Edebiyat kültürü akımlar yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılır. Yeni fikirler, zevkler eski olanla artık ifade edilemeyen duygular, yeni biçimler, anlayışlar gerektirir. Eskiden sıkılanlar, yeni sözler söylemek gerektiğini savunanlar, kendileri gibi düşünenlerle bir araya gelenler yeni akımlar oluştururlar. Belli bir tartışma, araştırma, inceleme sürecinden geçtikten sonra fikirlerinin olgunlaştığını düşündüklerinde, görüşlerini yazıya dökerek topluma sunarlar. Görüşlerini ya manifesto ya da bildiri adı altında bir dergi ya da gazetede yayımladıktan sonra gruplarına, topluluklarına bir isim vererek yollarına çıkarlar. Onlara göre eski olan yanlış olduğu için geride kalmıştır. Geleceği kendileri temsil edenler geçmişte kalan rakipleri değil kendileridir. Doğru, iyi, güzel olan yeni ortaya çıkanlardır. Eski tarihin çöplüğüne atılmalıdır.
Edebiyat tarihi kalıcı olanın yeni değil her zaman yeni kalabilen olduğunu göstermektedir. Her nesne eskir. Edebi akımlar da zamanla eskir. Bir süre sonra eleştirdiği eski akımın yanlışlarına düşer ya da başka yanlışlar yapar. Bir süre sonra başka akımlar gelip onları eski sayar.
Türk Edebiyatı’nda akımların ortaya çıkması Divan Edebiyatı ile ortaya çıkmaktadır. Divan Edebiyatı’nın zirve noktaları Fuzuli ve Baki sayılır. Bu dönem tarihi olarak Osmanlı Devleti’nin yükselme dönemine denk gelmektedir. Kanuni Sultan Süleyman ile birlikte Osmanlı doğal sınırlarına ulaştı. Divan Şiiri de en özgün ürünlerini verdi. Bu tarihten sonra taklitler ve tekrarlar başladı. Bu soruna çözüm bulmak için akımlar ortaya çıktı. Bu akımlardan biri Nedim’in ortaya koyduğu mahallileşme akımıdır. Osmanlıca adını verdiğimiz dilde ilk başlarda Türkçe sözcük sayısı fazlayken zaman içinde azalmıştı. Baki dönemine gelindiğinde iyice azalan Türkçe sözcük sayısını artırmak Nedim’in mahallileşme akımıyla oldu. Türkçe sözcüklere uygun biçim gerekiyordu, şarkı nazım biçimi bu şekilde ortaya çıktı. Şarkı sözcüğü köken olarak Şark yani Doğu sözcüğünden gelmektedir. Nedim yazdığı şarkılarla Türk Edebiyatı’na değerli eserler verdi. Lale Devri sonunda ortaya çıkan isyan ile kısa bir ömür süren Nedim bugün de sevilerek okunan bir şairdir. Divan Edebiyatı’nda gördüğümüz diğer akım da Sebk-i Hindi akımıdır.Destanlarıyla,1001 Gece masallarıyla Doğu dünyasında haklı bir ün kazanan Hint Edebiyatı Divan Edebiyatı’nı derinden etkilemiştir. Bu etkiyi Şeyh Galip ve takipçilerinde görüyoruz. Hint masalları, efsaneleri, hikayeleri, bu eserlerdeki mistik anlatım Hün ü Aşk, Leyla ile Mecnun gibi eserlerde okura sunulmuştur. Hintçe sözcükler,deyimler,Sebk-i Hindi akımı yoluyla Divan şiirini sevenlerin zevkine sunulmuştur.
Tanzimat Edebiyatı ile birlikte şairlerimiz, yazarlarımız yönlerini batıya döndüler. Taklit ve çeviri eserlerle Fransızca, Almanca, İngilizce eserler ülkemizde tanıtıldı.1800’lü yılların sonunda Avrupa’da yaygın olan akımlar Romantizm, Realizm ve Naturalizm akımları egemendi. Şairlerimiz, yazarlarımız Tanzimat döneminde bu akımlardan etkilendiler. Şinasi,Namık Kemal, Ziya Paşa, Abdülhak Hamit, Recaizade Mahmud Ekrem ve diğer Tanzimat Dönemi sanatçıları Avrupa’daki yazar ve akımlarından etkilendiler.
Romantizm akımı kısaca duyguların yoğun olarak ifade edildiği bir akımdır. Klasisizmin aksine halktan insanların duyguları hayalleri, tabiatla uyumlu bir şekilde ifade edilir. İnsanların duyguları, istekleri, hayalleri onların kaderlerini belirler. Namık Kemal’in eserleri için Romantik eserler diyebiliriz. Romantizm akımına coşumculuk adı da verilmektedir.
Realizm akımı adını real yani gerçek sözcüğünden almaktadır. Toplumun ve tabiatın gerçeklerini okura aktarmak amacı güder. Hayatın acı gerçekleri insanların gözüne sokulur. Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası romanı bu akıma bir örnektir.
Naturalizm doğalcılık demektir. Toplumu ve tabiatı en doğal haliyle vermeye çalışır. Realizmin aşılmış hali diyebiliriz. Yazar deney yapar gibi, bilim adamı gibi toplumu ve doğayı inceler. Görünenlerin arkasındaki gerçekleri bulmaya çalışır. Emil Zola’nın Germinal’i, Nana’sı bu akıma örnektir.
Cumhuriyet döneminde Batı Edebiyatı’nda bu akımlara yenileri eklendi. Sürrealizm, Fütürizm, Dadaizm bu akımlardan birkaçıdır. Bu akımlardan bizim sanatçılarımız da etkilendiler. Fütürizm akımından etkilenen şair Nazım Hikmet şöyle bir şiir yazdı:
Trum trum trum trak tiki tak
Makinalaşmak istiyorum
Her dinamoyu altıma almak için çıldırıyorum
Cumhuriyet döneminde Batı’dan gelen akımlarla birlikte bize özgü akımlar da yerini aldı. Beş Hececiler, Yedi Meşaleciler gibi topluluklar memleketçilik akımı adı altında eserlerini verdiler. Çoğu üç isimli olan bu şairler şiirlerinde memleket sevgisini dile getirdiler. Batı Edebiyatı’nı ve Doğu Edebiyatı’nı reddeden şairlerimiz kendilerine Anadolu kültürünü kaynak olarak aldılar. Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp gibi aydınlar memleket şairlerine ilham verdiler. Ulus Devletin kurulduğu dönem için uygun olan bu akım zaman içinde yerini diğer akımlara bıraktı.
Nazım Hikmet ve Necip Fazıl toplumcu şiire yöneldiler. Nazım Hikmet putları yıkıyoruz diyerek kendisinden önceki şiir anlayışlarını topa tuttu. Peyami Safa ile Akşam gazetesindeki tartışmalarında kendisinden önceki şairleri eleştirdi. Necip Fazıl Mehmet Akif’i eleştirip’’ o ne yerliydi ne milliydi’’ dedi.
1940’lı yıllarda Türkiye yeni bir akımla tanıştı. Garip Akımı Ankara’da ortaya çıktı. Bu akıma ait şiirler başlangıçta anlaşılamadı. Bunlar şiir olamaz, fıkra olur, latife olur ama şiir olamaz diye düşündüler. Orhan Veli’nin Ankara Radyosu müdürü olan babası bile Garip akımı şiirlerini anlamadı. Bu akım için kullanılan garip sözcüğü zavallı,çaresiz anlamında değil tuhaf anlamında kullanılmıştır. Bu akıma örnek bir şiir: Ağaca bir taş attım
Düşmedi taşım düşmedi taşım
Taşımı ağaç yedi
Taşımı isterim taşımı isterim
Orhan Veli,Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday şiir anlayışlarını ifade ettikleri yazıda şiirde şairanelikten uzak duracaklarını,sanatlı bir dil yerine halkın günlük konuşma dilini kullanacaklarını belirttiler.Daha sonra yapılan eleştirilerde şiiri şiir olmaktan çıkardıkları belirtilmiştir.
Bu akımın şairleri daha sonra toplumcu gerekçi şiire yöneldiler. Garip akımına tepki olarak ikinci yeni akımı ortaya çıktı. İkinci Yeni akımına göre Birinci yeni Garip akımı, ikinci yeni ise kendileriydi. Ece Ayhan, Edip Cansever, Turgut Uyar, Ülkü Tamer, Cemal Süreya ve arkadaşlarının kurduğu İkinci Yeni Akımı şiirde anlam kapalılığını savunmaktadır. Şiir anlaşılmaktan çok sezilmek, hissedilmek için yazılır.
Ah güzel Ahmet abim benim
Diş değil tırnak değil
Bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri
Edip Cansever’e ait bu dizeler akımın şiir anlayışını ortaya koymaktadır. Şiirde estetiği, zevki anlamın önüne koyan bu şairler uzun zaman anlaşılmaz olmakla eleştirildiler. Özellikle toplumcu gerçekçiler ikinci yenicileri toplumun sorunlarından uzaklaşıp sadece bireysel sorunları işlemekle suçladılar. Günümüzde bu tartışmalar devam etmektedir.
Toplumcu şiir adını verdiğimiz anlayış kişiyi bir toplum içinde değerlendiren anlayıştır. Toplumdan soyutlanmış bir insan düşünülemez. Toplumun sorunları insanı derinden etkiler. İnsanın mutlu olabilmesi için içinde yaşadığı toplumun sağlıklı olması gerekir. Toplumcu sanatçılar kendilerine kaynak olarak Nazım Hikmet’i seçtiler. Attila İlhan, Ataol Behramoğlu, Hasan Hüseyin Korkmazgil,Şükrü Erbaş,Ahmet Telli ve birçok şair toplum sorunlarını dile getiren şiirler yazdılar. Ataol Behramoğlu’ndan bir örnek:
Cellat uyandı bir gece
Tanrım dedi bu ne korkunç bilmece
Öldükçe çoğalıyor adamlar
Bense tükeniyorum öldürdükçe
Milli ve dini duyarlılıkları sahiplenen Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç ,İsmet Özel ve diğer şairler şiir anlayışlarını Yunus Emre'ye hatta Ahmet Yesevi’ye kadar götürmektedirler. İslam dininin yücelikleri, Türk milletinin geçmişten getirdiği kültürel değerleri şairlere malzeme sunmaktadır. Allah sevgisi, peygamber sevgisi, manevi değerler tema olarak bu şiirlerde yer alır. Toplumun milli manevi değerleri sanat eserlerinde ortaya konduğunda yüzde 98 i Müslüman olan toplumda değer görmektedir, karşılık bulmaktadır. Özellikle Necip Fazıl Kısakürek’in şiirleri bu alanda öncülük taşımaktadır. Necip Fazıl’ın şiirinden bir örnek:
Ne hasta bekler sabahı
Ne taze şehidi bir mezar
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar
Geçti, istemem gelmeni
Yokluğunda buldum seni
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar
Günümüzde bireysel duyguları dile getiren şiirler en az toplumcu şiirler kadar okuyucu bulmaktadır. Aşk şiirleri, hayatın geçiciliği, ölüm karşısındaki çaresizlik gibi bireysel duygular şairlerin ilgisini çekiyor. Yazımızı Ataol Behramoğlu’nun bireysel duyguları ifade ettiği şiiriyle bitirelim.
ESKİ NİSAN
Canımın yongası ,sevdiğim,
Birkaç gün çaldık ilkbahardan
Geçtik yıllardır özlediğim
Erguvan ışıklı kıyılardan
Aşkı sessizlik tanımlar
Gençken tersini düşünürdüm
Akşamla dönerken geriye dalgalar
Yalnızlığı çırçıplak gördüm
Fırat Kasap / Edebiyat Gazetesi / Ocak 2025 / Sayı 24
Hiç yorum yok
Yorum Gönder