Yalnızca Bir Tek Günah Vardır Hırsızlık

Yazar Deniz Boyraci'nın Edebiyat Gazetesi'nin ekim sayısında yayımlanan Yalnızca Bir Tek Günah Vardır Hırsızlık isimli yazısını sizlerle paylaşıyoruz.
Yalnızca Bir Tek Günah Vardır Hırsızlık

Bir coğrafyadaki farklı  etnik  gruplar ve bunlar arasındaki  sosyal sınıfsal  çatışmalar büyük sorundur. Bu sorunlara kadın erkek  ayırımın da eklenmesi ile problemler ayyuka çıkar. Kuralsız  bir toplumda yaşam  hiçte  kolay olmasa gerek dilinden, renginden, şeklinden, dolayı  uğradıkları saldırılar ve yaşanan  çatışmalar  çocukların da çocuk  gibi yaşamasına  engelidir. 

Birde buna işgal  ve savaş  eklenince zaten kanayan yara olan Afganistan,  Rusların  bölgeyi  işgaliyle daha vahim hale gelir bunun karşısında  güya  kendini çözüm  olarak gösteren dinci radikal gruplar dinin iktidarıyla topluma daha beter işkenceler  uygular. Şeriat  kanunları adı altında  Recmeden tutun çocuk  tecavüzüne sınıflar arası  çatışmaya  kadar zaten  zor  olan hayat ile bölgede yaşam   içinden  çıkılmaz olmuştur.  Bu çıkmazlar girdabında  kendisi de Afganistanlı  olan  Khallet Hossein akıcı bir dil ve duygusal anlatım ile yaşanmışlıkları Romanlaştırıp  okuyucunun kalbini çalmıştır. Yazar  bu eser ile  bize her roman yazarının  izlerini yansıtır dedirtmiştir. Gelin şimdi  ana hikâyenin anlatımıyla  devam edelim.  

Uçurtma Avcısı  kitabının  Hikayesi;  Kabil'in Vezir Ekber Han bölgesinde geçiyor.  Peştun olan  Amir'in babası  zengin bir iş adamıdır, annesi Amir'i doğururken ölmüştür. Amir; Babasının Amir'i  annesinin ölümünden  sorumlu tutuğunu düşünmektedir.  Babasının  Amir'e karşı tavırları  sert ve kabadır. Annesi olmayan Amir babasından beklediği ilgiyi  bulamamaktadır. 

Amir'in ailesinin  yanında  Hazara mensubu  olan Ali ve Amir'in sütkardeşi Hasan çalışmaktadır. Amir ile Hasan yakın arkadaştırlar. Amir, okuma bilmeyen Hasan'a sıklıkla  hikâyeler  okur, onunla oyunlar oynar, Hasan Amir'i diğer çocuklardan korur ama Amir, Hasan'a karşı o kadar iyi davranmaz  çünkü  Hasan'daki yeteneklere sahip  değildir. Elbette sadece yetenek mevzusu değildir bu. 

Hasan Afganistan'da pek sevilmeyen etnik bir gruba dahildir. Bu sebeple böyle ayrımcılıkları doğasında barındırmayan çocuklar bile etrafından aldıkları bilgiler ile sınıfsal yaklaşımlar sergilemektedir. Bu sınıfsal ayrımcılıklarla büyüyen çocuklar yetiştirmeye son vermek belki de sınıf çatışmasının önüne geçecek en etkili yöntemdir.  Ancak bu şekilde çocuk yetiştirebilmek için önce çocukları eğiten eğitmenlerin yani öğretmenlerin ve müfredatın bu sınıfsal ayrımları beslemesine son vermek gerekir. Paradoksta burada yatmaktadır. Çocuklardan başlamamız gerekir ancak çocuklardan başlayabilmek için önce büyüklerin sınıf çatışmasını beslemesinin önüne geçilmelidir. Bu sebeple eğitim sistemi bu çatışmanın belkemiğidir. 

Afganistan'da geleneksel  olarak düzenlenen  bir uçurtma yarışına Hasan ve Amir de katılır. Yarışma esnasında Amir uçurtmasını elinden kaçırır. Amir'in buna çok üzüldüğünü, bundan utandığını gören Hasan uçurtmayı Amir'e getirebilmek için alandan uzaklaşır. Uçurtmayı ararken bir grup çocuk  tarafından tecavüze uğrar. Hasan'ın arkasından giden Amir Hasanın tecavüze uğradığını görür ancak bunu ne Hasan ile ne de bir başkası ile paylaşamaz. Yaşadıkları  talihsiz olaydan sonra hem Amir'in hem Hasan'ın hayatı eskisi gibi olmaz.  Şimdi burada sorulacak önemli soru şudur: Hasan'ın tecavüze uğraması sırasında Amir Hasan'a neden yardım etmez? Neden bunu daha sonra babasıyla ya da bir başkasıyla paylaşmaz? Amir'in Hasan'a göre  aşağı bir etnik gruba dahil olmasında bunun etkisi nedir? Hasan'ın babasının Amir'in yanında çalışıyor olmasının yani hizmetli olmasının bunda etkisi nedir? Afganistan'da tecavüze uğramak ne anlama gelmektedir? Tecavüze uğrayan mağdur; tecavüz eden ise suçludur. Biz bunu biliyoruz ancak o gün bu iki çocuk neden bunu bilmiyorlardı? Hikayenin bir başka düğüm noktası ise Amir'in yıllar sonra Hasan'ın kardeşi olduğunu öğrenmesidir. Bence bu düğüm Khalled Housseini tarafından bilerek atılmıştır. Sınıfsal çatışmaların, kardeşi kardeşe, etnik grupları birbirine nasıl kırdırdığının hikayesini okuyor gibiyiz bu eserde. 

Sovyetler İşgali sırasında Amir ve babası ülkeyi terk edip ABD'ye giderler. 

Amir, evlenir ve bir süre sonra babası ölür. Bir gün babasının eski bir dostundan mektup alır ve tekrar Afganistan'a dönmeye karar verir. Afganistan'a gittiğinde Hasana ilişkin  bazı gerçekleri öğrenir. Bu gerçekler  onu bir kez daha geçmişiyle  yüzleştirir. Savaşta Hasan ve eşi Hazara oldukları  için Talibanlar tarafından öldürülür  Hasanın oğlu  Hasan ile  aynı  kaderi paylaşır Taliban içerisindeki bazı  pedofilliler tarafından her gün  sabah namazı  öncesinde tecavüze  uğrar. Amir Hasanın babasından  olan  gerçek  kardeşi ve onun oğlunun da yeğeni  olduğunu  öğrenir. Hasana olan vefa borcu  ve geçmişteki  kara  lekeden kurtulmak için  canı  pahasına yeğenini  onların  elinden kurtarır  ve yanında ABD 'ye götürür.  Orada onunla uçurtma uçurur.  

Hasan bize bağlılığın  sadakatin, cesaretin arkadaş sevgisinin dersini veriyor. Ama Amir ona yeterince cevap olamıyor. Fakat onunda kendi çapında yetenekleri var. Eksik olan yan fedakârlık ve dürüstlük geçte  olsa Amir bunları  da öğreniyor. İnkâr ve ihanet, vefasızlık  ve hırsızlık insanın beynini  kurcalar,  karıncalar ahlâklı  olan bir kişinin  mutluluğunun  önünde  büyük engel teşkil eder yaptığı yanlış  şeyler. Aslında  çocuk  psikolojisi konusunda da ibretlik bir eser. Yazar bu sözlerle  aileleri  çocuk  eğitimi ve davranışlarımız  ve farklılıklar  konusunda bilgilendiriyor. "Çocuklar boyama kitabı değildir. Onları en sevdiğin renklere boyayamazsın..." 

"İlkokul birinci sınıf kitabımı bile okuyamayan Hasan, beni rahat rahat okuyordu."

Talibanlar mı? Ruslar mı? Kimler çözümdü bölgede? Amaçları  çözüm bulmak mı yoksa onların  hayatlarını   çalmak mıydı? İşgalci devletler, Siyasal iktidarlar ve radikal dinci gruplar, İktidarları uğruna   hayatları çaldı, çalıyor. Yazarımız bu soruna şu sözlerle  sözlerle  çarpıcı, ironi işaret  ediyor.

"Senin bu kadar mutlu olmana, ancak senden bir şey almaya hazırlandıkları zaman izin verirler..."

Bu  durumda huzur ve mutluluk için  umut yok mu var elbet yapılan  hatalardan eksikliklerden her zaman dönme  yolu ve imkânı var. Farklı  kimlikler, kültürler  ve diller bir toplumun zenginliğidir. Yazarımız güçlü  ironileriyle okuyucuya bu durumu şöyle   aktarmış. 

"...ama geçmiş için söylenenler yanlış. Ben onun nasıl gömüleceğini öğrendim. Her ne kadar geçmiş pençeleriyle kendine bir çıkış yolu açmayı becerse de. Yeniden iyi biri olmak mümkün."

"Her şey bir yana hayat bir Hint filmi değil. Afganların en sık yinelediği deyiştir: Zendagi migzara. Hayat devam ediyor. Baslangici, sonu, kemyah, nahkami, bunalımları, sevinçleri önemsemeksizin, ağır, tozlu bir kervan gibi ilerliyor."

Bu kısımda Afganistan'da yaşayan  halklara ilişkin kısa  bilgi ekleyeceğim. Her okuduğumuz  kitap, bizi yeni bir toplum, yeni bir kültür,  yeni bir coğrafya ve bilgiyle  buluşturur.

HAZARALAR

Afganistan nüfusunun yaklaşık % 9'unu oluşturan etnik grup. Hazaralar, çoğunlukla Şiî inancına sahiptirler. Yoğun olarak Bamyan'ı da içine alan Hazaracat veya Hazaristan bölgesinde yaşarlar. Hazaralar, Afganistan'daki en kalabalık üçüncü etnik gruptur. Ayrıca 650.000 ve 900.000 arasında olduğu tahmin edilen nüfuslarıyla Pakistan'daki azınlık gruplardan biridir. Pakistan'daki Hazara nüfusunun çoğu Ketta şehrinde yaşar. 

PEŞTUNLAR

Paştun, (ya da Peştu) (Peştuca: Paştun ya da Pahtun, Hintçe: Pathan, Farsça: Afgan) Afganistan'ın güneydoğusu ile Pakistan'ın kuzeydoğusunda yaşayan İranlı bir ulus. Konuştukları dil, İran dillerinden Peştucadır. Afganistan nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Paştunlar, Afgan adının bütün Afganistan halkı için kullanılmaya başlamasından önce bu adı taşırlardı. Paştunlar Paṣ̌tun Önemli nüfusa sahip bölgeler Pakistan Afganistan

Diller Peştuca Urduca - Farsça - Darice Din İslam (Sünnilik-Şiilik)

Afganistan bölgesinde yer alan bir halk. 1990'ların sonu ile 2000'lerin başlarında Afganistan'da şeriat rejimini kuran Taliban'ın ana öğesini oluşturmaktadırlar. 

Khaled Hosseini

Khaled Hosseini  (Halit Hüseyni) aslen Tacikistanlı olup 4 Mart 1965 Afganistan doğumludur. Babası Afganistan Dış İşleri Bakanlığı’nda diplomat olarak görev yapmakta annesi ise Kabil’de Farsça ve Tarih öğretmeni olarak çalışmaktaydı. 

Babası Dış İşleri Bakanlığı’nda görev yaptığı için Khaled Hosseini henüz 5 yaşında iken İran-Tahran’a taşındılar. Küçük kardeşinin doğumu sebebiyle Kabil’e tekrar döndüler. Kabil’e yerleştikten birkaç sene sonra 40 yıllık Afgan Lideri Zahir Şah kuzeni tarafından devrildi. Hosseini ailesi Amerika Birleşik Devletleri’nde siyasi iltica talebinde bulundu ve 1980 yılında Kaliforniya’ya taşındılar. Khaled Hosseini 1984 yılında liseden mezun oldu. Santa Clara Üniversitesi Biyoloji Bölümüne girdi. Üniversiteden mezun olduktan sonra Kaliforniya Üniversitesi Tıp Fakültesini kazandı. Uzun eğitim döneminden sonra 1993 yılında cerrah olarak görev yapmaya başladı. Khaled Hosseini’nin ilk romanı olan Uçurtma Avcısı büyük ses getirdi. New York Times’ın en çok satanlar listesinde yer alan kitabı yetmiş ülkede basılarak okuyuculara sunuldu. Kendisine büyük ün kazandıran Uçurtma Avcısı kitabından sonra doktorluk görevini bırakan yazar kendini yazmaya adadı.

Bu kitabında anavatanında Amerika’ya göç etmelerinin esintileri yer almaktadır. Khaled Hosseini Uçurtma Avcısı kitabı, tüm dünyada çok satanlar listelerinde uzun süre yerini korumuş başarılı roman Hollywood’un dikkatini çekmiştir. Yönetmen Marc Forsters tarafından sinemaya uyarlanmış ve Oscar’a aday gösterilmiştir. İlk kitabından sonra Ve Dağlar Yankılandı, Bin Muhteşem Güneş kitaplarını yayınlamıştır. Bin Muhteşem Güneş kitabı New York Times’ın çok satanlar listesinde on beş hafta boyunca kalmıştır. Uçurtma Avcısı ve Bin Muhteşem Güneş kitapları Amerika’da 10 milyondan fazla, dünya çapında ise 38 milyon satmıştır. Khales Hosseini 2006 yılında Birleşmiş Milletler Mülteci Ajansı tarafından İyi Niyet Elçisi olarak seçilmiştir. Afganistan halkına insanı yardım sağlayan kar amacı gütmeyen Khaled Hosseini vakfını kurmuştur.

1932-2024 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447