Yaşama Sevinci

Yazar Fırat Kasap'ın Edebiyat Gazetesi'nin ekim sayısında yayımlanan Yaşama Sevinci isimli yazısını sizlerle paylaşıyoruz.
0
Yaşama Sevinci

Anadolu coğrafi açıdan Asya ile Avrupa arasında bir köprüdür. Yunanlılar ile Persler, Achilleus ile Hector bu coğrafyada karşı karşıya geldiler. Kültürlerin karşı karşıya gelmesi bir yandan çatışmaları, savaşları, yıkımları, katliamları getirirken bir yandan uygarlıkları, sanat eserlerini, mimari yapıları, kentlerde bir arada yaşama kültürünü ortaya çıkarmaktadır. Yaşamın olduğu yerde acılar, üzüntüler, kederler kadar yaşama sevinci de bulunur.

Anadolu’da kültürlerin çatıştığı dönemlerden biri de Moğol istilası dönemidir. Moğollar Asya’da egemenlik kurduktan sonra Batı’ya yöneldiler. Kendilerinden önce Anadolu’ya gelen Türkler güçlü bir devlet olan Selçuklu Devleti’ni kurmuşlardı. Malazgirt’ten Anadolu’nun içlerine uzanan Türkler Başkenti Konya olan Selçuklu Devleti’ni kurdular. Bilimde, sanatta, mimaride güçlü oldukları bir dönemden sonra Moğollara karşı direnemediler. Moğolların güçlü ordusu karşısında dayanamayıp yıkıldılar. Bir devletin yıkılması demek ona omuz veren toplumun da yıkılması demektir. Bugün bu yıkıntıdan bize Nasreddin Hoca fıkraları kaldı. 

"Timur’un fillerine bakmak üzere Hoca’nın köyü görevlendirilir. Fillere bakmak zor gelince köylüler Nasreddin Hoca’dan Timur’a gidip filler için konuşmasını isterler. Hoca, "Birlikte gidip konuşalım." der. Önde Hoca arkada köylüler yola düşerler. Timur’un çadırına yaklaşınca Hoca arkasına bakar ki kimse kalmamış. Timur’un huzuruna çıkar ve der ki, fillerinden çok memnunuz, iki fil daha gönder.’’ 

Bu fıkra bize yaşamda güçlü olabilmek için, yaşama tutunabilmek için birlik ve beraberliğin ne kadar önemli olduğunu gösterir. Fıkralar bize hayat dersleri veren, yaşama sevincimizi artıran önemli belgelerdir. Kültürel mirastır. Sahip çıkmak zorundayız.

Moğollar Anadolu’ya İran üzerinden gelirler. Moğollardan kaçıp Anadolu’ya gelen İranlı aydınlardan biri de Mevlana Celaleddin-i Rumi’dir. Kısaca Mevlana adıyla bildiğimiz aydın kişi Fars kültürünü Anadolu’ya taşıyarak Anadolu kültürünün zenginleşmesini sağlamıştır. Fars kültürü deyince aklımıza sadece İran coğrafyası  gelebilir fakat bu milletin kökleri Pers uygarlığına kadar gitmektedir. Bu uygarlık hakkında bilgi edinmek isteyenler tarihi metinler dışında Yunan tiyatro yazarı Aiskhylos’un Persler isimli tiyatro oyununu okuyabilirler. Mevlana, anadiliyle yazdığı şiirleriyle hem insanlara yaşama sevincinin ne olduğunu gösterdi hem de İslam dinini Allah korkusu yoluyla değil de Allah sevgisi yoluyla öğretti. Şairin adını anmışken öğütlerini paylaşmadan olmaz.

1.Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.

2.Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.

3.Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.

4.Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.

5.Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.

6.Hoşgörülülükte deniz gibi ol.

7.Y a olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.

Eğer Türkler Moğol istilasıyla yıkıldıktan sonra yeniden ayağa kalkamasalardı biz bugün Osmanlı Devleti diye bir devleti bilmiyor olurduk. Altı yüz yıl süren Osmanlı Devleti yıkıldıktan sonra yeniden ayağa kalkmasaydık bugün Türkiye Cumhuriyeti olmazdı. Demek ki her yıkılıştan sonra mutlaka yeniden ayağa kalkmışız. Bizi ayağa kaldıran güç yaşama sevincidir. Yaşama sıkı sıkıya tutunmaktır. Bizi iri tutan, diri tutan gücü sanattan, edebiyattan, müzikten, kültürden ve daha birçok unsurdan alıyoruz. Almanya iki dünya savaşında da yenildiği halde yeniden ayağa kalktı. Kendisini ayağa kaldıran gücü nereden buldu? Bilimden, sanattan, üretimden buldu. Biz de gücümüzü bilimden, sanattan, üretimden alarak daha ileriye gitmek zorundayız. Üretime, tarıma, sanayiye, bilime, sanata, felsefeye önem vermemiz lazım. Yaşamın ne kadar değerli olduğunu bilerek sahip çıkalım. Ortalama ömrümüz 70 yıl. Sağlığımıza biraz bakarsak 80 yıla çıkıyoruz ama ondan sonrası çok zor. Mademki bu dünyada bu kadar az kalıyoruz öyleyse değerini bilelim. Kısa ömrümüzü insanları üzerek değil mutlu ederek yaşayalım. Bugün varız yarın yokuz. Yunus Emre diyor ki: 

Geldi geçti ömrüm benim

Şol yel esip geçmiş gibi

Meğer bana şöyle gelir

Bir göz yumup açmış gibi

Hepinize Yunus Emre’nin şiirleri gibi aydınlık günler diliyorum.

Hiç yorum yok

Yorum Gönder

1932-2024 © Edebiyat Gazetesi
ISSN 2980-0447