylaşıyoruz.

İletişim konusu Edebiyat derslerinde işlenen konuların başında gelir. İlk haftalarda işlenir, Daha sonra üstünde fazla durulmaz. İletişim günümüzde toplumda önem kazanan bir bilim haline geldi. Basın yayın alanındaki fakültelerin( Radyo, Televizyon, Gazetecilik, Halkla İlişkiler alanlarının) ismini İletişim Fakültesi olarak değiştirdik. İletişim daha doğrusu iletişimsizlik toplumumuzda büyük sorunlara yol açıyor. Peki nedir iletişim?

Edebiyat ve İletişim

İletişim bir mesajın( iletinin) dolaşımıdır. İleti varsa ilişki vardır. İleti karşılıklı yapılıyorsa ş ekini ekleriz. Ş eki dilbilimde işteş çatı ekidir. İşteş çatı eki varsa o iş en az iki kişi tarafından karşılıklı yapılıyor demektir. Mesela kucaklaşmak gibi. İletme işi karşılıklı olarak yapılıyorsa ve bir sistem içinde yapılıyorsa bu sistem iletişimdir.

İletişimin öğeleri Edebiyat derslerinde şu şekilde verilir: Gönderici, alıcı, kanal, kod, bağlam, dönüt. Bir mesaj, bir kanal yoluyla kod dediğimiz şifrelenmiş dille aktarılıp dönüt dediğimiz karşı mesajla tamamlanıyorsa iletişim tamamlanmış demektir. Teorik olarak böyle açıkladığımız bu sistemde eksik bir öğe varsa iletişimde sorunlar ortaya çıkıyor. Dil bu sistem içinde çok önemli bir yere sahip. Dilde ortaya çıkan sorunlar iletişime zarar veriyor. Göndericinin bir sözcüğe yüklediği anlamla alıcının o sözcüğe yüklediği anlam farklıysa sorun çıkıyor. İletişim kazalarına örnek olarak Nihat Genç’ten alıntıladığım bir hikayeyi aktarmak istiyorum. Bir sahil kentine tatile gelen arkadaş grubu denize yüzmeye giderler. İçlerinden bir tanesi yüksekçe bir yere çıkıp oradan denize atlamak ister. Yükseltiye çıktıktan sonra arkadaşlarına seslenir, deniz sığ mı? Arkadaşları bağırır, deniz sığ. Genç suya atlar ve ayakları kırılır. Çünkü sığ sözünü derin olarak anlamıştır. Halbuki sığ derin olmayan demektir.

Edebiyata önem vermeyen toplumlarda insanların sözcük dağarcıkları zayıf oluyor, Az sözcükle iletişim kuruyorlar. Güldür Güldür adlı komedi programında beş kelimeyle konuşan bir karakter var. İşte kitap okumayan, sözlüğe bakmayan insanlar bu komedi karakterine dönüşüyorlar. Yaşar Kemal orta ikiden terk, eğitim hayatı bu kadar az ama binlerce kelimeyle yazıyor, Sait Faik’ten Orhan Veli’ye Orhan Kemal’den Sabahattin Ali’ye birçok yazar binlerce kelimeyle yazıyorlar. Kullandıkları bu sözcükler bizlere atalarımızdan kalan miras. Bizler ise çok az kelimeyle konuşuyoruz. Birbirimizin ne dediğini anlamayınca sorunu kavgayla, şiddetle halletmeye çalışıyoruz.

Televizyon programlarında gündüz kuşağında Müge Anlı’nın programları en çok izlenenlerin başında geliyor. Müge Anlı insanları konuşturarak suçluları yakalatıyor. Suçluları, suça maruz kalanları, Onların yakınlarını dinlediğimizde kendilerini ifade etmekte yetersiz insanlar olduklarını görüyoruz. Derdini anlatabilse ya da karşıdaki anlayabilse sorun çözülecek. Sorun konuşmakla çözülebilse şiddete gerek kalmayacak. Bana niye yan gözle baktın diye kızarak karşısındaki adama saldırıyor, Sonra adamın şaşı ya da kör olduğu anlaşılıyor. Soruyu sorduktan sonra dinlemeyi bilse sorun çözülecek.

Köşe dönmeyi temel görüş kabul eden toplumumuzda sözcük dağarcığına değil para kesesine önem veriliyor. Okumadan, dilini, kültürünü geliştirmeden kazanılan para geçici bir para demektir. Bu konuda edebiyatta örnek cümleler var ama insanların kulakları bu cümlelere kapalı. Yine de bu cümleleri hatırlatmak zorundayız.

Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. Hacı Bektaş Veli

İlim ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir

Sen kendini bilmezsin

Ya nice okumaktır.

Yunus Emre

Gençliğimizde, internetin olmadığı zamanlarda ders kitaplarımızı devlet vermezdi, Kitabevlerinden satın alırdık. Türkçe ders kitabıyla birlikte kalın sözlükler alırdık. Bir kitabı okuduğumuzda ,anlamadığımız bir sözcükle karşılaştığımızda sözlüğe bakıp anlamını öğrenirdik. Günümüz gençlerinin böyle zorluklar yaşamalarına gerek yok çünkü sözlükler internet sitelerine yüklenmiş halde. Bir tıklamayla sözcüğün anlamını öğrenebilirler ama yapmıyorlar. İçlerinde öğrenme hevesi yok. Bu olumsuz tutumu her genç için söylemiyorum. Öğrenmeye hevesli, Ülkemizin yüz akı olacak birçok gencimiz var. Onlar okuyarak, yazarak, İletişim kurarak bu ülkeyi daha güzel günlere taşıyacaklar. Umudum büyük, gençler güzel günler görecekler. Nazım Hikmet’in umutlu dizeleriyle yazımı bitiriyorum:

Güzel günler göreceğiz çocuklar

Motorları maviliklere süreceğiz.

1932-2024 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447