Hayatı Yaşama ve Yaşamama Arasındaki Tercih

Yazar Deniz Boyraci'nin Edebiyat Gazetesi'nin eylül sayısında yayımlanan Hayatı Yaşama ve Yaşamama Arasındaki Tercih yazısını sizlerle paylaşıyoruz.
0

Irvin D. Yalom, Bugünü Yaşama Arzusu - Schopenhauer Tedavisi isimli eserinde  iki insanın anlam arayışının büyüleyici hikâyesini ele alıyor. Yalom’un kitaplarındaki varoluşsal özgürlük, özgürlüğün getirdiği bireysel sorumluluk ve bireysel sorumluluğun getirdiği endişe bu kitapta da varlığını sürdürüyor. Ölümlü oluşumuz ve  sadece bir  hayatımızın olması onu nasıl kullandığımız konusunda üzerimize büyük sorumluluk yüklüyor.  Bu sorumluluk kimi insanları daha da özgürleştirir ve cesaretlendirirken; kimi insanları endişelendiriyor. Günün sonunda iki seçenek ortaya çıkıyor. 

Irvin D. Yalom

Birincisi, hayatın tek ve sonlu olduğunu fark edip arzuladıklarının peşinden bir parça cesaretle gitmek. İkincisi, hayatın tek ve sonlu olduğunu fark edip varoluşsal krizler ve endişe yaşamak, dolayısıyla hayatı doyasıya yaşayamamak. Kitapta; Julius’un hayatının son aylarında isteklerinin peşinden gitmesini ve hayatını anlamlandırmasını, bir yandan da Philip’in Schopenhauer felsefesiyle kendini avuturken aslında nasıl korkakça kendini ilişkilerden, sevgiden ve varoluştan çektiğini görüyoruz. Yalom, iki seçenek arasındaki çekişmeyi iki yetişkin birey üzerinden gizlice yansıtmış oluyor.

Eserde, Schopenhauer’in felsefesini benimsemiş Philip’in grup terapisine katılmasıyla grup içi dinamikler bir hayli değişmeye başlıyor. Grup terapisi bireylerarası iletişimin rehberi sayılabilir. Grup içinde yaşanan gerilimler, yardımlaşmalar ve dramalar, sert eleştiriler,  psikolojiye ilgisi olmayan insanların grup terapisini merak etmesine sebep oluyor. Yalom, bu kitapta tam anlamıyla o ilgi çekici grup içi dinamiklerini ortaya döküyor. Bir yandan terapist Julius’un ölümlülüğünü, bir yandan Schopenhauer’ın acı dolu, soğuk, karamsar yaşamını ve felsefesini, bir yandan grup içi yardımlaşmalar ve sorgulamaları, bir yandan da Schopenhauer felsefesiyle iyileşmiş Philip’in grup içinde var olmayı öğrenmesine tanık oluyoruz.

Eserimiz güçlü  bir psikanalizdir. Psikanaliz; 1890'larda Viyana'da nevrotik ya da histerik belirtiler gösteren hastalara etkili bir tedavi bulmaya çalışan bir nörolog olan Sigmund Freud'dan miras kalmıştır. Bu hastalarla konuşmalarının sonucunda, Freud hastaların rahatsızlıklarının kültür tarafından kabul edilmeyen, sonuç olarak bastırılmış ve bilinçdışı cinsel doğanın arzu ve fantezilerden kaynaklandığına inanmıştır. Kuramı geliştikçe, Freud da hastalarını tedavi ederken karşılaştığı olayları biçimlendirmek ve açıklamak için sayısız sistem geliştirmiş ve kenara koymuştur. İrwin D. Yalom kitaplarında bizi büyük filozofların yaşam ve ahlak hakkındaki görüşleriyle tanıştırmayı seviyor. Üstelik bu tanıştırma basit bir düşünce aktarımı değil. Yalom'un tarzını ilginç kılan da bu: psikanaliz tekniğini kullanarak bu düşüncelerle yani bu felsefi mottolarla  yaşanan yaşamların iç dünyalarını keşfetmemize imkan veriyor.

Kitabin Hikâyesi:

Rutin bir doktor kontrolünde ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenen saygın psikiyatr Julius Hertzfeld uzun mesleki geçmişini gözden geçirmeye karar verir ve yirmi yıl kadar önce terapide başarısız olduğu seks bağımlısı Philip Slate’le iletişime geçer. Philip, Julius’un terapisi işe yaramasa da Alman filozof Arthur Schopenhauer’in öğretileri yoluyla mucizevî bir şekilde bağımlılığından kurtulduğunu iddia etmektedir ve dahası, şimdilerde felsefi danışman unvanı  almak için eğitim görmektedir. Julius Hertzfeld ile Philip Slate görüşmelerinin ardından bir anlaşmaya varırlar. Philip, Julius’tan eğitimi için süpervizörlük yapmasını ister, Julius da Philip’in danışman olmak için öncelikle insan sevmez ve soğuk yanını değiştirmesi  gerektiğini düşünerek ona grup terapisine katılma şartı koşar. Önlerinde uzanan birkaç ay kısa gibi görünse de grup terapisinin dinamiği ve üyelerin birbirleriyle olan iletişimi herkesi beklenmedik ölçüde dönüştürür.

Gruba neredeyse her meslek grubundan insanları  alarak hayatın  birçok  yanı  masaya yatırılır. Yapılan  sert ama gerçekçi yapıcı  eleştiriler ile  insanlar kendilerine paradigmasal bir değişimle bakma imkanı görürler, gerçeği ve anlamı  bulmaya çalışırlar. Bir yerde kalıplarından  çıkıp  kendilerine uzaktan bakma ve bugüne kadar yaşadıkları hayata göz atma fırsatı  bulurlar.  Deyim yerinde ise kendilerinde yaralı, hastalıklı  yerleri tedavi etmeye çalışırlar.Bir anda kendinizi grup içinde terapide bulacağınız  bu eserde sizde ruhunuzdaki yaraları  tedavi  etme şansını  yakalayacaksınız. Eserin okuyucuda yarattığı büyük  etkiler dünya  basınında  büyük  yankı  bulmuş kitaba dair atılan  manşetler  yapılan  yorumlar kitabın  içeriğini  ve önemini yansıtıyor. 

Şöyle; “Yalom bir yandan terapinin etkisini ve sınırlarını irdelerken diğer yandan felsefe ile psikolojinin buluştuğu noktaları bir romancının bakış açısıyla gözler önüne seriyor.”

Washington Post

“Nesiller boyunca faydalanılacak bir kaynak. Yalom’un grup terapisinin işleyişini konu eden bu romanı gündelik hayatla ve psikoterapiyle ilgili en önemli konulara parmak basıyor.”

Publishers Weekly

“Dünyanın ilk ve en gerçekçi grup terapisi romanı. Okuyucuyu büyüleyen bu hikâye iki insanın anlam arayışını konu ediyor.”

Greensboro News & Record

“Verilen kayıpların, cinsel arzunun ve anlam arayışının izini süren bir felsefi roman.”

Library Journal

“Yalom’un heyecanı ve hevesi gerçekten bulaşıcı. Bir psikiyatr olarak sizi uykusuz bırakacak bir romanı nasıl yazması gerektiğini de çok iyi biliyor.”

Los Angeles Times

“Felsefe, psikiyatri ve edebiyat gibi alanların entelektüel birikimle harmanlanması sayesinde bu kitabı okumak zihin açıcı bir aktiviteye dönüşüyor.”

San Francisco Chronicle

“Hem bir insanın ömrünün hem de bir terapi grubunun son yılını konu eden enfes bir hikâye.”

Kirkus Reviews.

Tüm  bu yorum, konu başlıkları  ve daha fazlasını  bu kitapta bulacaksınız.

Arthur Schopenhauer

Romanımızı  daha iyi anlayabilmek acısından Schopenhauer'i ve felsefesini kısada  olsa tanımak yararlı  olacaktır.   Filozof Arthur Schopenhauer, 1788 yılında Danzig‘de doğdu. 1860 yılında Frankfurt Main‘de hayatını kaybetti. Hiçbir felsefe okuluna bağlı olmadığını dile getirse de Arthur Schopenhauer’ın, Kant‘ın, Fichte‘in ve Hint felsefesinin etkisinde kaldığı aşikârdır. Bu etki altında oluşturduğu felsefesi, bu etkinin karamsar bir bakış açısından yorumlanması olduğunu söylemek mümkündür. Bu kötümser denecek felsefe eleştirisinin yanında, Hegel eleştirisiyle de tanınmaktadır. Göttingen’de tıp eğitimi gören Arthur Schopenhauer daha sonra Berlin’de Fichte‘nin derslerini izledi. Hayatındak dönüm noktası sayılacak olaylardan biri Goethe ile tanışması oldu.  Tam bu dönemde bir doğu kültürü araştırmacısı ona Hintlilerin kutsal kitabı olan “Upanişadlar”ı verdi. Böylece Arthur Schopenhauer zaten ilgi duyduğu doğu kültürüyle de derinlemesine ilgilenir oldu. 1820 yılında Berlin Üniversitesinde doçent oldu. Hemen hemen bütün filozofları acımasızca eleştiren Arthur Schopenhauer, Immanuel Kant‘a hayrandı. Ona göre insanlar Kant’tan önce kördüler Kant felsefesiyle onların gözünü açtı. Schopenhauer, potansiyel olarak aktif anlamlar taşıyan iki entelektüel beceriyi yani aklı ve anlayışı birbirinden ayırmıştır. Anlayış, bakmayı kavramsal ve terimsel olarak düşünebilme sonrasında içinde barındırdığını temsil etme yetisidir. Bu zihindeki soyut bir konsepttir. Akıl ise buna karşılık, baktığıyla kendini doğrudan doğruya belirsiz; bir insanın ne kadar hızlı veya güçlü olabileceğini bilebilmek, bir gürültünün nedeninin ne olabileceğini veya bir mızrağın hedefine varması için hangi açıyla ya da hangi güçle fırlatılması gerektiğini tahmin ve hesap etmek şeklinde muhakemelerin içinde bulur. Akıl ile bütün hayvanları kastederken, anlayışta da en öne çıkan ölçüt olma özelliğiyle insanı kastetmiştir. Her şeye rağmen Schopenhauer, bu düşünsel yaklaşımı ve çıkış noktasıyla anlayış yetisi üzerine Kant veya idealistlerden daha fazla skeptik şeyler yazmıştır. “Sonsuz uzayda etrafında bir düzine daha küçük kürenin döndüğü, üzerindeki küflü tabakanın canlı ve bilinçli varlıklar ürettiği, soğuk, sert bir kabukla kaplı aydınlık küre. İşte bu... gerçek dünya.”

Kitabımızın  yazarı Irvin D. Yalom Kimdir?

Irvin David Yalom dünyaca ünlü Amerikan psikoloji yazarıdır. Tarihler 13 Haziran 1931’i gösterdiğinde Washington’da dünyaya gelmiştir. Fakir bir ailede doğduğu için ailesinin verdiği dini eğitim dışında bir eğitim alamamıştır. Buna rağmen okumaya karşı büyük bir tutkusu olmuştur. Okuma aşkı onu haftada iki gün şehirdeki kütüphaneye gitmesini sağlamıştır. Irvin David Yalom George Washington Üniversitesinde sanat eğitimi almıştır. Daha sonra Boston Üniversitesinde tıp eğitimi almıştır. Psikiyatri bölümünü seçmiştir. John Hopkins Üniversitesinde eğitim aldığı sırada felsefeye ağırlık vermiştir. 1963 yılında başladığı Stanford Üniversitesinde psikoterapist, yazar ve fahri profesör olarak çalışmıştır. Irvin David Yalom gençliğinde genellikle roman ve hikaye okumuştur. Okudukları içinde en çok Tolstoy, Dostoyevski, Sartre, Kafka gibi yazarlardan etkilenmiştir. Bu sayede edebiyat ile bilimi iç içe anlatarak alanında farklı bir bakış açısı yakalamıştır.

1970 yılında yazdığı ilk eser olan Grup Psikoterapisinin Teoriği ve Pratiği adlı kitabında seans deneyimleriyle terapi çalışmalarını birleştirmiştir. Bu eserinde grup terapilerinin olumlu, olumsuz yönlerini ve işleyişini kaleme almıştır. Kitaba American Journal Of Psychology, muhtemelen konusunda yazılmış en iyi kitap demiştir. Kitaplarında terimlerden çok, her kesimden insanın anlayabileceği bir dil kullanmıştır. Yazarın ilk romanı Nitzsche Ağladığında kitabıdır. Bu eserde Nietzsche, Freud ve Salome’nin hayatları kurgulanmıştır. Varoluş kuramının kader, hakikat, ölüm, inanç gibi sorularını bu romanında işlemiştir. Bu eser edebiyatla felsefenin aynı çatıda toplanmış halidir. Irvin David Yalom ikinci romanı olan Divan’da mesleğe yeni geçmiş bir doktorun, ünlü ve başarılı meslektaşının hastalarıyla cinsel ilişkiye girip girmediğini soruşturmakla görevlendirilmesi konu edinmiştir. Hasta doktor ilişkisini, doktorların hastalara bakışını ve doktorlukta görülen büyüklük kuruntusu hastalığını kendine özgü üslubuyla anlatmıştır. Yazar Bugünü Yaşama Arzusu adlı eserinde ise bir psikoterapistin ölümcül bir hastalığa yakalanması sonrası iç hesaplaşmasını konu edinmiştir. Bu eserinde hayatının son anlarında olan insanların psikolojisi gözler önüne serilmiştir. The American Psychiatric Association 2000 yılında Irvin DaviDavidoffd Yalom’a dine ve psikiyatriye katkılarından dolayı Oskar Pfister ödülünü vermiştir. 

Deniz Boyraci

Hiç yorum yok

Yorum Gönder

1932-2024 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447