Batuhan o gün biraz içkiliydi. Dengesinin biraz kaybolduğunu hissettiğinden bir an önce eve ulaşmak için arabasının direksiyonunu ormanın içinde doğru çevirdi. Hiç olmazsa orada trafik kalabalığı yoktu. Bir müddet öyle sürdü, ama pek kolay değildi, çünkü ormanda virajlar çok fazlaydı. Ve aniden başlayan yağmur yerleri kaygan hale getiriyordu. Keskin bir virajı alırken olan oldu. Batuhan arabanın kontrolünü kaybetti ve çok sert bir şekilde önüne çıkan ağaca tosladı. Arabanın camları kırılmıştı. Batuhan da hem kırık cama çarpmıştı hem de arabanın içinde başka sert yerlere. Kaburgalarında acılar hissetti. Başından da kan sızıyordu. Zorlukla arabanın kapısını açtı, dışarı çıktı, ama fazla yürüyemeden olduğu yere yığıldı. Gözleri karardı. Bir süre öyle yarı baygın kaldı.
Nice sonra sanki bir ses duyar gibi oldu. Bir el onu hafiften sarsıyordu. Zorlukla gözlerini araladı. Karşısında mor renkli pardösülü bir kızı hayal meyal fark etti. Kız ona doğru eğilmiş yardım etmeye çalışıyordu. Elinde bir mendille Batuhan’ın kafasındaki kanları siliyordu. Yağmur daha da hızlanmıştı. Kız sakin bir sesle; “Hadi ama siz de bana yardımcı olmaya çalışın. Sizi ayağa kaldırmağa çalışacağım. Arabanızın görünüşüne bakılırsa çok sert bir çarpma olmuş. Kırıklarınız olabilir. Sakin sakin hareket edelim. Kız Batuhan’ın vücuduna dokunduğunda Batuhan’dan yüksek bir “AH!” sesi çıktı. Göğsünde çok büyük bir ağrı vardı. Zorlukla konuştu. “Biraz yavaş lütfen, çok ağrıyor.”
Kız, “Özür dilerim, benim hatam. Tamam. Elimi üzerinizde çok hafif gezdireceğim. Bana ağrıyan yerlerinizi söylerseniz daha çabuk netice alabiliriz.” dedi. Elini yavaş yavaş Batuhan göğsü, daha sonra da bacakları üzerinde gezdirdi. Kız elledikçe Batuhan acıdan yüzünü buruşturuyordu.
“Merak etmeyin geçecek,” dedi, “Yanımda iyi gelebilecek bir merhem de var şansa.”
Kız mor renkli pardösüsünün cebinden bir merhem çıkardı ve Batuhan’ın tahminen ağrılarının olduğu bölgelere sakin sakin dikkatlice sürmeye başladı. Hakikaten ağrıları azalmaya başlamıştı. Kız kolunu Batuhan’ın bir kolundan dolayarak, “Hadi bir kuvvet, ben sizi yavaşça ayağa kaldırmaya çalışacağım ama gücüm yetmeyebilir, biraz da sizin gayret etmeniz lazım,” dedi. Biraz zorda olsa Batuhan kızın yardımı ile ayağa kalkmayı başardı. Üstündeki kan izlerine bakarken bir taraftan da kıza sordu, “Etrafta arabanız falan da görünmüyor, siz ne yapıyorsunuz bu saatte ormanda, böyle yalnız başınıza?”
“Ben ormanda dolaşmayı çok severim, sık sık buralarda dolaşırım. Ama yağmur çok ani bastırdı, fazla tedbirli olamadım. Allahtan bu pardösüm üstümdeydi.” Batuhan mor pardösüye doğru baktı.
“İlginç bir rengi var,” dedi. Kız hafifçe gülümsedi. “Evet. Aldığım yerdeki kişiler bu pardösünün beni insanların şaşkın bakışlarından koruyacağını söylediler.” Batuhan yavaş yavaş kendine geliyordu. Yağmur da kesilmeye başlamıştı, onun için kızın yüzünü ilk defa net bir şekilde gördü. Görmesiyle de yüzünde garip bir şaşkınlık oluştu. Ağzından “A-aa... Siz?” kelimeleri döküldü.
“Ne oldu?”
“Ben sizi tanıyorum.”
“Nasıl yani? Nereden?”
Batuhan sanki donup kalmıştı. Ne söyleyeceğine karar veremiyordu. Kız sorusuna cevap beklediğinden merakla Batuhan’ın yüzüne bakıyordu. Batuhan kekelemeye başladı, “Ee-ee… şe- şey. Nasıl söylesem bilemiyorum. Yanlış anlayabilirsiniz. Veya hiç anlamayabilirsiniz. Ya da benim deli olduğumu sanabilirsiniz.” Kız kaşlarını çatarak Batuhan’ı biraz süzdü. “Haklısınız, hiçbir şey anlamadım. Daha açık konuşur musunuz!”
“Konuşurum da… biraz garip karşılayabilirsiniz. Belki de kızarsınız.”
“Niye kızayım canım. Bu arada bir dakika, şöyle kolunuzu sıkıca koluma sokun da, daha rahat yürüyün. Evet, şimdi ne diyorduk. Ha, niye kızayım ki?”
Batuhan kızın kolunda çok ağır yürümeye başladı. Ağrılarının biraz hafiflemiş olmasından rahatlamıştı. “Peki. Sıkı durun o zaman… Sizi tanıyorum, çünkü benim yüzlerce defa rüyalarıma giren kızsınız.”
“Ne?... Hadi canım… Ne alaka?”
“Yalan söylediğimi sanıyorsunuz değil mi?”
“Yani… ne dememi bekliyorsunuz ki? Biraz daha açıklasanız. Beni nereden tanıyorsunuz ki?”
“Garip gelecek. Ama anlatacağım. Yıllarca içimde sakladım da ne oldu… İlk tanıştığımızda, ki yaklaşık yirmi sene önceydi.” Kızın gözleri ilgiyle açıldı, “Yirmi sene önce?”
“Evet. İkimiz de çok gençtik tabii. Bir arkadaş grubuyla diskoteğe gitmiştik. On kişi kadar vardık, ama grubun içinde bazı kişiler birbirini tanımıyordu. İkimiz de aynı grupla aynı masada oturuyorduk.”
“Ben olduğumdan nasıl bu kadar eminsiniz ki?”
“İltifat olarak kabul etmeyin lütfen. Hiç değişmemişsiniz. Aynı harika gözler, aynı tatlı gülümseyiş. Nerede olsa unutmam. Yüzünüz ezberimde. Yüzlerce defa rüyama girdiniz dedim ya size.”
“Allah Allah, beni tavlamaya uğraşmıyorsunuz değil mi?” Batuhan güldü, “Bu halimle mi… Hayır…hayır. Gerçekleri anlatıyorum. Geçmişimdeki aptallıklarım nedeniyle bugüne kadar hep “keşkelerle” yaşamaktan bıktım artık. Çok anlamsız. Onun için bu sefer konuşmak istiyorum.”
“Peki, devam edin o zaman. Merak etmeye başladım. Ne olmuştu ki?”
“Masada oturduğumuzda gözümü sizden alamıyordum. Sizinle nasıl konuşabilirim acaba diye planlar yapıyordum. Dans müziği çalıyordu. Size dans eder misiniz diye sormaya cesaret edemiyordum. Kabul etmezseniz rezil olurum diye düşünüyordum. Sonunda tam cesaret edip sizi dansa kaldırmaya karar verdiğimde yanınızda oturan genç sizi dansa davet etmez mi? Oturduğum yerde kalakaldım. Gençle bir müddet dans ettiniz. Masaya geri döndüğünüzde ise hadi sinemaya gidelim muhabbeti başladı ve çıktık. Ama o genç sizin yanınızdan hiç ayrılmadığı için bir daha sizle konuşma şansım olmadı… Ondan sonra, dediğim gibi, uykularımın müdavimi oldunuz. Yani o harika gözler, o tatlı gülümseyiş her gece rüyamdaydı.”
Kız hafifçe gülümsedi. “Yazık olmuş diyelim,” dedi, sonra gülerek, “Hâlâ daha görüyor musunuz peki?”
Batuhan başını önüne doğru eğdi. “Evet… ama şimdi anlatacaklarım size daha garip gelebilir. Üniversiteden mezun olup da iş adamı olduğumda Ukrayna’da bir firmada çalışmağa başladım. Orada şirkette bize tost yapan çaycı bir kız vardı. Şaşıracaksın belki ama… sanki sendin… aynı gözler, aynı gülümseme. Ben öyle bir şaşırdım ki, günlerce kendime gelemedim. Sırf seni biraz yakından görebilmek için ikide bir çay içip tost yiyordum. Sonunda cesaretimi toplayıp arkadaşlık kurmayı kafama koydum… Daha doğrusu koymuştum ki, aynı şirkette çalışan bir Alman mühendis kıza evlenme teklif etti…Kız da kabul etti.”
“Vay. Kötü şans diye buna denir. Demek ki bazen kararları çabuk vermek gerekiyormuş.”
“Evet. Ama dahası da var.”
“Yine uykusuz geceler mi?”
“Tabii, o zaten hiç bitmedi canım… Ama olay başka… birkaç sene sonra iş yerinden arkadaşlarla İngiltere’ye gitmiştik. Bir gece içtik falan. Çakır keyifiz hepimiz…” Batuhan durdu, bir düşündü, sonra, “Yok… bunu sana anlatmam pek doğru olmayacak. Kusura bakmayın size de sen diye hitap ettim ama.” Kız hemen atıldı, “Aaa, lütfen, hiç önemi yok,” bir kahkaha atarak, “Ne de olsa yirmi yıllık dostmuşuz. Bundan sonra birbirimize sen diyelim daha kolay olacak… Ve hikâyenin devamını merak ettim, anlat lütfen!”
“Yok, pek uygun kaçmayacak. Biraz bel altı bir olay.”
“Anlat dedim. Bak konuşurken ağrılarından pek bahsetmiyorsun. Böyle yavaş yavaş şu ilerideki aydınlık yola doğru yürüyoruz işte. Gidene kadar anlatırsın vakit geçer.” Batuhan hakikaten ağrılarını unutmuştu. Kıza baktı. “Peki…Anlatırken çok utanacağım ama, dedim ya, artık keşkeleri hayatımdan çıkarmak istiyorum. Evet, hepimiz çakır keyif içkiliyiz. Arkadaşlardan biri gecenin eğlencesini biraz uzatmak istedi. Şey… nasıl desem? E-ee… Hep beraber geneleve gidelim diye tutturdu.”
Kız garip bir ifade ile Batuhan’a baktı. Batuhan, “Dedim sana anlatmayayım diye, bak utancımdan kıpkırmızı oldum.” Kız kaşlarını çattı, “Evet. Utanmalısın… Ama başladın bir kere… yarıda bırakmak olmaz, anlat!” Batuhan şaşırdı, “Emin misin?” Kız çok umursar gibi, “Evet. Ne de olsa sanki bir yerde benimle ilgili bir şeyler anlatıyor gibisin.”
“Peki. Geneleve gittik. İşte, yani… orada genellikle görünüm şöyledir. Belki filmlerde falan görmüşsündür. Erkekler bir masada oturur, karşılarındaki sedir veya iskemlelerde yarı çıplak oturan kızlarla bakışır, kesişirler, sonra beğenip seçtikleri biriyle odaya çıkarlar falan işte.”
“Ee-eee?”
“Eeee si şu ki… Tekrar söylüyorum, yanlış anlama lütfen...Kızlardan biri sendin!”
Kız birden durdu. Merakla Batuhan’a bakmaya başladı. Batuhan devam etti, “Aynı gözler, aynı tatlı tebessüm. Yani sen. Direkt de bana tatlı tatlı bakan ve gülümseyen.” Kız “Eee, problem ne?” dedi.
“Problem ne olur mu? Oradaki hâlimi bir gözünün önüne getirsene. Donmuş kalmışım. Ağzım açık seni seyrediyorum. İçimden, yeter, ben bu kızla ne olursa olsun konuşacağım dedim. Ama döngü hep aynı işte. O sırada yanımdaki arkadaş kalkıp gidip seni… çok pardon o kızı, elinden tutup beraberce odaya çıkmazlar mı? Kız merdivenlerden çıkarken bile bana bakıyordu...Ne diyorsun bu işe sen?”
“Yani… psikolojik bir problemin var herhalde, her baktığın kızda beni gördüğüne göre?” Batuhan hemen cevapladı, “Hayır, ben seni devamlı rüyalarımda görüyorum dedim, ama bu olaylar gerçek ve anlattığım gibi sadece 3 kez oldu… Bu dördüncü karşılaşmamız.” Kız Batuhan’a manalı bir şekilde baktı, “Çok ayıp ama” dedi. Batuhan utanmıştı, “Evet, anlatmamalıydım böyle şeyler, haklısın.” Kız güldü, “Hayır, onu demiyorum, şu an aklından geçirdiklerin çok ayıp”. Batuhan pek bir şey anlamadı. “Neymiş aklımdan geçirdiklerim?” Kız bilgiç bir edayla, “O üç kız da ben miydim diye düşünüyorsun.”
Haklıydı, gerçekten de şu anda bu soru Batuhan’ın beynini kemiriyordu. Batuhan çekinerek fısıltıyla sordu,” Sen miydin?” Kız kaşlarını çattı, “Saçmalama, tabii ki hayır. Sadece İlk buluşmadaki, yani diskotekteki kız bendim. Ama aradan yirmi yıl geçmiş olsa da bir şeyi itiraf edeyim. O gün o salak oğlan yerine beni senin dansa kaldırmanı çok istemiştim. Çok hoşuma gitmiştin. Arada bir o kadar da gülümsemiştim sana. Ama teklif etmedin. Kader. Teklif etseydin belki şu anda bambaşka bir şeyler olmuş olurdu. Kaza anında yanına geldiğimde seni tanımıştım ama belli etmek istemedim. Senin anlatmanı bekledim.”
Sevgiyle birbirlerine baktılar. Batuhan kendince dördüncü rastlaşma diye gördüğü bu fırsatı artık kaçırmak istemiyordu. “Evli misin?” diye sordu.
“Hayır.” dedi kız. Batuhan kızın kolundan çıkıp karşısına geçti, “O zaman sana soracağım soruya sadece tek bir kelime ile cevap ver. Benimle evlenir misin?” Kız “Neden olmasın?” dedi. Batuhan atıldı, “Hayır iki kelime kullandın, tek bir kelimeyle cevap ver demiştim! Benimle evlenir misin?” Kız Batuhan’ın her gece rüyasında gördüğü o tatlı gülüşüyle cevap verdi.
“Evet!”
Batuhan kıza doğru uzandı. Yirmi yıl gecikmeyle dudakları birbirine kenetlendi. Ayrıldıklarında kız Batuhan’ın ceketini tuttu. “Bu bayağı kanlanmış, çıkar atalım. Ben sana pardösümü vereyim onu giy!” dedi. Ceketi çıkarıp bir ağacın dibine attılar. Kız pardösüsünü çıkarıp Batuhan’a giydirdi. Elinden tuttu. “Gel,” dedi, “benim de sana anlatmam gereken bazı şeyler var.” Batuhan ağrılarını hiç hissetmiyordu. O kadar mutluydu ki yine kızın harika gözlerine takılmış kalmıştı. Başka hiç bir şeyi görmüyordu . Tıpkı o ana kadar üzerinde pardösüsü olduğu için kızın sırtındaki melek kanatlarını görmediği gibi.
Aydınlık yola doğru yürümeye devam ettiler.
Kadir Ersoy / Edebiyat Gazetesi / Aralık 2024 / Sayı 23
Hiç yorum yok
Yorum Gönder