Selahaddin'in Katibi olan İbni Yakup'un notlarından hareketle; Tarihsel bir gerçekliğin kurgusal gösterimi olan ve yazarın kendisinin de bu kurgusal karakterlerin birinde saklı olduğunu söyleyebiliriz. Selahaddin'in Kitabı'nı sizler de seveceksiniz. Eser hayata bakış anlamında aforizmalar açısından oldukça zengin. Bu da okuyucuya savaş, barış, aşk, inanç, cinsellik, ibadet ve daha birçok konuda belki de kısaca insan olmak konusunda bizi sürekli düşündürüyor. Bu düşünme hali okuyucuyu akıcılıkta bir aksaklığa sürüklemiyor. Eseri okunabilirlik açısından başarılı kılan en önemli özelliklerden birisi belki de budur. Hikayenin girdabına kendinizi kaptıracaksınız.
Sultan Selahaddin, adaleti, cömertliği, alçak gönüllülüğü yaşamında özüyle yaşayan bir kişiliktir. Savaşının sebebi haksızlık karşında durma karakteridir. O, ne şan ne de şöhret için kimseye kılıç çekmeyecek kadar mütevazı bir kişiliktir. Onu adil bir hükümdar yapan eğitime sanata sanatçıya ve düşünceye olan saygısıdır. Adalet yalnızca bir matematik hesabı değildir. Adaleti mümkün kılan değerlerin değerlendirilmesidir. Bu da düşünceye, sanata, bilgiye ve inanca saygı duymadan; onu öğrenmeden mümkün değildir. Özellikle de bir hükümdar için. Aile içi birlik kadar müminlerin kendi içindeki birliğinin başarı getireceğine inanan sultan kendi birliğini sağlamamanın felaket getireceğini şu sözler ile dile getiriyor. Sultan kendi kendine sık sık bu kötü rüyanın sona erip ermeyeceğini ya da Musa, İsa ve Muhammed'i doğuran bu bölgenin sakinlerinin kaderinin hep savaş mı olacağını sorar.
Bu da bize Ortadoğu topraklarında huzurun ve barışın bin yıldır arzulandığını bunun çaresinin halklar inançlar konfederasyonu olduğunu gösteriyor. Bu birlik sağlanmadıkça bu zengin topraklar düşmanının iştahını hep kabaracaktır. Günümüzde Selahaddin-i aşan düşünceler Mevcuttur bize düşen bu yolda ilerlemektir. Ortadoğu’nun huzuru ve birliği yine Kürtlerle gelebilir... Eserde Cemile karakteri başkaldıran düşünceye ket vurmayan zeki, akıllı, sanatçı bir kadın, kişiliği sayesinde herkes tarafından sözü dinlenen sevilen, sayılan Sultanın haremindeki filozof bir kadın. Dinin ve hayatın ne olduğunu bilen, özgür düşünceye sahip olan Cemile hem din perspektifini, hem pratik hayatı biliyor. Ve Cemile, cennet tasavvurları içerisinde; 'Kadınlar neden cennete gitmeyi istesin' diye soruyor. Sizin ona bir cevabınız var mı? Cemile bize iki şeyi açıkça gösteriyor. Birincisi, inanca dair antitezlerini yasak olduğu halde yazıyor. İkincisi, inancın Cennet vaadinin kadınlarda anlamsızlığını göstermeye çalışıyor. Öte yandan Cemile ölüm korkusunu içinizden nasıl attınız diye soruyor? Bu sorunun cevabını kendisi buluyor. Cemile 'ye göre bu vaatler gökten gelen ilahi kaynaklardan çok peygamberlerin pratik gerçekliğinden doğmuştur. Cemile'nin bu tezinin doğurduğu en büyük soru ise kadınlar için cennetin anlamı nedir? Bu sebeple cennet tasavvurlarının zevklerini suni olarak haremde tatmaya çalışıyor. Cemile bu düşüncesini eserde şu sözlerle vurguluyor:
"Yaşlı aliminiz az önce dininizin müminlerinizin zihninden ölüm korkusunu çıkartıp attığını söyledi. Bu kısmen de olsa sizin cennet kavramınızla ilişkili midir? Sonsuz bir cinsel güç ve sayısız şarap nehirlerini yudumlarken, aralarından seçim yapacakları pek çok huri. Cennetiniz bütün dünyevi yasakları kaldırmaktadır. Bu durumda sadece aklını kaçırmış olan biri ölümden korkar. Ve bütün bunlar sizin peygamberinizin kendine güveninden doğmuştur "
Ayrıca aykırı düşünceli Cemile Güzel hırçın Halime ye aşık. "Aşk hepimizi çıldırtacak kudrettedir. Kıskançlık onun da en vahşi evladıdır." Cemile Halime yi başkasıyla paylaşmak istemez. Sultan Selahaddin için, bunları belirmek onun Kürt kimliğini inkar edenler açısından önemlidir. Kürt kültürünün ve yaşama bakışının bir hükümdara yansımış hali diyebiliriz. Bununla belirtmek istediğim şey, onun yaptıklarının yalnızca dini düşüncelerden ibaret olmadığını, Kürt kültürel mirasından da etkilendiğidir. Onun ele geçirdiği bölgelerde İbadethaneler ve inançlara oldukça saygılı olduğu ve yıkıcı davranmadığı gerçeği Avrupa'daki şövalyeler tarafından bile takdir edilmiştir.
Bakın günümüzde İslam'a siyasal iktidar hırsıyla yaklaşanlar neler yapıyorlar. Buyurun Ayasofya'dan bakalım. Ayasofya kültürel bir mirastır. Tarih sahnesinin büyük bir bölümünde yer almıştır. Önce kilise sonra camiye çevrilmiştir. Daha sonra bu kültürel çeşitlilik ve sentez tarihi bakımından müzeye çevrilmiştir. Tayyip Erdoğan bu kültürel mirası ve zenginliği kendi bencil inanç biçimine meze yapıp onu tekrar camiye çevirmiştir. Belki de bu yüzden Selahaddin'in fethettiği yerlerde ibadethanelere dokunmamış olması daha da anlamlı ve önemlidir. Özellikle bulunduğu konum açısından.
SELAHADDİN EYYUBİ KİMDİR?
Demeden önce şu ünlü sözünü hatırlayalım. "Bana her istediğini sorabilirsin. Sana bu ayrıcalığı tanıyorum. Ama her zaman cevap vermeyebilirim. O da benim ayrıcalığım." Selahaddin Eyyubi, Mısır, Suriye, Yemen ve Filistin sultanı ve Eyyubi hanedanının ilk hükümdarıdır. Selahaddin Eyyubi 1138’de doğdu. 1169’da amcasının yerine Mısır veziri oldu. 1174’te Mısır tahtına oturdu. 1187’de Hittin Savaşı’nda Haçlıları ağır bir hezimete uğrattı ve Kudüs’ü ele geçirdi. Askeri eğitimden ziyade dini derslere meraklıydı. Sanatla ve bilimle uğraşırdı. Selahaddin’in biyografisinde onun Öklid geometrisi, astronomi, matematik ve aritmetik konularında uzman olduğu yazmaktadır Mantık, felsefe, sosyoloji, fıkıh ve tarih öğrendi, Şam’daki Dar’ul-Hadis’ten (hadis medresesi) mezun oldu.
Müslümanların Haçlılara karşı birleşmesinde tarihi dönemeçlerden birisi olmuştur. Selahaddin, yeni ya da gelişmiş askeri teknikler kullanmak yerine, çok sayıdaki düzensiz kuvvetleri birleştirip disiplin altına alarak askeri güç dengesini de kendi lehine çevirmeyi başardı. Tarihçilerin anlattığına göre Selahaddin zamanını ya ilim ya cihat veya devlet işleriyle geçirirdi. Kuran’ı ezberlemiş ve iyi bir eğitim görmüştü. Arapça, Türkçe, Farsça ve Kürtçe biliyordu. Ülkesine her taraftan ilim sahipleri gelir verdikleri derslerle insanlara hizmet ederlerdi. Onun zamanında Şam medreselerinde ders veren altı yüzden fazla fakih (fıkıh, din, şeriat ilminin üstadı) vardı. Tabipler, edebiyatçılar, şairler, matematikçiler, kimyagerler, mimarlar ve diğer ilim sahipleri memleketin gelişmesi için canla başla çalışırlardı. Selahaddin Eyyubi, komutan ve memurlarıyla bir arkadaş gibi samimi olarak konuşur, yumuşaklıkla muamele ederdi. Bundan dolayı herkes fikrini ve arzusunu çekinmeden söylerdi. Haçlıların 90 sene önce Kudüs’ü işgal ederlerken 70 bin Müslüman’ı kılıçtan geçirmesine rağmen, muzaffer bir komutan olarak karşılarına geçen Sultan Selahaddin, intikam alma yerine onlara iyi muamelede bulunmuştur. Böylece coğrafyasındaki insanların gönüllerinde taht kurmuştur. Gizemli bir ateş ve iki haftalık hastalıktan sonra, Selahaddin Eyyubi 1193’te 55 yaşında veya 56 yaşında öldü. Yardımcıları onu, kan akıtma ve lavman yöntemi ile kurtarmaya çalıştılar fakat faydası olmadı.
YAZAR TARIK ALİ HAKKINDA
Tarık Ali 21 Ekim 1943 yılında Lahor, Pakistan'da dünyaya gelmiştir. Pakistan asıllı Britanyalı ateist yazar ve film yapımcısıdır. İlk ve orta öğrenimini Pakistan'da tamamlamış, daha sonra İngiltere Oxford Üniversitesinde yüksek öğrenimini tamamlamıştır. 1960-1970 yılları arasında önemli siyasal kişilerden birisi olan Tarık Ali, dört yıl boyunca İngiliz Televizyonu Channel 4'te yapımcı olarak çalışmış ve "Bandung File" programının yapımcılığını üstlenmiştir. Tarık Ali, New Left Review adlı akademik derginin hakemler kurulunda yer alır ve the Guardian gazetesinde düzenli olarak yazmaktadır.
Deniz Boyraci / Edebiyat Gazetesi / Aralık 2024 / Sayı 23
Hiç yorum yok
Yorum Gönder