İsmail 17 yaşında oldukça kısa boylu, zayıf ama atletik yapılı bir lise öğrencisidir. Kalın çatma kaşlarının altındaki derin siyah gözleri, alnından düz bir çizgi şeklinde inen burnu ve çıkık çenesi, kendisine yetiştiği mahallenin dokusundan sinen külhan beyi edası ile birlikte insanda ilk bakışta sert bir mizacı olduğu izlenimi uyandırır. Fakat konuşmaya başladığında bu izlenim yerini görüntüsünün aksine sevimli ve sempatik bir insana bırakır.
Büyüdüğü mahallede yaşıtları arasında hep en minyon olmanın yarattığı dezavantaj ona farklı meziyetler kazandırmıştır. Çocuklar arasında itiş kakışın, kavganın bol olduğu bu mahallede dayak yemeden büyüyebilmek için herkesi idare etmeyi öğrenmiş, şakacı ve esprili tavırlarıyla herkese kendini sevdirmeyi başarmıştır İsmail. İletişim becerilerini geliştirmiş, tüm mahallenin maskotu olmuştur. İsmail’in hikayesinde aslında doğru yönlendirmenin bir çocuğun hayatında ne kadar önemli olduğu ve dezavantaj gibi görünen özelliklerin bilinçli yönlendirme ile nasıl avantaja dönüşebileceğinin örneğini göreceğiz. Peki bu şansı İsmail de değerlendirebilmiş mi bakalım.
Bu minyatür insan evden çıkarken ailesinden gizli olarak gittiği yer ve yaptığı işin ona öğretilenlere göre yanlış olduğunu düşünmesinin verdiği vicdan azabına rağmen en yakın arkadaşı Yılan Rüstem ile buluşmaktan vazgeçmemişti. Neyse ki Rüstem tam zamanında gelmişti ve bu ikilem içinde fazla beklemesine gerek kalmamıştı. Rüstem ile beraber bir haftadır biriktirdikleri harçlıklarını yanlarına alarak hipodromun yolunu tuttular. Babası duysa kulaklarından tavana asardı İsmail’i fakat o atlara olan sevgisi ve para kazanma ihtimalinin verdiği heyecanla, herşeyi göze alıp gizlice gelmişti hipodroma. Ama işler pek de umduğu gibi gitmiyordu. Akşama doğru elde avuçta ne varsa ganyanda kaybetmişlerdi ve ceplerinde sadece eve dönüş için ayırdıkları otobüs bileti paraları kalmıştı.
-Abi battık dedi İsmail. Ne dersin son kez şansımızı deneyelim mi?
Rüstem de sindirememişti içine bir haftadır biriktirdiği harçlığını kaybetmeyi.
-Tamam lan, dedi; olursa olur olmazsa yürürüz eve kadar.
Son paraları ile de bahis oynadılar neyse ki bu sefer şans yüzlerine gülmüştü. Geldikleri parayı üçe katlamayı başarmışlardı. Sevinç çığlıkları atıyorlardı.
-Hadi dedi İsmail; gel dönüş yolunda güzel bir ziyafet çekelim
Hipodromun karşısındaki dönercilerden birine girdiler. Her zamankinden farklı olarak bu sefer tavuk döner yerine et döner sipariş ettiler. Ne de olsa bu ödülü hak etmişlerdi. Eve yürüyerek dönmeyi göze almanın ödülüydü bu. Büyük bir iştahla yumuldular önlerine gelen dönerlere. Bir yandan yemeklerini yiyorlar bir yandan da nasıl son dakikada kazandıklarının sohbetini yapıp gülüyorlardı.
Tam bu sırada kapıdan içeri ikisinin de çok iyi tanıdığı biri girdi. Aynı anda gördüler ve doğru mu görüyoruz der gibi birbirlerine baktılar. Önce İsmail fırladı yerinden kapıya doğru, ardından da Rüstem. Evet kapıdan içeri giren biraz önce parayı kazanmalarında büyük payı olan Ayışığı isimli atın jokeyi Hakan Karakaştı. İsmail döneri yemelerinde emeği olan bu adama eline fırsat geçmişken teşekkür etmek istemiş ve hikayesini anlatmak için yanına koşmuştu.
-Hakan Abi tebrik ederiz; dedi. Sayende ziyafet çekiyoruz, helal olsun sana.
Kısık bir gülüş belirdi Hakan Karakaş’ın yüzünde.
-Afiyet olsun gençler; dedi.
Tam arkasını dönüp gidecekti ki İsmail in fiziği dikkatini çekti tecrübeli jokeyin.
-Kaç yaşındasın sen diye sordu İsmail’e
-On yedi; dedi İsmail.
-Tüh; dedi Hakan Karakaş. Senden iyi jokey olurmuş. Tam jokey fiziği var sende.
-Hadi ya! dedi İsmail. Gerçekten mi Abi! Madem öyle nasıl olcam peki. Gene olim.
-Maalesef yaşın geçmiş; dedi Hakan Karakaş. Biz senin gibi gençleri on dört yaşında İrlandaya apranti okuluna gönderip orda eğitim aldırıyoruz. Öyle o kadar basit değil bu işler, bundan sonra olmaz artık.
İsmail’in daha önce aklına hiç gelmemiş olan bu düşünce, o anda imkansız olduğunu öğrenmesiyle de bir anda kafasından yok oldu. Çünkü tabağındaki döneri soğuyordu.
-İyi akşamlar abi; deyip döndüler masalarına.
Döner o an için daha önemliydi ve keyifleri de yerindeydi nasıl olsa.
Günler haftalar aylar yıllar geçtikçe o söz daha sonraları defalarca İsmail’in kulaklarında yankılandı.
-Senden iyi jokey olurmuş, tam jokey fiziği var sende.
Hayat şartları zorlaştıkça aklına daha çok geldi İsmail’in, ‘’benden iyi jokey olurdu’’. Doğuda çetin şartlarda yaptığı askerlik, soğuk ve korku dolu uzun gecelerde tuttuğu nöbetler sırasında hep aklına geldi, giderek omuzlarına binen ve ağırlaşan hayat yükü ve maddi sıkıntılar, kavuşamadığı platonik aşkı, yıllar geçtikçe acaba ünlü bir jokey olsam nasıl bir hayatım olurduyu düşündürdü.
Ah be! diyordu kendi kendine. ‘’İnsanda biraz şans olacak.’’
Orkun Cabi / Edebiyat Gazetesi / Aralık 2024 / Sayı 23
👏👏
YanıtlaSil